20. yüzyılın en önemli ressamlarından biri kabul edilen Paul Jackson Pollock (1912-1956), Soyut Dışavurumculuk akımının öncüsü.
Pollock’u Amerikan resim sanatının en önemli isimlerinden biri yapansa, ilk kez resim sanatında Avrupa’nın taklit edilmemiş olması. Hatta bazı eleştirmenlerce bir meydan okuma olarak bile değerlendiriliyor.
‘Yeni ihtiyaçlar yeni teknikler gerektirir. Modern sanatçılar kendilerini ifade etmenin yeni yollarını buldular. Modern sanatçılar uçakları, radyoları, atom bombasını Rönesans dönemi ressamlarıyla aynı şekilde ifade edemezler.’
Asi karakteri, inişli çıkışlı yaşamı ve alkol problemiyle de sıkça isminden söz ettiren Jackson Pollock, çocukluğundan itibaren ressam olmak istediğini ifade etmiştir.
Lise yıllarında okul yönetimiyle yaşadığı sorunların ardından ressam olan abisinin peşinden New York’a giden sanatçı, Art Students League’de öğrenimini tamamlamıştır.
Art Students League’de öğretmeni, Thomas Hart Benton’dan etkilenen Jackson Pollock, kurallara bağlı kalmak istemediği için hem Benton’un yolundan gitmeyi hem de klasik resim tekniğini bırakıyor.
‘Resim yaparken ne yaptığımın pek farkında olmam. Resimde değişiklik yapmaktan, genel görünümü bozmaktan korkmam; çünkü resmin de kendine has bir yaşamı vardır. Bunu açığa çıkarmaya çalışırım. Resimle irtibatımı kestiğim anda ortaya vasat bir iş çıkar. Resme odaklandığımda ise ortaya saf bir uyum çıkar.’
Jackson Pollock’un dönüm noktasının, John Graham’ın yazdığı Primitif Sanatlar ve Picasso isimli makalesinin okuması ve MoMA’da (The Museum of Modern Art) gördüğü Picasso resimleri olduğu biliniyor.
Bilinçaltının sanat üzerindeki önemini anlatan makale, iç dünyasına yönelmeye eğimli olan sanatçıyı fazlasıyla etkilemiştir. Pollock, bu dönemden itibaren bilinçaltındaki duygu ve imajları resimlerine aktarmaya başlamıştır.
‘Soyut resim, soyuttur. Kişiyi yüzleşmeye çağırır. Bir seferinde bir eleştirmen resimlerimin başı ve sonu olmadığını söylemişti. Bunu iltifat olarak söylemedi tabi, çünkü durum gerçekten budur benim çalışmalarımda.’
Depresyon ve alkolizmle başa çıkmaya çalışan sanatçı, 1930’lu yılların sonundan itibaren Jung Ekolünden bir psikoterapistle görüşmeye başlamıştır.
Pollock, psikanaliz çalışmalarının da etkisiyle sembolizm ve yerel Amerikan sanatlarıyla ilgilenmeye başlamıştır.
Sanatçının özellikle 1942 ile 1948 yılları arasında ortaya koyduğu eserlerde primitif ve mistik unsurlar ön plana çıkıyor.
Pollock’un Jung’dan etkilendiği tablolarına verdiği isimlerde de görülmektedir: Moon Woman ve Totem Lesson…
‘Bugünün ressamları kendileri dışında bir nesneyle çalışmak durumunda değillerdir. Modern ressamların çoğu kendi iç dünyalarından beslenerek enerjiyi ve hareketi resmeder.’
Pollock, 1941 yılında, katıldığı bir karma sergide tanıştığı ressam Lee Krasner ile evlenmiştir.
Krasner’in kendi resimlerini, hem Pollock’un başarısına inandığı hem de ona destek olmak istediği için ihmal ettiği söylenmektedir.
‘Tuhaflık zamanla ortadan kalkacak ve zamanla modern sanatın arkasındaki derin anlamları keşfedeceğiz diye düşünüyorum.’
