24 Temmuz 2022

10 Maddede Thor: Love and Thunder Analizi

Selçuk Culum

~15dk

Bir zamanlar Marvel bilim kurgu ve süper kahraman filmlerini gerçekçilik ile en iyi harmanlayan evrendi. Bu gerçekçilik ilk defa Avengers filmi ile kırıldı. Gerek Sam Raimi’nin Spider Man üçlemesi gerek Kaptan Amerika, gerekse Demir Adam filmleri bu bilim kurgu ve fanteziyi çok iyi işliyor ve gerçekçi hissettiriyordu. Avengers filmiyle, süper kahramanları birleştiren evren giderek büyüdü ve bu büyümeyle birlikte sinematik evrenin kendi içindeki kurallarının nerede başladığı ve nerede bittiği artık bir muamma haline geldi. Avengers Endgame ile bu sınır epey bir zorlanmışsa da hikâyesi ve atmosferi sizi içine alıyordu. İnandırıcılığını muhafaza ediyordu. MCU (Marvel Cinematic Universe) çocuk filmleri diye reddettiğim, sonra da bir şekilde dahil olduğum ve keyif aldığım bir evren oldu.

Fakat Spider Man: No Way Home ve Doktor Strange: Madness of Multiverse ile evrenin kuralları çığırından çıkmış bir hale geldi. Yanlış anlaşılmasın, Spider Man: No Way Home’u sinemada izlerken geek tayfanın “nerd orgazm” dedikleri şeyi yaşamış biri olarak bunu söylemek zorundayım. Evet Spider Man: No Way Home’u beğendim ama bunun sebebi iflah olmaz bir şekilde Tobey Maguire’i, Spider Man olarak görme özlemimdi. Gerçi Andrew Garfield’in oynadığı Spider Man’i de ne kadar özlediğimi, filmi seyredene kadar fark etmemiştim. Fakat Doktor Strange’in son filminde, bu çoklu evren hikayesi iyi para getirmiş olacak ki, konuyu epey sulandırmışlar. Evet, inceleme boyunca belki de durumu özetleyen en iyi kelime bu; sulandırmışlar…
İşte bu cıvık kıvam, Thor: Love and Thunder ile de devam ediyor.

“Spoiler içerir!”

Açılış

Film epey umut vaat edici bir şekilde başlıyor. Gorr karakterinin kabaca ve hızlıca orijin hikayesine değiniliyor ve bence filmin en karanlık tonu burada kendini gösteriyor. Sahne Thor’a geçtiğinde, dramatik atmosfer anında yok oluyor ve neredeyse film boyunca o ciddiyet bir daha geri gelmiyor.


Gorr

Gorr’un motivasyonu filmin en güzel yanlarından biri. Kısacık orijin hikayesinde bile Gorr ile empati kurmam o kadar hızlı oldu ki, ben bile şaşırdım. Film, Gorr’un tanrılara karşı nefretini nasıl geliştirdiğini gösterdiği sahnelerde, din ve inançlarla ilgili sığ ama yerinde eleştiriler yapıyor. Gorr uzun yıllar kulluk ettiği Rapu’ya hayatta en değerli varlığı olan kızını kaybettikten sonra bile isyan etmeyip ona tapınmaya devam ediyor. Ta ki Rapu ile yüzleşip, acı dolu imtihanı sonucunda mükâfatlandırılmayı beklerken alaya alınıp, itilip kakılana kadar…

Necrosword denilen tanrılara ölüm getiren bu nadide silah da tam bu esnada, gururu incinmiş biçare Gorr’a kendini gösteriyor ve bu silahla ilk Tanrı kanını döken Gorr, hayatının geri kalanını kendisine inanan ve yardım bekleyenleri zerre umursamayan bencil tanrıları yok etmeye adıyor. Böylelikle MCU’da belki de Thanos’tan sonraki en güçlü motivasyona sahip kötü adamı görmüş oluyoruz. Hele ki Doktor Strange’in son filmindeki Scarlett Witch faciasından sonra böyle empati kurabildiğimiz bir kötü adam görmek ilaç gibi geliyor.

