3 Nisan 2024

Wassily Kandinsky: Yeni Sanat’ın Yaratıcısı

Nazan Avcı

~10dk

Çocukluğu ve Ailesi

Yaşadığı döneme “yeni sanat”ın yaratıcısı olarak damgasını vuran Kandinsky, resim sanatında bir mihenk taşıdır. Onun yaratıcı dehasıyla, soyut sanat büyük bir ivme kazanmış ve bu yeni kavram içinde yerini alan, nonfigüratif ve süprematizm gibi yeni sanat akımları ortaya çıkmıştır.

4 Aralık 1866 tarihinde Moskova’da dünyaya gelen Wassily Vasilyeviç Kandinsky’nin babası zengin bir çay tüccarı, annesi Lydia ise asil bir ailenin kızıdır. Babasının ailesinde sanata ve çizime, annesinin ailesinde ise müzik ve resme ilgi oldukça yoğundur. Çocukluğunda Rus ve Alman masalları dinleyerek büyür, yaratıcı dünyası piyano ve çello eğitimiyle zenginleşir. Teyzesi Elizaveta küçük Kandinsky’nin diğer çocuklardan farklı bir şekilde yetişmesi için yeğeninin zihinsel ve kültürel gelişimiyle yakın ilgilenirken, babası da resme olan özel ilgisini desteklemiştir.

Resim Kariyerinin Başlangıcı

Kandinsky 1886 yılında Moskova Üniversitesi’nde hukuk ve ekonomi okumaya başlamış ancak 1896 senesinde hukuk alanındaki kariyerini terk edip ressam olmaya karar vermiştir. İyi Almanca bildiği için, eski Rus milliyetçilerinin çoğunlukla yaşadığı Münih’e taşınmış, 1900 ve 1908 yılları arasında Moskova Sanatçılar Birliği’nin desteğiyle sergiler düzenlemiştir.

Wassily Kandinsky

Phalanx

1901’in ilkbaharında Secession hareketinin etkisindeki Phalanx Derneği’ni kuran Kandinsky, ciddi bir eğitim sorumluluğu ile yoğun sergi etkinliklerini bir araya getirmiştir. Phalanx okulunu da açan sanatçı, Anton Azbe’nin stüdyosunda öğrendiği prensiplere uygun şekilde canlı modelden nü çalışmayı öğrencilerine öğretmiş ve uluslararası sergiler düzenlemiştir.

Der Blaue Reiter

Kandinsky, 1906’dan 1908’e kadar Avrupa’yı dolaşarak çok zaman geçirmiştir. Soyutlamaya yönelik eğilimini gösteren “The Blue Mountain” eserini de bu süreçte resmetmiştir.

İlk soyut suluboya tablosunu ürettiği 1910 yılı hem Kandinsky hem de sanat dünyası için çok önemlidir. Bu çalışmada, temsilin tüm unsurları (bir öznenin gerçek görünümü) ortadan kalkmış gibidir. Soyut çalışmalarına devam ederken, güçlü renk yamalarıyla birlikte güçlü düz çizgi vuruşları kullanmaya başlamıştır.

1911’de diğer ekspresyonist ressamlarla birlikte Der Blaue Reiter grubunu kurmuştur. Grubun diğer üyeleri İsviçreli ressam Paul Klee, Franz Marc, August Macke, Gabriele Münter, Alexei von Jawlensky ve Alfred Kubin’dir.

Kandinsky, Franz Marc ile birlikte grubun lideri olmuştur.

Wassily Kandinsky

Hayatının Devamı ve Ölümü

Birinci Dünya Savaşı başladığında Wassily Kandinskiy Rusya’ya geri dönmüş ve ardından Nina Andrevskaya ile hayatını birleştirmiştir. Sanatçı, 1921’de Rusya Estetik Akademisi’nde aktif olarak görev almıştır. Bir sene sonra Almanya’ya gitmiş ve Bauhaus Okulu’nda eğitmen olarak görev yapmıştır. Hitler kapatana kadar bu okulda hocalığa devam etmiştir. Okulun 1933 yılında kapatılmasının ardından Paris’e yerleşmiş ve 1939’da Fransız vatandaşlığına geçmiştir.

Kandinsky, 1944’te Paris’te hayata veda etmiştir.

