
Ortaya Çıkışı
Sanat tarihinin en etkileyici ve duygusal akımlarından biri olan Ekspresyonizm, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Bu akım, sanatçının iç dünyasını, duygusal tepkilerini ve bireysel deneyimlerini ifade etme isteğiyle şekillendi. Ekspresyonist sanatçılar, gerçekliği olduğu gibi yansıtmak yerine, onu bozup değiştirerek, izleyiciye daha yoğun bir duygusal deneyim sunmayı hedeflediler.

Ekspresyonizm yani dışavurumculuk akımı, natüralizm ve empresyonizme karşı olarak ortaya çıkan 20. yüzyıl sanat akımlarından biridir. İzlenimcilik akımındaki doğanın olduğu gibi yansıtılması yerine insanın iç dünyasına, duygulara odaklanan düşünceyi benimsemiştir. Aslında bu akım 1400’lü yıllarda sanat eserlerine (El Greco, Matthias Grünewald gibi ressamların eserlerinde) yansımaya başlamıştır. Ancak o dönemlerde ekspresyonizm yani dışavurumculuk terimi kullanılmamıştır. Bu yüzden sadece 20. yüzyıldaki eserlerde bu akımdan söz edilir.


Özellikleri
Duygusal Yoğunluk: Ekspresyonizm, sanatçının ruh halini, kaygılarını ve içsel çatışmalarını yansıtan eserler yaratmayı amaçlar. Bu nedenle eserler, genellikle yoğun ve duygusal olarak yüklüdür.
Gerçekliğin Bozulması: Ekspresyonist sanatçılar, nesnel gerçekliği bozar ve değiştirilmiş, çarpıtılmış şekillerde sunar. Bu, duygusal veya psikolojik durumları vurgulamak için yapılır. Örneğin; figürler abartılı, mekanlar ise gerçek dışı olabilir.
Renk ve Formun Kullanımı: Ekspresyonist eserlerde renkler genellikle canlı, aşırıya kaçan ve doğaya aykırı şekillerde kullanılır. Biçimler ise abartılı, çarpık ve dramatiktir. Bu şekilde sanatçılar, izleyiciye daha güçlü bir duygusal etki bırakmayı hedefler.
Toplumsal Eleştiri: Ekspresyonizm, modern yaşamın sıkıntılarını, endüstrileşmenin ve şehirleşmenin getirdiği yabancılaşmayı, toplumsal adaletsizlikleri eleştiren bir tutum sergiler. Sanatçılar, toplumdaki bu olumsuzlukları eserlerinde vurgularlar.
Korku ve Anksiyete: Bu akım, insanın varoluşsal korkularını, kaygılarını ve çaresizliğini sıkça işler. Bu temalar, eserlerin genel atmosferini belirler ve izleyiciyi derin düşüncelere sevk eder.

Resim
Resimlerde ekspresyonizm akımının etkisi çok belirgindir. Çünkü bu eserlerde abartılı renkler ve bozuk çizgiler hakimdir. Edvard Munch’un Çığlık adlı tablosu, ekspresyonist eserlere verilebilecek en güzel örnektir. Bu tarz eserlerde keskin çizgiler ve kırmızı tonları öfkeyi, dairesel çizgiler ve mavi tonları ise, sakinliği vurgular.


Ekspresyonist hareket, Almanya’da başlamış ve sonrasında bütün kıtaya ve kıta ötesine yayılmıştır. En bilinen Alman Ekspresyonistler Max Beckmann, Otto Dix, Lionel Feininger, George Grosz, Ernst Ludwig Kirchner, August Macke, Emil Nolde, Max Pechstein’dır. Avusturyalı Oskar Kokoschka, Çek Alfred Kubin ve Norveçli Edvard Munch ayrıca en bilinen isimler arasındadır. Almanya’da kaldığı zamanlar sırasında Rus Kandinsky de Ekspresyonizme bağlanmıştır.