thor: love and thunder gorr

Jane Foster

Jane Foster 8 yıl sonra tekrar evrene dönüyor. Hem de çok güçlü bir şekilde…

Ölümcül bir hastalığın pençesinde olan Jane, tıbbın çare olmadığı bu hastalık için çareyi mitolojilerde arıyor. Çünkü bu evren, mitolojilerin gerçekten var olduğu bir evren. Thor ile sevgili olmuş biri için, her ne kadar bilim insanı da olsa, çareyi sihirde aramak son derece makul bir yol oluyor. Asgard halkının bir balıkçı kasabasına dönüştürdüğü bu yerleşim yerine, giderek turistik bir köy olan Asgard’da cam fanus içinde parçalara ayrılmış Mjolnir’i görüyor ve o dakikadan sonra olanlar oluyor. Odin’in bir zamanlar “kim bu çekice layıksa o Thor’un gücüne sahip olsun” diyerek yaptığına benzer bir büyüyü Thor da yapıyor. Ama bunu kazara Mjolnir’le konuşup Jane’i kendisi yokken bile korumasını istiyor ve Mjolnir’i dolaylı bir şekilde mühürlüyor. Bu büyü sayesinde de Mjolnir kendini Jane’e gösteriyor ve Mighty Thor doğuyor.

thor: love and thunder jane foster

Karakter Dönüşümleri

Filmde bir diğer sıkıntı da karakterlerin dönüşüm hikayelerinde gözüküyor. Gorr ve Mighty Thor’un oldu bittiye gelen dönüşüm aşamalarındaki sahneleri o kadar kopuk ki, bir iki dakika bile ayırıp Mjolnir’in parçalarından toplanıp Jane’e süper güç verdikleri sahneyi görmüyoruz. Bir sonraki sahnede Jane, Mjolnir’i ustaca kullanan biri olarak karşımıza çıkıyor. Aslında Thor’un bakış açısından “ne ara bunlar oldu” dedirten bir şaşırma hissiyatı, seyirciye geçirilmek istenmiş ama sadece bu sahne özelinde değil genel olarak filmde tuhaf bir acele söz konusu. Bir an önce finale gitmek isteyen birinin ×2 hızında filmi ileri sardırma çabasına benziyor. Yani film boyunca bir önceki sahneyi sindirememişken bir yenisi geliyor ve lokmaları çiğnemeden mideye yolluyormuşsunuz gibi bir hisle kalıyorsunuz.

Efektler

Efektler de çok göz alıcı değil, kötü değil ama iyi de değil. Günümüz teknolojisinde, 2004 yılında çıkan filmlerden daha geride grafikleri ve efektleri, perdede seyirciye sunmayı nasıl göze alıyorlar, inanılır gibi değil. Yani bu düşük bütçeli bir stüdyonun amatörce hazırlanmış bir filmi de değil. Milyarlarca lira kazandıkları bir sinematik evrende, bu efektlerin gelişmesi için daha ne kadar kazanmaları lazım, diye sormadan edemiyorum. Mekanlar güzel ama yine arka plan ile karakterin üstündeki ışıklandırma örtüşmediği sahneler aşırı göze batıyor. Karakter oraya ucuz bir montajla yapıştırılmış gibi duruyor.

Christian, Chris, Natalie ve Russell

Filmde iyi olan şeyler de var. Bunlardan biri de Christian Bale’in oyunculuğu tabii ki. Oynadığı filmin atmosferine uymak yerine, filmi kendi atmosferine uyduruyor. Onun olduğu sahneler ciddi ve karanlık hissettiriyor. Sahne ne zaman Christian Bale’e geçse o abartılı mizah dolu ciddiyetsiz ton kayboluyor. Fakat kötü olan şu ki; Christian Bale’e yeterince yer verilmemiş ve bununla birlikte onun olmadığı her sahne sanki bir fırsatmış gibi zorlama esprilerle doldurulmuş.

İkinci iyi şey ise; Thor’un yani Chris Hemswort’un gerçekten mitolojik bir tanrıyı andıran fiziği. Thor rolü için artık başkasını düşünemez olduk. Ayrıca gerçek hayatta sempatik ve esprili bir kişiliğe sahip olan Chris Hemswort’un bu özelliğini Thor’a aynen aktardığını görüyoruz.

