Ouroboros Nedir?
Ouroboros, kendi kuyruğunu yiyen (yutan) bir yılan veya ejderha olarak betimlenen, genellikle yıkım ve yeniden doğuşun sonsuz döngüsünü temsil etmek için kullanılan bir simgedir.
Kadim kültürlerde ve mitolojilerde geniş sembolik anlamlara sahip olan Ouroboros; genellikle hiç bitmeyen bir döngüyü, kendinden önce gelen her şeyi yiyen ve geri gelen bir zaman yolcusunu sembolize eder.
Zamanın, evrenin ve yaşamın sürekli döngüsünü ifade etmek için de kullanılır.
Kelimenin Etimolojik Kökeni
Kendini yok etmeyi ve yaratmayı sembolize eden Ouroboros, Yunancadan gelmektedir. Kelimenin Latincesi ise, pek yaygın kullanılmamakla beraber, Uroboros’tur.
Yunancada ‘ouro’ kuyruk, ‘bora’ yiyecek anlamlarına gelir. Sembolün kelime anlamı da kuyruğunu öldüren, kuyruğunu yiyen veya kuyruğunu yutandır.
Sembolizmde Yılan
Yılan, neredeyse tüm toplumlarda yüksek bilgeliğin, şifanın, ustanın ve tedbirliliğin sembolüdür. Aynı zamanda yaratıcı gücü sembolize eder.
Yılan, yumurtlayarak çoğalır ve bu, kapalı bir kabuğun içinde kendi kendine oluşan canlı varlığı, bir anlamda da bilgeliğin oluşumunu simgeler.
İlahi bilgelik, insanlığa yaratıcı gücü bahşetmiştir, günahı değil. Ancak bu gücün kötüye kullanımı, felaketleri getirmiştir.
İnsanların yılan korkusu, genellikle bundan kaynaklanır. Çünkü yılan, bilgelik ağacına dolanmış ve insanı kandırarak insanlığın cennetten kovuluşuna sebep olmuştur.
Ouroboros’la İlk Karşılaşma: Mısır
Motifin bilinen ilk resimlerinden biri, Tutankhamun’un mezarı olan KV62’deki eski bir Mısır cenaze töreni metni olan Netherworld’s Enigmatic Book’ta yer almaktadır.
Metin, güneş tanrısı Ra’nın eylemleri ile yeraltı dünyasının tanrısı Osiris’le olan birlikteliğiyle ilgilidir. Metinde Ouroboros figürü iki kez tasvir edilmiştir: Biri baş ve göğsü, diğeri ayakları çevrelemektedir. Figür ise, birleşik Ra-Osiris’tir (Osiris, Ra olarak yeniden doğar).
İlahi figürün tamamı, zamanın başlangıcını ve sonunu temsil etmektedir.
Antik Yunan ve Roma
Ouroboros sembolü Mısır’dan Fenikelilere, oradan da Antik Yunan ve Roma kültürüne geçmiştir. Bugün kullanılan ismini de burada almıştır.
Platon’un “Timaeus” eserinde, Ouroboros’tan evrenin ilk canlı varlığı olarak bahsedilir. Bu varlık, mükemmel bir döngüsel formda olup kendine yeten, dış dünyadan hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bir yapıya sahiptir. Bu da Ouroboros’un evrensel dengeyi ve birliği temsil eden bir sembol olarak Yunan düşüncesinde yer bulduğunu göstermektedir.
“Evrendeki ilk yaşayan şey kendi kendini yiyen sirküler bir varlıktır. Bir ölümsüz, mükemmel olarak oluşturulmuş bir hayvan… Yaşayan varlığın, onun dışında görülecek hiçbir şey kalmadığında göze ihtiyacı kalmamıştı; ya da kulağa duyulacak hiçbir şey olmadığında. Solunacak etrafını çevreleyen bir hava yoktu ya da besinini almasını ve sindirmiş olduğundan kurtulmasını sağlayabilecek olan organların bir kullanımı olamazdı, çünkü ondan çıkan veya içine giren bir şey yoktu: Bu yüzden onun dışında bir şey de yoktu. Yaratılışındaki tasarı nedeniyle, kendi artığı onun besinini sağlıyor, bütün yaptığı ya da çektiği acı kendi içinde, kendi tarafından meydana getiriliyordu. Şunu anlamış olan yaratıcı için kendi kendine yeten bir varlık, hiçbir eksiği olmayandan çok daha mükemmel olacaktı, ve hiçbir şeyi almaya ya da kendini herhangi birine karşı savunmaya ihtiyacı olmayacağından, yaratıcı ona el vermenin gerekli olmadığını düşündü, ya da ayak ya da tüm yürüme aparatını; ama onun küresel formuna uyan hareket ona tahsis edilmişti, akla ve zekaya en çok uygun olan 7 tanenin hepsi olarak; aynı tarzda ve aynı nokta üzerinde, kendi limitleri dahilinde bir daire içinde dönerek hareket etmesi için yapılmıştı. Ama diğer altı hareket ondan alındı ve o sapmalarına dahil olamayacak şekilde yapılmıştı. Ve bu sirküler hareket ayağa ihtiyaç duymadığından, evren ayaksız ve elsiz yaratılmıştı.”
