
“5 Temmuz 1996’da kızım aklını kaçırdı.”
Michael Greenberg’in 15 yaşındaki kızı Sally’ye bipolar bozukluk teşhisi koyulduktan sonra sarsılan yaşamlarını anlattığı bu anı türündeki kitap, bir babanın ebeveyn olarak kendini sorguladığı gerçekçi anlatımıyla okuyucuyu ilk cümleden hikayenin içine çekmeyi başarıyor.
“5 Temmuz 1996’da kızım aklını kaçırdı. On beşindeydi ve zihinsel çöküşü ikimizin de hayatında bir dönüm noktası oldu.”


Kitabın sürükleyiciliğinde Özlem Yüksel’in harika çevirisinin de etkisi büyük.
“Hurry Down Sunshine*’ın başrolündeki Sally’nin bir yaz gününde yaşadığı ve yaşamını baştan sona değiştireceği mani atağı onu ve New York’ta beraber yaşadığı babası ve üvey annesini geleceğin karanlık bilinmezliği ile baş başa bırakır.’’
“Üzerime, tahminen onunkine benzer bir hissizlik geliyor, onun pestil gibi uyumasına, bana ve kendine uzaklığına benzer bir hissizlik; bu ilaç sarhoşu uykunun kızımı bana geri getirecek şey olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyorum.”
*Kitabın İngilizce orijinal ismi.

Yazarın ve dansçı eşinin zorlu ekonomik koşullarla mücadele ederken, dalgalı ruh hallerinin ergenlikten kaynaklandığını düşündükleri Sally’nin iç dünyası ise gerçekte son derece bulanık ve karmaşıktır.
Sally:
“… Peki neyi bozdum ben Yoksa ben yeniden düzeltmek istediğiniz biri miyim? Düzleştirmek istediğiniz?’’

Ebeveyn olarak yazarın, kızının rahatsızlığını anlayamadığı için kendini suçlaması, duruma sebep olabilecek etmenler hakkında kendisini sorguladığı içtenlikli anlatımı, okuyucuyu olayların sahiciliği konusunda şüpheye düşürmemekle beraber kızının yaşadıklarından dolayı her an tetikte olma zorunluluğunun zorluğunu da derinden hissettiriyor.
‘‘Sally’nin tuhaf davrandığını ilk ne zaman fark ettim? Kadına Sally’nin son zamanlarda geçirdiği uykusuz geceleri, “cehennemin büyük nefesi” şiirini ve dün sabah çöp tenekesini tekmelemesini anlatıyorum. “O zaman böyle tutarsız değildi.” Ardından da ilgisiz bir baba gibi konuştuğumu fark edip huzursuz oluyorum. “Alışılmadık davranışlara dayanma eşiğim biraz yüksek galiba.” Hemen bu söylediğimden de pişman oluyorum. Her sözümün beni biraz daha suçlu çıkarmasından korkuyorum. İyi de tam olarak neden suçluyum?’’

Kitapta, Sally’nin akla gelmeyecek bir hastalıktan mustarip olduğunun öğrenilmesi üzerine hastaneye yatırılması süreciyle beraber, hem çevrenin psikolojik hastalıklara bakış açısını hem de yazarın bu konudaki özeleştirisini öğreniyoruz.

Kardeşi Steve’in “altmışlarda “şizoid”, seksenlerde “sınır kişilik” dedikleri, ama kesin tanısı konulmamış akıl hastalığıyla uzun yıllardır mücadele ettiğini keşfettiğimiz Greenberg için Sally’nin durumu, ailesinde karşılaştığı ilk olay değildir.
“Akıl hastanesine yatırmak. Bu sözün başka bir etkisi var. Çocukluğumdan, genellikle abim Steve’e yönelik bir tehdit olarak hatırlıyorum. Seni akıl hastanesine yatırmak zorunda kalacağız. Hastaneye yatırılmak ister misin? İstenmeyen bir ev eşyası gibi, diye düşünürdüm, muğlak bir manevi bağlılık yüzünden büsbütün kaldırılıp atılamayan bir eşya.”

