Hayatı
Yunanistan’ın Orta Makedonya bölgesinde bulunan Pella şehrinde dünyaya gelen İskender, MÖ 356-323 yılları arasında yaşamıştır. Asıl adı III. Aleksandros olan İskender, yaşamı boyunca sayısız fetihlere katılmış ve başarılar elde etmiştir. Tarih kitaplarına adını altın harflerle yazdıran İskender, 16 yaşına kadar ünlü filozof Aristotales tarafından yetiştirilip babası II. Philip’in ölümünden sonra yıllar boyunca Makedonya krallığı yapmıştır. Uçsuz bucaksız topraklarda hüküm süren Büyük İskender, tarih boyunca farklı isimlerle anılmıştır. Kimi zaman Asya kralı kimi zaman Tozkoparan kimi zaman da Yunanistan Lideri…
Ailesi
Makedonya kralı II. Philip ile Olimpia’nın çocukları olan İskender’ in hayatında annesinin önemli bir rolü vardır. Hayatında ve attığı adımlarda son derece etkili olan annesi, İskender’in fetihleri sırasında Makedonya’nın fiili lideri olarak tanınmıştır.
Makedonyalı Kleopatra, III. Filip, Tessalonike, Cynane, Europa of Macedon, Caranus ise İskender’in kardeşleridir. Birden fazla evlilik yapmıştır. Eşleri; Roksane, II. Stateira, Parisatis’ tir. Roksane, asıl adı Rûşeng olan Baktriyalı eşidir. IV. Aleksandros, onun Roksane’den olma oğludur. Aleksandros’un aksine meşru olmayan bir oğlu daha vardır: Herakles. Fakat ne yazık ki, oğullarından hiçbiri hüküm sürememiştir.
Adını Taşıyan Yerleşimler
Büyük İskender, kendi adını taşıyan neredeyse yirmi kadar şehir kurmuştur. Bunlardan bazıları isimlerini günümüze kadar korumuştur. Mısır’ın kuzey kıyısında bulunan ve beş milyondan fazla nüfusa sahip olan İskenderiye şehri bu yerleşimlerden biridir.
İskender’in adını taşıyan yerleşimler arasında Türkiye sınırları içerisinde yer alan da vardır. Hatay’a bağlı olan İskenderun ilçesi, Büyük İskender’in İssos yakınlarında kazandığı zaferden sonra Alexandreia adıyla kurulmuştur. Sadece kendi adına değil tıpkı onun gibi efsanevi olan atı Bucephalus için de şehir kurmuştur.
Tarih Kitaplarında Büyük İskender
Yaptığı büyük fetihler ve bıraktığı silinmez izlerle elbette ki, tarih kitaplarında vazgeçilmez bir yeri vardır. Jona Lendering, Johann Gustav Droysen ve asıl adı Vasily Grigoryevich Yanchevetsky olan ünlü tarih yazarı Vasili Yan da bu konuda kolları sıvamış ve Büyük İskender’i kaleme almıştır. Bu eserler genellikle onun askeri fetihleri ve yönetim stratejileri hakkındadır.
Heykelleri
Osman Hamdi Bey’in yaptığı kazı çalışmalarında İskender’in lahdi bulunmuştur. Bu lahit Müze-i Hümayun’un ün kazanmasında önemli rol oynamıştır. Müze-I Hümayun, günümüz İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temelini oluşturur. Müzede bulunan bu lahitin Büyük İskender’e ait olmadığı yönünde söylentiler de bulunmaktadır. Gerçekleştirilen kazı çalışmaları ışığında Isparta ve Düzce şehrimizde de İskender’e ait heykel kafaları ve kalıntılar bulunmaktadır. Müze Müdürlüğü ve Bartın Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirilen çalışmalarda Büyük İskender heykelinin başı bulunmuştur. Bunlara ek olarak Yunanistan’da Monument of Alexander the Great ve Üsküp’de de Büyük İskender Heykeli bulunmaktadır.
Tablolarda Büyük İskender
Babil’e girişini, Kudüs Tapınağında veyahut eşi Roksane ile ilgili anlarının temsilini tablolarda görmek mümkündür. Bu değerli eserler sırasıyla; Charles Le Burn, Sebastiano Conca ve Pietro Rorari’nin fırçalarından çıkmadır. 17 ve 18. yüzyıl eserleridir.
Giovanni Antonio Pellegrini, İskender Darius’un Naaşı Başında isimli tablosunu 1737 yılında yapmıştır. Bu tabloda Pellegrini’nin İskender ile resmettiği kişi Issos Savaşı’nda onunla savaşan kişidir. Charles Le Brun, 1673 yılında İskender ve Porus’u resmetmiştir. Porus, ismi sadece Yunan kaynaklarında geçen bir hint kralıydı. İskender’in Perslere karşı savaşını fırçalarıyla ölümsüz hale getiren kişi ise, Cornelis Troost’tur.
