24 Ağustos 2022

10 Maddede Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)

Dilnur Çağlar

~10dk

Varoluşçuluk

Egzistansiyalizm (varoluşçuluk), 19. yüzyılın sonlarına ve 20. yüzyıla damgasını vuran ilgi çekici bir felsefi disiplindir.

19. yüzyılın ortalarında baskın sistematik felsefi disiplinlere tepki olarak doğmuştur. ‘Varoluş özden önce gelir’ ilkesini temel alan bu felsefi disiplinde, insanın ilk önce var olduğu ve sonrasında özünü belirlediği, oluşturduğu ve yarattığı vurgulanmak istenmiştir.


Friedrich Nietzsche

Birçok kaynakta ve müfredatta karanlık bir felsefi bakış açısı olarak ele alınabilecek olan nihilizmin öncülerinden olduğu kanaatine varılan Alman filozof Nietzsche hem yaşadığı dönemde hem de günümüzde yanlış anlaşılmalara maruz kalmıştır.

Tabuları ve alışıla gelmiş felsefi ve ahlaki disiplinleri yerle bir eden Nietzsche, insanının hayatında kesinlikle bir yıkımın var olması gerektiğini düşünmüştür. Bu yıkımdan söz edince de akla ilk nihilizm gelmektedir. Fakat ‘Önce sen kendini inşa etmelisin, dimdik bir ruh ve dimdik bir beden ile…’ derken yıkımın ardından yeniden oluşumunda gerektiğini vurgulamıştır.

friedrich nietzsche
Friedrich Nietzsche

Soren Kierkegaard

Kierkegaard, varoluşçuluğu kavram olarak hiç kullanmasa da eserlerinde ve düşüncelerinde varoluşsal sancılar görülmektedir. Nietzsche gibi bağımsız ve sistematik felsefeyi reddeden Kierkegaard, varoluşçu felsefenin anahtar kelimeleri olan bulantı, kaygı ve saçma gibi kavramları sıklıkla kullanmıştır.

Kierkegaard’ın felsefi sorunsalı bir bakıma mevcut Hristiyanlık içinde ve hatta karşısında nasıl iyi bir Hristiyan olunacağı noktasına da bağlıdır. Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını düşünür. Ona göre varoluş, somut ve öznel insanın yaşamıdır. Bu nedenle felsefe somut düşünmeye, yani varoluşa yönelmelidir.

soren kierkegaard karakalem çizim
Soren Kierkegaard

J. P. Sartre

Sartre, varlık anlayışını tanrının yokluğu üzerine kurmuştur. Varoluşçuluğun prensibi olan “varoluş, özden önce gelir” anlayışı Sartre için de geçerlidir. Ancak Sartre’ın belirlediği kendinde varlık kategorisi için, varoluşçuluğun bu prensibi geçerli değildir. Buradan anlaşılacağı üzere; Sartre’ın belirlediği kendinde varlık alanında öz, varoluştan önce gelmektedir. Bu alandaki nesnelerin varoluşlarından önce özleri belirlenmiştir. Tanrıyı kabul etmeyen Sartre için bu durum açıklanamaz. Sartre da kendinde varlık, sebepsiz ve izahsızdır. Bu yüzden mantıki olarak saçmadır. Çünkü o, başka varlıklarla açıklanamadığı gibi mümkün ya da zorunlu varlıktan da türemiş değildir.

Albert Camus

Camus’un varoluşçuluğu da yabancılaşmış, tüm umutlarını yitirmiş bireyin başkaldırısı hatta tepkisi olarak düşünülebilir. Varoluşçu felsefede birey kendini toplumdan soyutlar, toplum normlarından uzaklaşır ve kendi benliğini bulmaya çalışır. Varoluşçuluğu, dünyaya yabancılaşmış bireyin dünyayı artık saçma görerek bu dünyadan kurtulma arzusu olarak düşündüğümüzde Camus’un absürt kavramıyla kesişmekte olduğunu görüyoruz. TDK’ye göre absürt; saçma, akla aykırı anlamları taşımaktadır. Albert Camus bu kavrama daha derin anlamlar yüklemiştir. Ona göre absürt, dünya ve insan arasındaki ilişkinin değişkenliğidir. Absürdün ortaya çıkması için, tüm anlamsızlığına rağmen dünyaya ve onu sorgulayan insana ihtiyaç duyulur.

Albert Camus siyah beyaz fotoğraf
Albert Camus

Nihilizm ve Egzistansiyalizm

Yapıları bakımından birbiriyle karıştırabilen hiççilik ve varoluşçuluk, bir noktaya kadar ayrı felsefi düşünce üzerinden ilerlerler. İkisinde de değer ve otoriteler üzerine sert bir yıkım uygulaması söz konusudur. Fakat isminden de anlaşılacağı üzere hiççilik yani nihilizm, sadece yıkım ile sınırlı kalmaktadır. Hayatın anlamsız, boş ve yaşamaya dahi değmeyecek bir hiçlikten ibaret olduğunu savunur.

