Balat – Fener, son zamanlarda isimlerini çokça duyduğumuz Karaköy ve Yeldeğirmeni gibi yenilenen bölgelerden biri.
Geçmişte Çarşamba tarafı Müslümanların, Balat tarafı Sefarad Yahudilerinin, Fener tarafı ise, Rumların yaşadığı semtlermiş. Sinagogların, kiliselerin –hatta Ortodoksların merkezinin- ve camilerin iç içe olduğu bu bölge; zamanla gayrimüslim kesimin göç etmesi ve 6-7 Eylül Olayları gibi nedenlerle harap bir hale bürünmüş. Çarşamba’da ise, günümüzde genelde İsmailağa Cemaati mensupları yaşıyor.
Son yıllarda, aydın kesimden kişilerin buranın yok olmaması için buraya taşınması, birbirinden tatlı kafe-restoranların açılması, antikacıların ve atölyelerin dolmasıyla beraber hala eski dokusunu ve kültürünü koruyan, camdan cama asılan çamaşırların olduğu sokaklarda koşuşturan çocuklar görebileceğiniz bir muhit halini almış durumda.
Hipsterlardan yabancı turistlere ve öğrencilere her kesimden kişinin akın ettiği bu bölge için bazı notlar hazırladım. Buyurunuz efendim.
Bulgar Kilisesi – Sveti Stefan Kilisesi – Demir Kilise
Haliç kıyılarının dikkat çeken bir yapısı olan bu kiliseye arazisi, Prens Stefan Bogoridi tarafından bağışlanmış. 1850’de Bulgar Eksarhlığı açılmış ve tam karşına da ahşap bir kilise yapılmış ve kiliseye, Prens Stefan Bogoridi’ye ithafen Sveti (Aziz) Stefan adı verilmiş.
Ahşaptan yapılan ilk kilise, 1898’de yıkılmış. Yandığı da söylenmekte, yeni Sveti Stefan kilisesinin önünün açılması için yıkıldığı da.
Proje, mimar Hovsep Aznavour ve Viyanalı inşaat firması Rudolf von Wagner tarafından yapılmış. Tamamen demirden oluşan –bu sebeple Demir Kilise olarak da anılır- bu 500 ton ağırlığındaki kilisenin dökülmüş parçaları, Viyana’dan Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden gemilerle getirilmiş. Kilisenin temeli için ise, Brezilya’da yetişen ve suyun içinde yaşayan ağaçlardan yapılmış kazıklar Haliç’e çakılmış. Komple demirden oluşan parçalar, vidalarla denizin üzerindeki ağaçların üzerine monte edilmiş ve kilise 1898 senesinde açılmış.
Kilisenin yeri denize çok yakın olduğu için kilise, aşınmaya karşı beton yerine tamamen demirden yapılmış fakat haliyle zaman içinde yapı korozyona uğramış ve demirler zarar görmüş. Üstüne Haliç’in çevresi düzenlenirken, kilisenin önüne yapılan yol nedeniyle de kilisenin üzerine monte edildiği ve su ile yaşayan ağaçlar su alamamaya başlamış ve zeminde çamurlaşma oluşmuş.
Neyse ki, ayakta kalan tek demir kilise olma özelliğini taşıyan Sveti Stefan Kilisesi, nam-ı diğer Demir Kilise, ilk hali gibi restore edildi ve biz de bu muhteşem yapıya 2018 senesinde tekrar kavuştuk.
Fener Rum Lisesi ve İlköğretim Okulu
Balat – Fener bölgesine bakınca, herkesin en çok dikkatini çeken yapı kuşkusuz ki tüm heybetiyle yükselen, kırmızı renkli şatomsu bina. Pek çok kişinin Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ya da Kırmızı Kilise sandığı bu yapı, Fener Rum Lisesi.
Bu efsanevi bina; 1881-1883 yılları arasında, bu okuldan mezun olup daha sonra İtalya’da mimarlık eğitimi alan Konstantinos Dimadis tarafından yapılmış.
Bu güzel kırmızı renginden dolayı halk arasında “Kırmızı Mektep” olarak bilinen yapı, Marsilya’dan getirilen kırmızı ateş tuğlaları ile yapılmış.
Okulun tarihi ise, 1454’e, Fatih Sultan Mehmet’in Ortodoksların kendi dilinde eğitim yapmalarına izin vermesiyle İstanbul´dan ayrılmış olan eski Bizanslıların kente geri dönmesine dayanıyor.
Haliç´in her iki yakasındaki yapılar içinde Süleymaniye´den sonraki en büyük binası olan ve bugünkü adıyla “Özel Fener Rum Lisesi ve İlköğretim Okulu” gittikçe azalan öğrenci sayısıyla eğitimine devam ediyor.
