Tanım
Etik terimi Yunancada “kişilik, karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türemiştir. Etik, doğru davranışlarda bulunmak, iyi ve doğru bir insan olmak ve insani değerler üzerine düşünme pratikleri gerçekleştirmektir.
Din felsefesi ise; dini konu edinen, insanın var oluşu ve kaynağını yakından inceleyen bir disiplindir. İnsan doğası, kaderin kaynağı ve değerlerini felsefi sorgulamalar ile çözümlemeye çalıştırmaktadır.
Etik ve Ahlak
Çoğu zaman aynı anlama gelen iki kavram olarak görülse de, etik ve ahlak kullanım yerleri ve ilgilendiği konular bakımından farklılık gösterir. Etik, felsefi olarak insani değerleri düşünme pratiği yapması ile işe koyulurken ahlak, bahsedilen kültürün ahlaki değerleri, töre ve adetlerini kapsadığını söylersek yanlış olmaz. Fakat çoğu toplumda akla, mantığa uygun olmasa da kalıplaşmış bazı ahlaki değerler vardır. Bu alışılmış ve kalıplaşmış ahlaki bulguları ancak insani değerler üzerine pratik yaparak, etik felsefesi yaparak yıkabilir yahut akla uygun halde getirerek kabul edebiliriz.
Ödev Ahlakı
Felsefe tarihinde önemli bir yere sahip olan Alman filozof Immanuel Kant, ancak akıllı insanların ödev ahlakını kavrayarak uygulayabileceğini düşünmüştür. En basit ve anlaşılır şekilde tanım yapmak gerekirse; iyi bir insan olmak, iyi davranışlarda bulunmak insanın ödevidir. Bu ahlaki görüşte olan Kant için olayların sonucuna değil, bir olayı gerçekleştirirken ki niyetimiz önemlidir. Örneğin; iyi düşünce ve duygular ile bir işe başladınız fakat işin sonu iyi bitmedi ya da istediğiniz sonucu almadınız diyelim. Sonucunun kötü olması sizi ahlaksız yahut erdemsiz bir insan yapmaz çünkü bu işe iyi niyet ile başladınız. Ve önemli olan niyetinizin iyi olup olmadığıdır.
Ahlak Felsefesi Filozofları
Felsefenin başından beri insanların tartışmaya girdiği konulardan birisi olan ahlak problemi 8. yüzyılda İbn Tufeyl, Farabi, Gazali ve İbni Arabi tarafından temelleri atılmış bir disiplindir. Öncesinde ise, Platon ve Sokrates gibi düşünürler etik, ilke ve erdem gibi kavramlar üzerine düşünmüş ve çalışmalar yapmışlardır. Ahlak felsefesinin diğer temsilcileri ise; İbn Miskev, Franz Kafka, David Hume, Rene Descartes olarak karşımıza çıkar.
Determinizm
Determinizm, hayatta yaşanılan ve başa gelen her şeyin bazı kurallar ve yasalar çerçevesinde geliştiğini öne süren felsefi bir disiplindir. Bu kurallar çerçevesinde gelişen insan hayatının değişmesine imkan yoktur ve insan iradesi saf dışında bırakılmıştır. Evrende işleyen belirli kuralları örneklendirecek olursak, fizik kurallarını öne sürebiliriz. Evren Big Bang patlaması ile oluşmuştur ve bu insan yahut metafiziksel bir gücün isteğinden veya iradesinden bağımsız olarak gelişmiştir.
İndeterminizm
Determinizmin karşıtı olarak görebileceğimiz indeterminizm, insan eylemleri dış etkenlerden bağımsız olarak ilerlemektedir. İnsan yaptığı her işte hiçbir etkinin altında kalmaksızın karar vermektedir. Bu yüzden davranışlardan tamamen kendisi sorumlu tutulur. Bu felsefi disiplinde insanı etkileyen, bağımlı kılan yahut kısıtlayan hiçbir unsur bulunmamaktadır.