Ekspresyonizm akımında iki önemli hareket vardır;
Die Brücke Hareketi:
1900’lü yıllarda kendilerine Die Brücke (Köprü) adını veren Alman sanatçı grubu, Edward Munch ve Van Gogh’tan etkiler taşıyan eserler ortaya koydular. Eserlerde çoğunlukla, ölüm, depresyon, korku, karşı çıkış gibi konuları işlediler.
Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) Hareketi:
Die Brücke grubu dağıldıktan sonra Mavi Süvari hareketi etkili olmuştur. Bu grupta Franz Marc ve Vasily Kandinskiy gibi ünlü ressamlar yer alır. Eserlerinde parlak renkler kullanan sanatçılar, genellikle üçgen ve dikdörtgen gibi geometrik şekiller kullanmışlardır.

Edebiyat
Fantastik ve korku türünde eserlerde dışavurumculuk etkisini görmek mümkündür. Franz Kafka’nın Dava, Şato, Amerika, Taşrada Düğün Hazırlıkları, Dönüşüm gibi eserlerini örnek verebiliriz. Ayrıca James Joyce’nin Ulysses, Dublinliler, Sürgünler gibi eserleri sıralanabilir. Şiir türünde T.S. Eliot’un İşsiz şiirini örnek verebiliriz.


Ekspresyonizmin temelinde empresyonizm ve öncesindeki akımlara karşı gelişen bir tepki yatmaktadır. Çünkü ekspresyonizm görünenin ötesine geçmeyi ya da görünenin içine girmeyi savunur. Yani der ki: Burada ne gördüğümün bir önemi yok, onu nasıl gördüğümün ve bana nasıl hissettirdiğinin önemi var. Hatta belki de ifade etmek için bir şey görme gerekliliği de yoktur. Bu nedenle onu ifade etme biçimi tamamen içsel olabilir ve bu bir ekspresyonist sanatçı için yüce bir durumdur.

Ekspresyonist resim izleyici ile daha duygusal bir bağ kurabilir, çünkü karşısında durduğunuz resim size hayretler içerisinde izleyeceğiniz bir beceri illüzyonu göstermeye çalışmıyordur. Bir duygunun ifadesi tam karşınızda duruyordur, artık onunla kuracağınız bağ ya da sizin ondan etkilenme biçiminiz hayatınızla özdeşleştirdiğiniz ölçüde büyük olacaktır. Ekspresyonist resmin izleyicisi ile etkileşimde olduğunu söylemek mümkündür. Bu etkileşim izleyicide devam eden ve bir noktada izleyicinin çeşitlendirip, kavramsal düzlemini zenginleştirdiği bir hal alır. Ekspresyonizmin en farklı yanlarından biri de bu etkileşimdir.


Farklı sanat dallarına göre ekspresyonist sanatçılar:
Resim: Edvard Munch, Vincent Van Gogh, Franz Marc, Ernst Ludwig Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka sayılabilir.
Mimari: Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, mimaride ekspresyonizmin erken döneminin temsilcisi olarak kabul edilir. Diğer önemli empresyonist sanatçılar Bruno Taut, Erich Mendelsohn ve Hans Poelzig olarak sıralanabilir.
Heykel: Ernst Barlach, Max Beckmann
Edebiyat: Franz Kafka, Thomas Stearns Eliot, James Joyce
Tiyatro: Oskar Kokoschka, Georg Kaiser, Ernst Toller, Reinhard Sorge, Walter Hasenclever, Hans Henny Jahnn ve Arnolt Bronnen
Müzik: Arnold Schönberg, Anton Webern, Alban Berg
Film: Robert Weine’nin Dr. Caligari’nin Muayenehanesi filmi. Paul Wegener ve Carl Boese’nin “Der Golem, wie er in die Welt kam” filmi ve F.W.Murnau’nun Bir Dehşet Senfonisi filmi.