Beş kardeşli bir ailede büyüyen Michael Greenberg’in, yani yazarın kardeşi Steve’in hastalığından dolayı elinde olmadan yarattığı durumlardan ötürü ona “istenmeyen bir ev eşyası” gözüyle baktığı itirafı ile benzer bir durum yaşayan kızının tanısını öğrendikten sonra yaşadıklarıyla “kendi başına gelinceye kadar takındığı ikiyüzlülüğünü” bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
“Steve, kızımın otuz yıl sonraki hali olabilir mi? Bu ihtimale direnerek durmadan aralarındaki bariz farkları düşünüyorum, ama peki ya bunlar sadece aynı hastalığın değişik tezahürlerinden ibaretse? “

Yazar, toplumun biyolojik bir hastalık olarak tanımladığı bipolar bozukluk gibi diğer pek çok psikolojik rahatsızlığı bulunan kişilere karşı yargılayıcı, etiketleyici ve kimi zaman aşağılayan ve empatiden yoksun yaklaşımının da altını çizerek, duyarsız ve kayıtsızlığın Sally gibi gençlerin, belirtilerinden dolayı kendilerinde bir sorun olduğunu düşünecekleri ve toplum normlarına uygun davranamamak korkusuyla hayatın olağan akışından uzaklaşıp, içlerine kapanarak bir bilinmezliğe sürüklenebilecekleri ihtimalini de dile getiriyor.
“Sally bir kaza geçirmiş ya da belirgin fiziksel bir hastalığa yakalanmış olsaydı, doğal olarak bana anlayış ve destek göstereceğini bildiğimden, Eric’e anlatmakta hiç tereddüt etmezdim. Ama psikoz empatiye karşı koyuyor; psikoza yakından tanık olmamış çok az kişi davranışsal hastalık fikrini ikna edici bulur. Davranışsal hastalık ifadesinde bir mazeret, en aşırı ölçüde kendiyle ilgilenme tınısı vardır. Kişinin deli olmamayı değil deliliği tercih ettiği hissini verir.”

20. yüzyıl başlarında nihayet öneminin anlaşılmaya başlandığı psikiyatri, o günden bugüne tanı, tedavi ve hastalıkların önlenmesi anlamında çok aşama kaydetse de 21. yüzyıl modern insanının bu konu hakkındaki duyarlılık ve bilgi sahibi olmakta geride kaldığına hemen her gün bir yerlerde denk gelme ihtimalimiz bir hayli yüksek.
Zaman ve coğrafya fark etmeksizin günlük yaşantıda kullanılan “deli, şizofreni, ruh hastası, vb.” söylemlerle hastalığa sahip kişileri damgalayıp, zayıf göstermek adına tercih edilen tüm kelime seçimleri ve yaşanan durumun sürekli bir sorun olarak nitelendirilmesi, kişilerin açılma ve çözüm bulma anlamında çekinmesine sebep oluyor. Buna ek olarak, yaşadıklarından ötürü ne olup bittiğine hakim olamayan bireylerin önünde bir engele dönüşebiliyor.
Bu türden tepkilerin bir diğer kötü yanı; kitapta yazarın Sally’e karşı takındığına tanık olduğumuz, her an güçlü ve kontrollü kalma ihtiyacı, hatta zorunluluğuna ek olarak her şeyin yolunda olduğunun canlı kanıtı olmayı ona göstermek için çabalayan tavrı gibi, Sally ile benzer süreçleri yaşayan kişilerin ne yapacaklarını zaman zaman bilemedikleri ama yardım etmek istedikleri yakınlarının da, yaşamını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Greenberg’in kitabında, kızı Sally’nin “aklının onu yarı yolda bırakacağı ve acayipleştiğine dair inancının çevresinden dışlanmasına sebep olabileceğinden korkması, kişinin durumla mücadelesi dışında “çevresindekiler gibi olma” anlamında da bir baskıya da neden olmakta.
Her şeye rağmen hayatı yeniden kazanan Sally’nin yaşadıklarının yakın bir tanığı olan yazarın anlattıkları, durumun çözümünün imkansız olmadığını ve yönetilebileceğinin ifadesi ile umudun ve ruh sağlığı ile ruh hastalıklarının anlaşılırlığını arttırmanın sembolü olarak , bipolar bozukluk ve benzeri durumlarla ilgili toplumun genel yargılarının ne denli yıkıcı olabileceğini anlatarak bilinçli okuyucuda farkındalık yaratmayı başarıyor.
Kaynaklar
- Geri Dön Günışığım, Michael Greenberg, Yapı Kredi Yayınları, Ağustos 2022
- https://erhanyuksek.com/2019/05/21/psikiyatrik-hastaliklari-etiketleme/