17 Nisan 2020

Dünyayı Sarsan 10 Komplo Teorisi

Musa Can Durmaz

~17dk

Komplo teorisi dediğimiz şey; bir olayın veya durumun, diğer açıklamalar daha olanaklı iken, genellikle siyasal güdülere sahip, kötücül ve güçlü aktörlerin komplolarına başvurularak açıklanmasıdır. Çoğu zaman, teoriyi doğrulayan bulguların yokluğu; teorinin doğruluğuna dair kanıt olarak yorumlanır. Bu sebeple bunlara komplo teorileri denir ve bunların kanıt alanından inanç alanına geçmelerine yol açar. Yine de olayın üstünden uzun zaman geçtikten sonra komplo teorisi olarak nitelendirilen iddiaların gerçekliğinin kanıtlandığını bazen görebiliyoruz. 

Gelin, bunlardan birkaçına göz atalım.

Koronavirüs bir proje mi?

‘Covid-19 bir virüs değil. 5G’nin ta kendisi.’

Dünyanın birçok yerinde sosyal medya üzerinden yayılan komplo teorisinde, korona virüsün yeni nesil cep telefonu teknolojisi 5G dalgaları ile yayıldığı öne sürülüyor. Ayrıca Bill Gates tarafından yürütülen ve insanlara “aşı” diyerek izleme mikroçipi takılacağını iddia edenlere kadar pek çok komplo teorisi konuşuluyor. Bu teorinin ilginç yanı ise, teoriyi destekleyen insan sayısı. 

“Stop 5G UK” Facebook sayfasında 30.000’den fazla üye var ve günde yaklaşık 1.600 mesaj oluşturuyor. Diğer yandan Twitter’da 4,2 milyon takipçisi olan şarkıcı Keri Hilson da 5G karşıtlığını savunanlardan. Geçtiğimiz günlerde ise, İngiltere’de Birmingham ve Merseyside gibi bazı kentlerde baz istasyonları ateşe verilirken, hükümet ve bilim insanları bu iddiaların doğru olmadığı uyarısı yaptı.

coronavirus

AIDS Nüfusu Azaltmak Amacıyla mı Üretildi?

Doktor William Campbell’in teorilerine dayalı olarak, birçok kişi HIV virüsünün
1974 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirildiğine inanıyor. Kimileri,
bu virüsün geliştirilme nedeninin CIA ve KGB’nin dünya nüfusunu azaltmak için 
olduğunu söylüyor.

Doktor William Campbell, bu virüsün 1978-1981 yılları arasında bazı Amerikan şehirlerinde eşcinsel erkekler üzerinde yapılan Hepatit B araştırmaları esnasında kasıtlı olarak bulaştırıldığını iddia ediyor. 

Hastalığın ilk ortaya çıktığı 1981 yılından itibaren bugüne 25 milyondan fazla insan bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. Bunu örtbas etmek isteyen hükümet, salgının başladığı yıllarda çalışmalara kasıtlı olarak engel olduğu da Dr. William Campbell’in iddiaları arasında.

hiv

Stonehenge Nasıl Yapıldı?

Bunca yıldır yapılmakta olan incelemeler ve araştırmalara rağmen Stonehenge hala yüzlerce soru işareti ve bütün ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Henüz yapının ne zaman yapıldığı dahi tam olarak saptanamamaktadır.

Bu taşlar insan aklını zorlayan ağırlıktadır ve bu kadar ağır olan taşlar mükemmel bir matematiksel bilgiyle, muazzam derecede yerleştirilmiştir. Bu durum Stonhenge üzerine birçok komplo teorisi üretilmesini sağladı. Fakat 21. yüzyıl teknolojileri sayesinde, Stonehenge’in nasıl inşa edildiği gibi bazı soruları da yanıtlamayı başardık. Kimler inşa etti sorusu ise, şimdilik cevapsız kalıyor.

Stonehenge, o dönemin insanları tarafından mühendislik becerileri kullanılarak yaklaşık 1500 yıllık bir inşaat sürecinden sonra tamamlandı. Bugün anıtı çevreleyen dairesel hendeğin 5000 yıl önce kazıldığını ve bunun inşaatın ilk yapı elemanı olduğunu biliyoruz. Bu elde ettiğimiz bilgilere rağmen hala birçok konuda bilgimiz yok. Örneğin; devasa taşların 200 km öteden nasıl inşaat bölgesine taşındığı hakkında kesin bir bulgu yok.

stonehenge

Kara Şövalye Uydusu Bizi mi İzliyor?

Dünyanın etrafında dönen ve nereden geldiği bilinmeyen (uzaydan geldiği düşünülen) gizemli bir cisim, şu anda yukarıda ve 13.000 yıldır da orada olduğu iddia ediliyor. Her gizemli olayda olduğu gibi karşımıza ilk olarak Nikola Tesla çıkıyor. İlk olarak Tesla tarafından fark edilen bu yapı, birçok bilim insanı tarafından da doğrulandı. Bu yapının uzaya insanlar tarafından gönderilmesi imkansızdı. Dünyanın etrafını yaklaşık 104 saatte dolaşan bu gizemli yapı hakkında en çok rağbet gören 3 iddia var.