Gordion Düğümü Efsanesi
Gordion düğümü; çözümü zor olan bir şeyin kaba kuvvetle halledilmesi anlamında kullanılan bir metafordur. Hile yapmak, kolaya kaçmak gibi anlamlarda da kullanılmaktadır. Efsaneye göre bir kahin, kralı olmayan Friglere şehre öküz arabasıyla giren ilk kişiyi kral ilan etmelerini söyler. Öküz arabasıyla giren ilk kişi ise çiftçi Gordios olur. Böylelikle Frigya’nın kralı ve Gordion’un kurucusu ilan edilir. Onun arabasını ise, tapınağa bir düğümle bağlarlar. Bu düğüm, kördüğüm halini almış ve kimse onu çözememiştir.
Efsaneye göre; kim bu düğümü çözebilirse Asya’nın hükümdarı olacaktır. Asya’nın fethi sırasında Büyük İskender, Gordion’a gelir ve bu düğümü çözmek için çabalar fakat bir türlü başaramaz. En sonunda ise, düğümü kılıcı ile keser. Düğümü çözen Büyük İskender’in Asya’ya hükümdarlık yapması kehaneti gerçekleştirmiş olsa da kendisinin genç yaşta vefat etmesi, düğümü kılıcıyla kesmesinin bir laneti olarak görülmektedir. Bu unutulmaz efsane tablolarla ölümsüzleştirilmiştir.
Helenizm
Helenizm, Büyük İskender ile başlamış olup Yunan ve Doğu kültürünün kaynaşması olarak ifade edilir. Fakat kimi tarihçilere göre; İskender’in yaptığı şey kültür kaynaşması değil, sistemli bir asimilasyondur. İskender, Doğu seferinde ele geçirdiği topraklarda yaşayan halka Yunan kültürünü kabul ettirerek Helenizmi başlatmıştır. Ele geçirilen bölgelerde resmi dil Yunanca ilan edilmiş ve yöneticilerin çoğunluğunu Yunanlar oluşturmuştur. Ele geçirilen bölgelerdeki bilimsel kültüre de zarar verdiği bilinmektedir. Dara Krallığını hakimiyeti altına aldıktan sonra bilimsel eserleri Yunancaya çevirip orijinallerini yaktırması buna kanıt niteliğindedir.
Ordusu
Büyük İskender tahta geçtiğinde, Makedonya ordusu otuz beş bin askerden oluşmaktaydı. Avrupa’nın en iyi eğitimli ve en güçlüsü olan bu ordu, otuz bin piyade ve beş bin süvari kadardı. Ordu üç bölüme ayrılmaktaydı: Asilzade süvarileri, ağır piyadeler ve hafif piyadeler.
Asilzade süvarileri, Makedonya asilzadelerinden oluşmaktaydı. Savaşlarda teçhizat olarak zırh, kalkan ve miğfer kullanırlardı. Ordunun altıda birini oluşturan asilzade süvariler ‘Hiparch’ ünvanı verilen bir general tarafından kumanda edilirlerdi.
Ağır piyadeler ise, hür köylülerden oluşmaktaydı. Teknik adı Falanks olan bu askeri sınıfın herhangi bir başkumandanı yoktu. Teçhizat olarak tolga, zırh, dizlik ve kalkan kullanırlardı. En önemli silahları ise, Makedonya Sarissası’ydı.
Hafif piyadeler, kral muhafızlarından oluşmaktaydı. Hypaspist Kalkancılar olarak adlandırılan bu grup Makedonya’ya özgü bir askeri sınıftı. Ordunun asli unsuru olan hafif piyadeler bölgelere göre ayrılırlardı. Yüksek yerleri ele geçirmek, süvari hücumlarını desteklemek ve nehir geçitlerini tutmak için uygun bir askeri birlikti.
Savaş Taktiği
İskender’in ordusunda askerler genellikle merkezde ağır piyadeler, sağında hafif piyadeler ve daha sağında süvariler bulunacak şekilde bir düzenle dizilirlerdi. Ana vurucu güç daima piyadelerdi. Ordu, Makedonya teşkilat yapısına göre düzenlenirdi. Ücretli askerler de bu teşkilat yapısına dahil olurlardı. Savaş taktiğine göre düşmanın direnişi, Falankslar tarafından kırılıyordu çünkü ordunun sahip olduğu en iyi silahlara ve zırhlara sahipti bu birlik. MÖ 371 yılından sonra girilen tüm meydan muharebelerinde ise ‘Çarpık Muharebe Taktiği’ kullanılarak galip gelindi. Bu savaş taktiği, Tebai komutanı Epameinoudas tarafından bulundu ve geliştirildi. Bu taktiğe göre ordunun kanatlarından biri geri kalan kısımlarına nazaran daha çok güçlendiriliyor ve saldırıya geçiyordu. Bu kanadın saldırısı bir yarma şekline dönüştüğünde geri kalan kanatlar da saldırıya geçiyor ve böylelikle düşman kıskaç altına girerek kaybediyordu.
Dünyayı Değiştiren 10 Askeri Lider yazımız da ilginizi çekebilir.