
30 Aralık 1842 tarihinde İstanbul’da doğan Osman Hamdi Bey; arkeolog, müzeograf, yazar ve ressamdı. Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nin (bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu olan Osman Hamdi Bey, ilk olarak ortaöğretimi sırasında çizdiği kara kalem resimlerle dikkat çekti.
Babası, birlikte Viyana’ya gittiklerinde müze ve sergilerle yakından ilgilenen Osman Hamdi’yi ve kardeşlerini, birkaç yıl sonra öğrenim görmeleri için yurtdışına gönderdi. Osman Hamdi, Paris’e Hukuk okumaya gitti.


Paris’te Hukuk öğrenimini sürdürürken resme olan tutkusu sebebiyle, Paris Güzel Sanatlar Okulu’na devam etti. Burada, dönemin ünlü ressamları olan Jean-Leon Gerome ile Gustave Boulanger’den ders aldı.
İyi bir resim eğitimi alan Osman Hamdi Bey, ülkeye geri döndüğünde devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi; Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü’ydü. Burada Bağdat’ın tarihiyle ilgilendi, arkeolojik çalışmaları takip etti ve şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı.
Bağdat’ta, geleceğin ünlü roman yazarı Ahmet Mithat Efendi ile tanıştı ve dost oldu.


1875 yılında, Kadıköy’ün ilk Belediye Başkanı olarak göreve atandı. Bir yıl boyunca görevini sürdürdü.
29 yıl boyunca İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin müdürü olarak görev yapan Osman Hamdi Bey, müzeyi, dünyanın sayılı müzelerinden biri haline getirdi.
Müzenin müdürü olduğu yıllarda, ilk Türk bilimsel kazı çalışmalarını başlattı. Nemrut Dağı, Lagina-Muğla, Sayda-Lübnan’da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Adıyaman’da Nemrut Dağı kazılarını yürüttü, Komagene Krallığı’na ait eserlerin ortaya çıkmasında büyük rol oynadı. Ayrıca 1887 yılında, Sayda bulunan kral mezarları arkeolojik kazılarında yer aldı.


Sanayi-i Nefise Mektebi, 1882 yılında, Osman Hamdi Bey’in II. Abdülhamit tarafından tayin edilmesi sonucunda, resmi olarak kuruldu.
Osman Hamdi Bey, 24 Şubat 1910 tarihinde, Kuruçeşme’deki yalısında hayatını kaybetti.
Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Birçok resmi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ile Londra, Liverpool ve Boston Müzeleri’nde sergileniyor.

Eserlerinden Bazıları

Kaplumbağa Terbiyecisi
Osman Hamdi Bey, en ünlü eserlerinden biri olan Kaplumbağa Terbiyecisi’nin 1906 ve 1907 yıllarında, iki farklı versiyonunu çizmiştir.
Bu tablo, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmıştır. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lâle Devri’ndeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür.
Başka yorumlara göre; düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak başarmayı ummaktadır. Bir yoruma göre de, terbiyeci Osman Hamdi Bey’in kendisidir.


Mimozalı Kadın
Osman Hamdi Bey’in, eşi Marie’yi (daha sonra Naile Hanım) resmettiği, 1906 tarihli tablosudur. Fransız olan eşinin giysileri tamamen Fransız modasına uygundur. Elinde sarı renkli bir demet mimoza çiçeği tutmaktadır. Bu tabloda diğer eserlerinin aksine oryantalist bir şekilde değil, Avrupa’da görülen akımlara uygun bir biçimde çizilmiştir.


Kahve Ocağı
1879 tarihinde çizdiği natüralist ve oryantalist izler taşıyan bir tablodur. Pencerenin önündeki sedirde bir çeşit nargile sayılabilecek bir tütünü uzun bir çubuk ile içen bir adam ile ona Türk kahvesi getiren bir kadın resmedilmiştir. Bu iki kişinin yanında, mekânın betimlemesine de ağırlık verilmiştir. Geleneksel Türk evinin çini ocaklı odasında tasvir edilmiştir. Bu yönüyle oryantalist bir eserdir. Sedirin yan kısmı, halılar, çiniler ve mekanın ayrıntıları tüm gerçekliğiyle, natüralist üslupta boyanmıştır.


Gezintide Kadınlar
Osman Hamdi Bey’in 1887 tarihli tablosudur. Kadınlar adeta ressama poz verir gibi ve çok neşelidir. Gezintide Kadınlar’da yer alan kadınların kostümü, baş kısımları hariç, dönemin Avrupa’sının giyim modasını andırır. Bu yönüyle Osman Hamdi Bey’in, o dönem Paris’te yaşadığı için Fransız ve İngiliz ressamlardan etkilendiğinin göstergesidir. Belli bir renk uyumu yansıtacak şekilde dizilen kadınların kostümlerin hemen hemen aynı. Kırmızı, yeşil, açık sarı, mor ve siyah şemsiyeler on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısının en gözde aksesuarlarıdır. Ayrıca kadınlar güneşten korunmak için şemsiye kullanır. Bu durum yaz mevsimi olduğunun göstergesidir.


İstanbul Hanımefendisi
1881 yılında yapılan bu tabloda; altın sarısı bir atlas kumaşının önünde genç bir kadın durmaktadır. Kadın, o dönemin Paris modasına uygun bir kıyafet giymiştir. Kıyafeti aynı zamanda Osmanlı kadınının giyim tarzıyla da uyuşmakta ve bu yönüyle oryantalist bir eğilime işaret etmektedir. Genç kadın, yüzünü yarı-saydam bir peçe ile gizlemektedir. Ayrıca kadının sol eli de siyah elbisenin içinde gizlenmiştir. Klasik Osmanlı ve Selçuklu halılarına özgü geometrik motifler, eserde belirgin bir şekilde çizilmiştir.


İki Müzisyen Kız
Osman Hamdi Bey’in 1880 yılında tamamladığı tablodur. Eserde, iki genç Osmanlı kadını geleneksel Türk müzik aletleri çalarken resmedilmiştir. Tabloda yer alan mekân, Bursa Yeşil Cami’deki namazgâh bölümüdür. Bu bölümün girişinde tambur ve def çalan iki genç kız durmaktadır. Eserde camide bulunan halılar, kakmalı ahşap eserler, taş oymacılığı ürünü mermerler ve çini gibi Osmanlı motifleri yer alır. Bu eserde oryantalist kıyafetler giymiş iki kadından yaşça büyük olan küçük olana enstrüman çalmayı öğretmektedir.
Osman Hamdi Bey’in resimleri bir anlamda Batı’nın Oryantalizmine bir tepkidir. O, kendi içinden çıktığı kültürü tüm gerçekliğiyle ifade etmiştir. Resimlerin çoğunda yaşadığı toplumun ve coğrafyanın kültürüne ait önemli mesajlar vardır. Bu mesajlar resimlerinde kullandığı objeler tarafından yansıtılır. Genellikle eserlerinde Osmanlı insanının okuyan, tartışan, düşünen kimliğini vurgulamıştır.