Otodeterminizm
İndeterminizm ve determinizm arasında uzlaşma sağlamaya çalışan bir görüş olarak adlandırsak yanılmış olmayız. Toplumsal (oto) determinizmde, insanı bir kalıba koyan belirli ölçekler vardır fakat kişi kendi özgürlüğünü kendisi belirleyebilecek konumdadır. Seçim yapma şansının olmasını örnek olarak verebiliriz. Oto kelimesini kaba tabir ile ‘kendi’ anlamına gelen bir sözcük olarak değerlendirebiliriz. Yani kişi kendi kendine özgürlüğünü sağlayabilir ve davranışlarından sorumludur.
Fatalizm
Türkçe karşılığı olarak kadercilik diyebileceğimiz fatalizm, evrendeki bütün olay ve eylemlerin belirli kurallar içinde işlediğini savunmaktadır. İnsan iradesi burada da saf dışında kalmaktadır. Determinizmden farklı olarak burada ilahi bir güç anlayışı var. İnsan ne yaparsa yapsın ilahi gücün belirlediği yoldan ilerlemektedir. Her zaman bu gücün boyunduruğu altındadır.
Dini Etik
Dini etik yönünden ele alacak olursak, tanrı öncelikle dünyayı ve kâinatı yaratmıştır. Sonrasında ise, iyi ve kötüyü yaratarak işe devam etmiştir. Eğer Tanrı kâinatı yarattıysa ve kâinatın içindeki her şeyi, ama tam olarak her şeyi, yarattıysa daha sonra da inter alia’yı yani ahlâkî iyiyi yarattı diye düşünülebilir. O olmasaydı iyilik diye bir şey olmayacaktı. Bu yüzden aslında iyiyle ilgilenen etik, mutlak varlığı için doğrudan Tanrı’ya dayandırılır. En azından tartışma uğruna Tanrı’ya olan bağlılığın, onu takiben, dine olan bağlılığı da getirdiğini varsayarsak o zaman etik, dine dayanır. Fakat dine bu tür önemsiz bir bağlılık çok fazla ilgi çekmeyecek kadar yaygındır. Çünkü bu şekilde fizikten matematiğe, fizyolojiye ve psikolojiye her şey dine dayandırılır.
Din Felsefesi
Birçok inanışı, geleneği ve kültürü içinde barındıran din felsefesinden kısaca bahsedecek olursak, dini inançlara bir göz atmamız gerekir.
Teizim
Evrendeki bütün gözüken yahut gözükmeyen varlıkların yaratıcısı olabilecek mutlak bir tanrının varlığına inanılır. Bu inanışta tanrı, evren ve canlılar sürekli ilişki içerisindedir. Tanrı inancı bulunan diğer dinlerden ayrıldığı nokta ise, mutlak tanrının kullarına bir din göndermiş olmasıdır. Teist inanışlarda melek, şeytan, günah, sevap, ahiret, vb. gibi dini unsurlara sıkça yer verilir. Kendi içerisinde monoteist ve politeist olarak ikiye ayrılmaktadır. Monoteizmde tek bir tanrının varlığı söz konusu olarak politeizmde ise birden çok tanrını varlığına inanılmaktadır.
Deizm
Teizmde olduğu gibi deizm inancında da tanrı anlayışı vardır. İkisini ayıran nokta deist inanışta var olan mutlak tanrının sadece varlığı söz konusudur. Yarattığı varlıklara din göndermemiştir. İnsanlar bu hususta bilime inanmalı ve güvenmelidir.
Panteizm
Tanrı – Evren ikiliğini reddeder. Tanrı’nın her şeyi içerdiğini dolayısıyla doğanın ve insanın bağımsız varlıklar olmadığını öne süren bir yaklaşımdır. Panteizme göre Tanrı ve Evren bir bütündür.
Panenteizm
Panteizmde olduğu gibi Evren’in kendisinin Tanrı olduğunu, panteizmden farklı olarak ilk devindirici olan tanrının Evren ve tüm varlıkları özünden yarattığı ve Evren’e aşkın, Evren’in bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır. Panteizmde her şey Tanrı’dır. Panenteizmde ise, her şey Tanrı’dan zuhur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı’ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim/tekâmülden geçmektir.