Varoluşçuluk ise, değer ve otoritelerin yıkılması gerektiğini fakat sonrasında bireyin kendi değer ve otoritelerini inşa etmesi gerektiğini savunur. Nihilizm gibi pesimist bir yaklaşım sergilemez. Hayat anlamsızdır fakat insan bu anlamsızlıkta bir anlam oluşturmalıdır. Ve hayat anlamsızlığına rağmen yaşamaya değerdir.

Edebiyat ve Varoluşçuluk

Edebi olarak ele alındığında; varoluşçuluk akımı, bireyin geleceğini kendisinin belirleyebileceği bir portre çizmektedir. Bu portrede esas olan insanın kendisini bulmasıdır. Asıl sorular ‘nesin, neredesin, kimsin’ şeklindedir. Varoluş felsefesinde ‘kaygı’ duygusu insan varoluşunu tanımlayan temel duygu durumu haline gelmiştir.

Bunun en güzel örneğini, Kaygı (Cura) masalında buluruz: “Bir keresinde “Kaygı” bir ırmağı geçerken killi toprak gördü; düşünüp taşınarak ondan bir parça aldı ve onu biçimlendirmeye başladı. Yarattığı şey üzerine düşünürken, Jüpiter (Zeus) oraya geldi. “Kaygı” ondan biçimlenmiş kile Tin vermesini istedi. Jüpiter bunu seve seve yaptı. Ama “Kaygı” şimdi Şekle kendi adının verilmesini isteyince, Jüpiter bunu yasakladı ve ona kendi adının verilmesini istedi. “Kaygı” ve Jüpiter ad üzerine tartışırken, Toprak (Tellus) kalktı ve Şekle kendi adının verilmesini istedi, çünkü ona bedeninden bir parça sunmuştu. Tartışanlar Satürn’ü (Kronos) hakem seçtiler. Ve Satürn haklı görünen şu kararı verdi: ‘Sen, Jüpiter, ona Tinini vermiş olduğun için, ölümünde Tini alacaksın ve sen, Toprak, ona bedenini verdiğin için, bedeni alacaksın. Ama “Kaygı” bu varlığı ilk şekillendiren olduğu için, yaşadığı sürece ona sahip olacak. Ama şimdi ad üzerine bir tartışma olduğu için, ona ‘homo’ densin, çünkü ‘humus’tan (toprak) yapıldı.”

Franz Kafka

Varoluşçu yazarlardan olan Kafka, Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmüş olmasını üç bölüm halinde anlatır. Estetik bir duyarlılıkla geliştirilen ilk bölümde, zamanın her anını bölüp hesaplayan bir çağda insanın neye dönüştüğü sergilenir. İkinci bölümde, başkası tarafından tanınma ve ötekilerle birlikte yaşamını sürdürme çabası işlenir. Üçüncü bölümde ise, yaşanılan durumun kabul edilmesi ya da durumdan kaçınılması hakkında çözüm sayılabilecek kişisel kararlar verilir.

“Gregor Samsa bir sabah huzursuz edici rüyalarından uyandığında kocaman bir böceğe dönüşmüş buldu kendini.”

Yeniden insan olarak yaşama dönme kaygısıyla ötekilere varlığını bildirmesi ötekilerde önce tiksinti ve korku yaratacak daha sonra ise kişinin kendisinin ve başkasının korunup geliştirildiği varoluşsal duygu olan kaygıya neden olacaktı.

Franz Kafka 1917
Franz Kafka

Varoluşun İşlendiği Eserler

  • Yusuf Atılgan – Aylak Adam
  • Franz Kafka – Dönüşüm
  • Fyodor Dostoyevski – Yeraltından Notlar
  • Fyodor Dostoyevski – Budala
  • Fernando Pessoa – Huzursuzluğun Kitabı
  • Oğuz Atay – Tutunamayanlar
  • Albert Camus – Veba
  • Jean Paul Sartre – Bulantı
  • Albert Camus – Başkaldıran İnsan
  • Milan Kundera – Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Alıntılar

Özgürsünüz, onun için kendiniz seçin, yolunuzu kendiniz bulun! Hiçbir genel ahlak size yapacağınız şeyi söyleyemez. Buna ancak siz karar verebilirsiniz!

Varoluşçuluk, Jean Paul Sartre

İnsani beklentilerimize uymayan bir dünyada yaşıyoruz. Sıradan gündelik olayların insan hayatı için derin ve kalıcı sonuçlar doğurabilmesi, absürdün bir işaretidir.

Yeni Başlayanlar İçin Varoluşçuluk, Thomas E. Wartenberg

İşte Descartes da, “Dünyadan çok kendinizi yenin!” derken aynı şeyi anlatmak istiyordu: Yani umuda kapılmadan işe girişin!

Varoluşçuluk, Jean Paul Sartre
Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Dilnur Çağlar

Dilnur Çağlar

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.