Eserlerinde Spiritüel Hayatın Yeri

Kandinsky’nin düşüncesine göre, sanatın da bir parçası ve en güçlü eyleyenlerinden biri olan spiritüel hayat, karmaşık olmakla birlikte, belirgin ve sade bir dile çevrilebilecek bir ilerleme ve yükselme hareketidir. Bu hareket bilginin hareketidir. Çeşitli biçimlere bürünse de ana temelde aynı içsel anlamını ve hedefini korur. Her şeyin karanlığa büründüğü, acıların, kötülüklerin egemen olduğu bir dünyada yukarıya doğru ilerleme zorunluluğu tüm insanlık âlemi için önemlidir. Çabalar gösterilerek yol kötü taşlardan temizlenebilmektedir, fakat uğursuz bir el insanın önüne yenilerini yığmaktadır. İşte, bu süreçte sanatçının işlevi başlamaktadır diye düşünen sanatçı, eserlerini bu bakış açısıyla ortaya koymaktadır.

Wassily Kandinsky

‘Sanatta Zihinsellik Üzerine’

Wassily Kandinsky, 1912’de “Sanatta Zihinsellik Üzerine” adlı kitabını yayınlamıştır. Modern sanatı büyük ölçüde etkileyen yeniliklerin yayılmasında ve kabul edilmesinde bu kitabın ayrı bir önemi olmuştur. Kandinsky’nin kişisel gelişiminin kavranması ve yirminci yüzyılın başında sanatta meydana gelen kritik değişimlerin anlaşılması açısından çok önemli bir eserdir.

Sanatçının, sanat kuramına bakışını en iyi biçimde anlatan yapıtı, gelecek için mutlaka gerekli olan ve sonsuz deneyimleri olanaklı kılan bir yeteneği, maddi ve soyut nesnelerde zihinsel olanın duyumlanma yeteneğini uyandırmak amacını güdüyordu. Kandinsky kitabında, zihinsel olanın hissedilme yeteneğini, henüz ondan habersiz insanlarda uyandırabilmek için öncelikle spiritüel hayatı genel çizgileriyle anlatmıştır.

Renk Deneyimi

Kandinsky için renk, öncelikle duyumsal bir olaydır. Işığın uyarıcılarına biyolojik olarak tepki vermek bir renk deneyiminin başlangıcını oluşturur. Doğal çevre de renk deneyiminin önemli bir unsurudur. Kandinsky renkleri aralarındaki nitelik farklarına göre tanımlamakta, her renk için üç farklı ve belirgin nitelik sıralamaktadır. Ona göre, renk özü, rengin adıdır. Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ya da mor olarak karşılık bulmaktadır. Rengin değeri, bir renk örneğinin göreceli açıklık ya da koyuluğudur. Doygunluk ya da kroma olarak adlandırılansa, renk örneğinin yoğunluğu ya da parlaklığı, sönüklüğü ya da canlılığıdır.

Wassily Kandinsky

İki Temel Unsur

Wassily Kandinsky, yaşadığı döneme duruşu, kuramı ve yapıtlarıyla adını yazdırmış önemli bir kişiliktir. Onun sanat üzerinde kendisini konumlandırdığı arayışın, iki temel unsuru vardır: Birincisi, var olan klasik sanat geleneğinin ortadan kalkmış olması, empresyonistlerin duyular dünyasını yansıtmalarına karşılık, kübistlerin nesnelerin kavramlarını aktardıkları dönemin hemen ardında bulunmasıdır. Bu dönemde nesne kavramının da elenmiş olduğunu görmekteyiz. İkinci unsur ise, izleyiciyi hedefleyen yeni bir sanat anlayışına gebe olan bir dönemde, bu yeni anlayışın nasıl olması gerektiğine dair kesin bir sonuca ulaşılamamış olmasıdır. İşte bu iki unsur arasında bir sanatçı ve aynı zamanda kuramcı olarak Kandinsky, sanata kendi katkısını oluşturur ve soyut resmi yaratır.

“Sanat yapıtı yaratmak, evren yaratmaktır.”

Kandinsky’ye göre soyut sanat, sanatçının iç dünyasını dile getirmektedir, bu iç dünya duygusal dünya değildir, tersine sanat düşünürü için, korku, neşe, hüzün gibi duygular sıradan, basit duygulardır. Bu duygulardan arınan, bunları aşan sanatçı “yüksek düzeydeki gerçeklere” açılır ve özgürlüğe kavuşur. Özgürlük, renk ve biçim gibi dış etkenlerin uyandırdığı “ruhsal titreşimleri” duyabilmektir. Görünenin gizemli gücü sanatçının içinde saklıdır. Daha biçim almamış olan tinsel yaşantısını sanat yoluyla biçimlendiren, dışa döken sanatçı “gören ve yaratan” kişidir. Kandinsky’ye göre, soyut sanatçı sanat yapıtını, tıpkı Tanrı’nın evreni yaratırken uyguladığı ilkelere uyarak yaratır. Bu nedenle de “sanat yapıtı yaratmak, evren yaratmaktır” diyecektir.

Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Nazan Avcı

Nazan Avcı

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.