Simyadaki Yeri
Ouroboros, simya literatüründe genellikle iki ejderhanın veya yılanın birbirlerinin kuyruklarını yediği, döngüsel bir figür olarak resmedilmektedir. Bu sembol, yaratılışın ve yıkımın, hayat ve ölümün birbirine bağlı olduğu ve sürekli devam eden bir döngüyü ifade etmektedir. Yani, Antik Mısır’daki kullanımına paralel olarak, zıtlıkların birbirini tamamlamasını ve birleşmesini temsil etmektedir.
Simyada zıtlıkların birliği, dönüşüm, tamamlanmışlık ve sonsuzluk kavramlarını temsil eden sembol, simyacılar tarafından hem ruhsal hem de fiziksel dönüşümü anlamak ve betimlemek için kullanılmıştır.
Simyacılar için zıtlıkların birleşmesi, “büyük çalışma”nın (opus magnum) bir parçası olarak kabul edilmekte ve insanın kendi içindeki zıtlıkları bütünleştirip dönüştürmesi gerektiğine inanılmaktadır.
Hermetik Gelenekler
Simya, genellikle Hermetik bilgelikle yakından ilişkilendirilmekte ve Ouroboros bu bağlamda “her şeyin bir olduğu” anlayışını ifade etmektedir. Hermetik felsefede, evrendeki tüm unsurların birbirine bağlı olduğu ve sürekli bir dönüşüm içinde olduğu fikri temel alınmaktadır.
Ouroboros’un döngüsel yapısı, evrendeki bu birlik ve dönüşümü mükemmel bir şekilde yansıtmaktadır. Ouroboros’un çember formu, her şeyin birbirine bağlı olduğu ve evrende kaostan düzene doğru sürekli bir hareket olduğu anlayışını sembolize etmektedir.
İskandinav Mitolojisi
İskandinav mitolojisinde Ouroboros’un karşılığı, Jörmungandr isminde dev bir dünya yılanıdır. Jörmungandr, tanrı Loki ve dev Angrboda’nın çocuklarından biridir ve o kadar büyüktür ki tüm dünyayı çevreleyebilir.
Yılan, kuyruğunu dişleriyle kavradığında dünyanın sonu gelecek ve Ragnarok’un dönemi başlayacaktır. Bu mit, Ouroboros’un yıkım ve yeniden doğuş döngüsüne dair mitolojik bir anlatımıdır. Jörmungandr, dünyayı sararak onun denge içinde kalmasını sağlayan ve aynı zamanda bu dengeyi bozabilecek bir tehdit olarak kabul edilmektedir.
Gnostisizm
Gnostisizmde Ouroboros, dünya ile cennet arasındaki sınırı belirleyen bir yılan olarak tasvir edilmektedir. Sembol, aynı zamanda dünyanın ruhunu ve zamanın sonsuz döngüsünü simgelemektedir. Gnostikler, Ouroboros’u bilgelik ve ölümsüzlüğe ulaşmanın bir anahtarı olarak görmüşlerdir. Aynı zamanda dünya yılanı, yaratılışın ve yıkımın sembolü olarak kullanılmış, evrensel ruhla bağlantılı olduğu düşünülmüştür.
Carl Gustav Jung ve Arketipler
Carl Jung, insan psikolojisi ve bilinçaltı üzerine yaptığı çalışmalarda Ouroboros sembolüne özel bir anlam atfetmiştir.
Jung’a göre Ouroboros, insan ruhunun derinliklerinde yer alan, ilkel ve arketipik bir semboldür ve varlığın kendini yeniden yarattığı döngüsel bir süreçtir. Bu nedenle hem yıkımı hem de yaratımı simgeler. Yılanın kendi kuyruğunu yemesi, yok olmanın ve yeniden var olmanın döngüsünü gösterir. Bu da insanın içsel süreçlerinde yaşadığı dönüşümleri anlatır.
Kapak Fotoğrafı: Photo by COPPERTIST WU
Not: Görseller temsilidir.