İlk olarak, bu uydunun dünya dışındaki yaşam formları tarafından, medeniyetimizin izlenmesi için yapıldığı söyleniyor. Diğer bir söylentiye göre de, dünyamızda bizden önce yaşayan canlılar tarafından gönderilmiş olan uydu, onlar yok olduktan sora orada süzülmeye devam ediyor. Son olarak, NASA’ya göre; uydu sandığımız şey aslında, uzay istasyonunda bir aktarma yapılırken görevlilerden birinin termal battaniyesinin uzay boşluğuna sürüklenmesinden ibaretmiş.

uydu dünya

Lucifer Projesi ile Yeni Bir Dünya Düzeni mi Oluşturulacak?

Bir iddiaya göre; NASA, Lucifer Projesi isminde bir çalışma yürütüyor. NASA bu proje ile Jüpiter’i patlatarak yeni bir güneşe çevirmeyi planlıyor. Böyle bir proje kulağa elbette ki imkansız geliyor. Kontrol edemeyeceğimiz büyük bir kütleden ve enerjiden bahsediyoruz.

Bu iddiaların başlama nedeni ise; 1988’de fırlatılan Galileo, 2003 yılında görevi sonlandırılarak Jüpiter’e düşürülmüştü. Ardından Jüpiter üzerinde dünya büyüklüğünde bir leke oluştu. Böyle büyük bir lekenin, araba boyutundaki bir uydu tarafından oluştuğunun söylenmesi herkesi kuşkulandırdı. Bunun yerine komplo teorisyenleri, radyoaktif maddelerle yüklü olan bu kaşif aracı ile Jüpiter’in güneşe çevrilebilecek testlerinin yapılıyor olduğunu düşünüyorlar.

Ürkütücü olan kısım şu ki; bilimsel veriler ve yaşanılanlar her şeyin ileride planlanan çalışmalarla ilgili testler olabileceği konusunda örtüşüyor.

solar sistem

Avril Lavigne Öldü mü?

İddialara göre ünlü şarkıcı Avril Lavigne 2003 yılında öldü ve onun yerini Melissa Vendella adlı, ona çok benzeyen biri aldı. Hatta bunu Avril’ın plak şirketi ailesinin de onayı ile yaptı. 

Pop-punk türü müziğin prensesi olarak kabul edilen şarkıcının 15 yıl önce çıkardığı ilk albümü ‘Let Go’nun başarısını tekrar yakalayamadığı ve dedesini kaybederek bunalıma girdiği biliniyordu. Bu süreç Avril’ın intihar etmesiyle sonlandığı söyleniyor. Sonrasında Avril’ın plak şirketi tarafından Avril’e ikizi kadar benzeyen Melissa’yı devreye soktukları söyleniyor. 

Buna kanıt olarak Avril’ın bir anda değişen tarzı, yüz hatları, iyileşen yara izleri ve farklılaşan sesi gösteriliyor. Sosyal medya da şarkıcının sürekli eski ve yeni fotoğraflarındaki farklar karşılaştırılıyor.

avril lavigne

Reptilian Irkı Dünyayı mı Yönetiyor?

Hakkında yüzlerce kitap, binlerce makale yazılmış olan bu teoriye göre; Reptilian ırkı yarı insan yarı sürüngen uzaylıdır. Reptilianların, uzayın derinliklerinden gelen ve dünyaya yerleşerek adapte olmuş canlılar olduğu düşünülüyor. Ayrıca, insanları yok etmek yerine onlar gibi yaşamaya başladıkları da söyleniyor. İnsanları etkisi altına alma ve zihin kontrolü gibi yetenekleri bulunduğu da herkes tarafından bilinen söylentiler arasında yer alıyor. İnsan ırkını yönetme konusunda elde ettikleri başarı sayesinde Reptilianların, dünyanın yönetiminde söz sahibi olduğu söyleniyor.

Reptilian DNA’ları nesilden nesile aktarılıyor. Bu süreç yüzbinlerce yıldır devam ediyor. Hatta bazı melezler günümüzde sadece insan kanı taşıyor olabilir. Yaşamlarının ileri evrelerinde Reptilianlar, DNA’larının insan DNA’ları ile karışmaması için bazı insanları kaçırıyor. Ardından hafızaları silinip tekrar dünyaya gönderiliyorlar. Reptilian teorisine gönülden bağlı kimseler, uzaylılar tarafından kaçırıldığını söyleyen insanların aslında bu iş için alındıklarını iddia ediyorlar.