Çeşit çeşit kafeler…
Balat’ın bu kadar popüler olmasının arkasındaki en önemli etkenlerden biri kuşkusuz birbirinden güzel kafeleri. Hem menü olarak hem de dekorasyon olarak çok başarılılar. Naftalin’i kesinlikle öneririm, ki birçok kişi tercih ettiği için yer bulmak zor olabiliyor. Ayrıca eğer kedilerden korkuyorsanız pek rahat edemeyebilirsiniz. Onun dışında Şehrengiz Cafe ve Cooklife’ı da tavsiye ederim. Bir de Forno’nun kahvaltısına çok güzel diyorlar.
Tarihi Taş Fırın Evin Unlu Mamulleri
Esasında 1923’de ‘Fener Galeta Fırını’ adıyla kurulmuş olan bu meşhur fırın, 1979 senesinde tamamen evin ailesine geçerek günümüze ulaşmış. En meşhur ürünleri tabi ki, galetaları. Günümüzde, Adalar’da yaşayan Rumlar hala taş fırının en sadık müşterilerindenmiş.
Fener Rum Patrikhanesi
Çoğunlukla ‘Fener Rum Okulu’ ile karıştırılan Patrikhane, okulun aksine çok daha mütevazı bir mimariye sahiptir.
Kendisi çok önemli bir kilise, çünkü tüm Ortodoks’ların dini merkezi burası. Haliyle burada bulunan Patrik de tüm Ortodoks’ların dini lideri oluyor.
Bina, 1836’da şu an ki planıyla inşa edilmiş, fakat 1941’de yanması üzerine, 1989’da yenileme çalışması geçirip 1991’de tamamlanmış.
Ayrıca İsa’nın gerildiği çarmıh olduğu söylenen sütunun 3 parçasından teki burada bulunmaktaymış. Diğer iki parça da Kudüs ve Roma’daymış.
Balat’a 4 kez gitmiş biri olarak, utanarak belirtmeliyim ki, ben henüz içine giremedim. İlk gittiğimde okulla karıştırıp sonra aramayı bırakmıştık, ikinci ve üçüncüde kapalıydı, son gittiğimde ise, uğramak aklıma gelmedi.
Cennet Mahallesi
Cennet Mahallesi dizisinin o meşhur sokağı için istikamet Çorbacı Çeşmesi Sokak.
“Feratlar ve küpekler giremez.”
Evler
Bu bölgeyi gezerken her köşeden karşınıza çıkması muhtemel cumbalı, rengârenk, eski evlere hazırlıklı olun. En meşhur evler kuşkusuz ‘Kiremit Caddesi’ndeki yokuşa sıralanmış yeşil, turuncu, mavi evler. Onun haricinde ‘Merdivenli Yokuş’ ve ‘Sancaktar Yokuşu’ da meşhur ve tipik örnekler sunuyor. Bunlar yetmez derseniz, dediğim gibi her köşede mükemmel bir mimari var. Aralara dalın, mükemmel yapılar keşfetmeniz kaçınılmaz.
Antikacılar, Mezatlar ve Atölyeler
Bu bölgenin ününde kuşkusuz birbirinden güzel antikacılar, mezatlar ve atölyelerin etkisi büyük. Bunlardan bazılarını saymak gerekirse; Rag’n Roll Second Hand And Vintage, Klasik Tabela, Atölye Kafası, Balart Sanat Evi, Maison Balat, Fener Antik Mezat, Iceberg Antik.
Monologlar Müzesi
Eskiden Yuvakimyon Kız Lisesi’nde olan, fakat şu an Mürselpaşa Caddesi’nde yer alan Monologlar Müzesi; adının aksine müze değil, bir tiyatro. Eski bir evin dönüştürülmesiyle oluşturulan Monologlar Müzesi’nin her bir odasında birbirinden farklı, 15’er dakikalık 7 farklı monolog sergileniyor. Bu monologların hepsini azar azar görebilir veya 4 tanesini tamamen izleyebilirsiniz. 1 saatlik bir süreniz olduğundan maalesef hepsini tamamen izleme şansı yok.
Bütün monologların konusu farklı, fakat hepsinde ortak olan bir şey var, o da, Balat. Hepsi bir noktada mutlaka Balat’la kesişiyor.
Gitmek istediğinizde Instagram üzerinden programlarını inceleyebilirsiniz.
Kariye Müzesi
Hazır o taraflara gitmişken, bence Kariye Müzesine de yolunuzu düşürmeye çalışın. Müze, kiliseden devşirme ve cumhuriyetin ilanından sonra müze haline getirilmiş. Bizans mozaik sanatından çok güzel ve önemli örneklere sahip. Hıristiyan teolojisinde yer alan pek çok önemli olay, mozaik ve fresklere işlenmiş durumda.
Kariye adı, kilisenin Konstantin surlarının dışında kalmasından dolayı Eski Yunanca’da kırsal alan anlamındaki Chora sözcüğünden gelmekte. Kariye Müzesi, ilk 5. yüzyılda inşa edilmiş ve yıllar içerisinde orijinal plan oldukça değişime uğramış. Bugünkü bina ise, 14. yüzyıldan kalmaymış.
1945’de müzeye dönüştürülen yapıda, 2013 yılında tekrar restorasyon çalışmaları başlamış ve hala devam etmekte.