1947’den itibaren tuvali yere koyarak ve boyaları tuvalin üzerine damlatarak resim yapmaya başlayan Pollock, yaratıcısı olduğu damlatma (dripping*) ve allover** tekniklerini kullanmıştır.
Damlatma tekniğini kullandığı resimlerinde sembollere yer vermemiştir. Bu eserlerinde, resimdeki ‘mitsel’ unsurun resmin yapılış şekli olmasına özen göstermiştir.
*Dripping (drip painting / damlatma tekniği): Jackson Pollock’un boya karıştırma ve fırça kullanımı gibi alışılmış uygulamalarla değil, tuval bezleri üzerinde hareket ederek boyayı dökme, damlatma ve fırlatma suretiyle resim yapma tekniğidir.
Pollock, kötü imajı ve bu resim tekniği sebebiyle ‘Jack the Dripper’ lakabıyla da anılmıştır.
**Allover: Tuval bezini yere sererek ve üzerinde özgürce hareket ederek resim yapma tekniği. Pollock bu tekniği ortaya çıkartırken Kızılderili kum ressamlarının çalışma metotlarından etkilenmiştir.
Pollock, tüm bunların yanı sıra resimlerinde çubuklar, mala, boya kutuları ve bıçak gibi alışılmışın dışında nesneler kullanmıştır.
Pollock’un harekete ve sürece verdiği önem, kullandığı teknikler Happening, Action Painting ve Fluxus gibi çok sayıda akımın temelini hazırlamıştır.
‘Sıradan ressamların kullandığı nesneleri kullanmaktan gitgide uzaklaşıyorum. Ben demir çubuk, mala, bıçak, kırık cam kullanmayı tercih ediyorum.’
1949 yılında ABD’nin en iyi kazanan avant-garde sanatçısı unvanını kazanan Pollock’un, 1948 yılında yaptığı No:5 isimli resim, 140 milyon dolarla tüm dünyada satılan en pahalı ilk 5 resim arasındadır.
‘Tuval, içinde faaliyette bulunulan bir arenadır.’
Pollock’un sanatı, psikolojinin yanı sıra müziğin de etkisinde kalmıştır.
İyi bir Jazz dinleyicisi olan sanatçı için Jazz, Amerika’dan çıkan tek orijinal sanat formudur.
Pollock’un damlatma tekniğini kullanarak yaptığı resimlerin, Dizzy Gillespie ve Charlie Parker gibi jazz sanatçılarının doğaçlamalarıyla paralellik taşıdığı da düşünülmektedir.
‘Soyut sanattan, müzikten keyif alındığı şekilde keyif alınmalıdır – bir süre geçtikten sonra sevebilir veya sevmeyebilirsiniz.’
Duygularını ve bilinçdışını resimlerine aktaran Pollock, aynı zamanda resimlerinin bir parçasıdır.
Modern sanat tarihinin en radikal soyut tarzını geliştiren Pollock, resmin ve resim tekniklerinin yeniden tanımlanmasını sağlamıştır.
Alkol problemi devam eden Pollock, yaşamının son yıllarında damlatma tekniğini bırakmış ve resimlerinde, gittikçe daha koyu renkler kullanmaya başlamıştır.
‘İfade edilen bir şeyler olduğu sürece boyanın nasıl uygulandığı önemli değildir. Teknik sadece bir ifadeye varmak için kullanılabilecek yollardan biridir.’
1956 yılının Aralık ayında, MoMA’da Jackson Pollock adına büyük bir sergi düzenlenmiştir.
Pollock, MoMA ve Tate Modern’de düzenli olarak açılan sergilerle anılmaktadır.
‘Modern sanatçı uzam ve zamanda, duygularını resmederek değil, dışa vurarak çalışır.’
BONUS I
Jackson Pollock’u daha yakından tanımak için, sanatçının yaşamını ve kariyerini konu alan, yönetmen koltuğunda ve başrolünde Ed Harris’in bulunduğu Pollock isimli filmi de izleyebilirsiniz.