Kim bilir, belki bunu okuyanlar arasında, damarlarında Reptilian kanı dolaşanlarınız da vardır.

reptillian

Bermuda Şeytan Üçgeni’nde Kaçırılmak

Herkesin en az bir kere de olsa bu esrarengiz bölgenin ismini duyduğuna eminim. Amerika’nın Atlantik kıyısından yaklaşık 1100 km açıkta bulunan bölgede yıllardır birçok uçak ve gemi gizemli bir şekilde kayboldu. Kimsenin tatmin edici bir açıklama getiremediği bu olaylar, içinde bilim adamlarının da bulunduğu pek çok insan tarafından “doğaüstü birtakım güçlerin eseri” zannedildi. Kaybolan bu taşıtlar için en çok ilgi gören teori ise; yabancı yaşam formlarının insanların üzerinde inceleme yapabilmek için uçak ve gemileri kaçırdıklarıydı. Gel gelelim ki son yapılan araştırmalara göre; tüm bu gizemli olaylar aslında basit bir doğal gaz meselesi idi.

Deniz ve okyanus tabanlarından çıkan doğal gazlar, oradaki çok düşük ısının da etkisiyle katı hâle dönüşürler ve “hidrat” denilen beyaz, tebeşirimsi bir madde hâline gelirler. Tabanın bazen ısınması yüzünden, bu “tebeşir gazlar” erir ve sudan hafif oldukları için yüzeye doğru yükselirler. O anda, tabandan yüzeye kadar suyun yoğunluğu azalır. O sırada oradan geçen ne varsa, derin bir kuyuya düşer gibi hızla okyanusun dibini boylar. Çünkü yoğunluğu düşen su, gemileri taşıyacakkaldırma kuvvetini oluşturamaz. Gazın yükselmesi sona erince yoğunluk tekrar eski haline döner ve geride hiçbir iz kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gömülmüş olurlar. Uçakların düşerek kaybolması da yine aynı sebeptendir.

deniz günbatımı

51. Bölge’de Dünya Dışı Varlıklarla İletişim mi Kuruluyor?

Popüler bilimkurgu teorilerinin çoğunun temelini oluşturan bu bölgenin varlığı, uzun yıllar boyunca Amerika hükümeti tarafından gizlendi. 1947’de spekülasyonların çıkmasından 66 yıl sonra -2013 senesinde- Amerika, üssün gerçekten var olduğunu ve resmen açıkladı. Resmiyette Amerika hükümeti tarafından çok gizli askeri uçuş çalışmaları, düşman gözleme, uçak ve silah üretimi çalışmalarının yapıldığı askeri bir tesis olarak geçse de çoğu kişiye göre bu sadece görünen yüzü olup aslında gerçeği yansıtmadığı söyleniyor.

Tüm iddialar, 1947 yılında Roswell kasabasının yakınlarına düşen tanımlanamayan bir cisimle başladı. Söylenenlere göre düşen cisim dünya dışı varlıklara ait bir gemiydi. İçindekilerle birlikte tüm gemi enkazının Amerika hükümeti tarafından 51. Bölge’ye taşındığı söyleniyor. Hatta kızıl ötesi ışın ve lazer gibi teknolojileri o gemiyi inceleyerek öğrenildiği de iddialar arasında. Günümüze kadar bunun gibi onlarca olay 51. Bölge’nin gizemini arttırmıştır.

Her ne kadar pek çok teori ortaya atılsa da 51. Bölge’nin dünyanın en korunaklı yerlerinden biri olduğu gerçeği değişmemektedir. Amerikan başkanının bile özel izinle girebildiği 51. Bölge’ye girişler kesin olarak yasaktır. Bu yasağı ihlal eden kişiye ölüm emri ve ateş emri bulunmaktadır.

bölge 51

Mars’ta Daha Önce Hayat Var mıydı?

Güneş sistemimizde Dünya’dan sonra en yaşanılabilir olarak nitelendirilen gezegen olan Mars’a gönderilen Spirit, Opportunity ve Curiosity araçları kızıl gezegen üzerinde 4 milyar yıl önce bol oksijen ve engin okyanuslar olabileceğini açığa çıkardı. 

Bu da, Mars’ta hayatın sadece 100 milyon yıl farkla Dünya’dan önce ortaya çıkmış iddiasının ortaya atılmasına sebep oldu. Her ne kadar şimdi soğuk, çorak ve kuru olan bu gezegen, geçmişte ılık ve ıslaktı. 

Ayrıca geçtiğimiz yıllarda Mars’ta buzullar ve donmuş göller bulundu. Bununla beraber atmosferindeki gazlar ve toprağındaki mineraller bilim insanlarının gezegendeki canlı yaşamı için olan ümitleri bir hayli arttırdı. Bilim bu bilgileri gün yüzüne çıkardıkça, iddialar peş peşe sıralanmaya başladı. Bir iddiaya göre; milyonlarca yıl önce Mars’ta bir medeniyet vardı. Fakat sebebi bilinmeyen bir kıyamet senaryosuyla birlikte medeniyetin yok olduğu söyleniyor.

Diğer bir iddiaya göre; Mars’ta şu an yaşayan canlılar var ve Mars iklimi sebebiyle yer altında yaşıyorlar. Hatta Dünya’ya gelen ilk ilkel yaşam formunun Mars’tan geldiği söyleniyor.

mars güneş

Okuduğunuz için teşekkürler.

Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Musa Can Durmaz

Musa Can Durmaz

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.