Psikedelia, Yunanca ruh ve bilinç anlamlarını taşıyan ‘psyche’ ve açığa çıkartmak, belirginleştirmek anlamına gelen ‘delos’ kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Gözle görülemeyen ruhsal dünyanın görünür, açık hale gelmesini ifade ediyor.
Psikedelia terimini ilk kullanan kişi konusunda net bir cevap olmasa da Humprey Osmond’un 1957’de halüsinojen ilaçlar için alternatif bir tanım olarak kullandığı biliniyor. Fakat terim, Aldous Huxley’nin Doors of Perception (Algı Kapıları) kitabı ve ‘Turn on, Tune in, Drop out’ sloganıyla tanınan, karşıt kültür ikonu Timothy Leary sonrasında popülerleşmiştir.
Ruhsal dünyanın gizemlerine ulaşmak için Pagan ve Şaman geleneklerinde yüzyıllardır çok sayıda uygulama yapılmaktadır. Ancak psikedelia akımı, 1960’lı yıllarda LSD, MDF, psilobin ve meskalin benzeri uyuşturucu ve ilaçların kullanımıyla ortaya çıkmıştır.
Şamanlar görü ve sanrılara sebep olan, kutsal kabul edilen bitkiler kullanarak tanrı ve ruhlarla iletişim kurduklarına, somut dünyanın ötesinde bir gerçekliğe ulaştıklarına inanırlar. Bu bitkileri eğlenmek, keyif almak ya da dinlenmek için değil; kişinin dönüşmesi, öğrenmek ve görmek için kullanırlar.
Timothy Leary’nin din ve Aldous Huxley’nin anahtar olarak değerlendirdiği LSD’nin mucidi Albert Hofmann’dır. CIA tarafından bir silah ve akıl kontrol aracı olarak deneylerde kullanılan ve tedavi edici bir ilaç olduğu düşünülen LSD, 1940’lı yılların sonunda yasal olarak kullanılıyordu.
Çiçek Çocukları ve Beat Kuşağını da kapsayan psikedelia akımının ortaya çıkmasında büyük etkiye sahip olan LSD, ilacın eğlence amacıyla kullanılmasının yarattığı tartışmalar sonucunda 1960’lı yıllarda yasaklandı.
Albert Hofmann
ABD birliklerinin 1963 yılında dahil olduğu Vietnam Savaşı, genç nesli ‘karşı kültür’ olarak adlandırılan; müzik, politika, moda ve edebiyat gibi geniş bir çerçevede etki eden ve hippiliğin doğmasını sağlayan yaşam felsefesi altında birleştirdi. Bu yeni eğilim ise 1950’lerin sonu ve 60’ların başında Amerika’da, akımın ortaya çıkışına neden oldu.
Kullanılan halüsinojenler, beyni şekersiz bırakarak egoyu zayıflatır ve kişiyi günlük işerden uzaklaştırarak duyuüstü algılara açık hale getirir. Görsel ve işitsel dünya farklı bir şekilde deneyimlenirken ben’in azalması kişilere dünyayla ve evrenle bütünleştiğini ve daha iyi anladığını hissettirir.
Sanatta Psikedelia Akımı
Psikedelia akımı, edebiyattan resime ve müziğe kadar sanatın pek çok dalını etkilemiştir. Halüsinojenlerin etkisi altında yüzeylerin ve eşyaların şekil, biçim, boyut ve derinliklerinin değişmesini; dünyayı renk olarak algılamayı ya da duygu ve düşüncelerin şekil ve renklere dönüşmesini deneyimleyen sanatçılar, bu deneyimi eserlerine de yansıtmışlardır.
Allen Ginsberg ve William S. Burroughs’un şiirlerindeki psikedelik ilaç ve uyuşturucuların etkisi sürrealist ve sembolist ifadelerde kendini gösterir. Aldous Huxley’nin Doors of Perception (Algı Kapıları) kitabının yanı sıra Antanin Artaud’un Journey to the Land of the Tarahumara (Tarahumara Ülkesine Yolculuk), Henri Michaux’un Miserable Miracle (Istıraplı Mucize) ve Timothy Leary’nin The Psychedelic Experience: A Manual Based on The Tibetan Book of the Dead (Psikedelik Deneyim: Tibet’in Ölüler Kitabına Dayanan Bir Kılavuz) kitapları da psikedelik deneyimleri anlatır.
Blues’dan doğan psikedelik müziğin en önemli temsilcileri arasında ismini Huxley’nin Algı Kapıları kitabından alan The Doors; Pink Floyd, Jefferson Airplane, Iron Butterfly, Jimi Hendrix, The Animals, The Yardbirds ve The Beatles gibi dünya çapında ünlü sanatçılar yer alıyor.
Türkiye’den ise Erkin Koray, Moğollar, Haramiler, Kardaşlar, Apaşlar, Ersen Dinleten, Selda Bağcan, Replikas, Gaye Su Akyol ve Baba Zula gibi isimler Psikedelik müziğin temsilcileri arasında sayılıyorlar.
Görsel sanatlarda ise Rick Griffin, Wes Wilson, Victor Moscoso, Alex Grey ve Robert Venosa Psikedelik Akımın temsilcileri arasındadır.