Serinin ilk iki filminde, oyuncunun Thor ile yıldızı pek barışmamış, ta ki Thor: Ragnarok filmine kadar. Thor, artık Chris Hemswort’un diğer bir yansıması ve oyuncunun bu role kendini adadığı aşikâr.

Aynı şekilde Jane Foster’ı beklediğimden çok daha havalı buldum. Mjolnir’i gerçekten iyi taşıyor ve aynı şekilde Natalie Portman da bu rol için sıkı bir antrenman sürecinden geçmiş. Natalie Portman’ı kaslı göreceğimi hiç düşünmezdim ama çok estetik bir görünüme kavuşmuş.

Russell Crowe, Zeus olarak karşımıza çıkıyor. Tanrılar şehrinde baş yönetici konumunda. Bu sahne bana Netflix’teki Record of Ragnarok animesindeki Valhalla arenasını anımsattı. Zeus, filmdeki en ciddiyetsiz karakterlerden biri olmasına karşın Russell Crowe’un bu rolden keyif aldığı çok belli. Twitter’daki profil fotoğrafını bile Zeus olarak değiştirmiş.

thor: love and thunder karakterler

Komedi Filmi

Bir önceki maddede değindiğim mizah unsuruna biraz detaylı değinmek istiyorum. Aslına bakılırsa serinin bu mizah tonu, Thor: Ragnarok filmi ile başladı. Thor hayranlarının bir kısmı bunu hiç beğenmezken bir kısmı da çok beğendi. Ben, Ragnarok filmini beğenen gruptayım.

Filmde komedi unsuru çok dozunda ve eğlenceliydi, çünkü ciddiyet ve gerginlik hissettiren sahneler de bir o kadar iyiydi. Hele Gorr kadar iyi bir motivasyonu bulunmamasına rağmen, güçlü oluşunu ve acımasızlığını çok iyi hissettiriyordu, özellikle tek başına bir orduyu kılıçla katlettiği sahnede. Dolayısıyla bu tarz sahnelerden sonra gelen komedi unsurları da ona göre ayarlanmış gibi gözüküyordu. Fakat bu filmde bu biraz rayından çıkmış gibi. Nerde duracaklarını bilmiyorlar pek sanırım.

Filmde en çok tutan komedi öğesi sanırım keçilerdi. Benim gittiğim salonda, seyirci en çok bağıran keçilere güldü.

Güç Dengesi

Güç dengesi artık MCU’da çok karışmış durumda. Nasıl Justice League’deki güç dengesizliğinin sebebi Süper Man’se, kripton dışında hiçbir zafiyeti bulunmayan bir karakterin takımda yer alması ise, burada aynı denge bozukluğunu yaratıyor.

Kahraman ne kadar güçlü olsa da, düşmanların da aynı şiddette zarar verebileceğini, seyirci olarak hissetmedikçe, kahramanın yolculuğundaki o tehlike unsuru kayboluyor ve bununla birlikte heyecan da yok oluyor. Doktor Strange’in son filminde Wanda’nın gücü, Thanos’tan öteydi. Fakat Infinity War’da bunun yarısı bile yoktu. Aynı evrende bu kadar uç boyutta güçlü karakterler varken ne Spider Man’in ne de Kaptan Amerika gibi karakterlerin bir heybeti kalıyor.

Kahramanların farklı özellikleri ile öne çıkan ama güç olarak birbirlerinden aşağı yanı olmayan dengeli bir evren çok daha iyi olurdu. Başlangıçta bu neredeyse böyleydi. İlk Avengers filminde, Thor, Mjolnir’i Kaptan Amerika’nın kalkanına vurduğunda, kalkan enerjiyi büyük bir geri dalga ile yansıtma yapmıştı. Demir Adam zırhını giyince tanrısal bir karakter ile baş edebiliyordu.

Bugünkü noktada bu karakterlerin artık pek şansı olacağını sanmıyorum. Bu eleştiri, Thor: Love and Thunder özelinde değil, MCU’ya dair genel bir eleştiri. Başlattıkları bu süper kahraman furyasının suyunu çıkartıp bir daha izlenmeyecek seviyeye gelinceye kadar kullanacaklar gibi geliyor ve bir Marvel hayranı olarak bu gidişat beni endişelendiriyor.

Çocuk Filmi

Filmin final dövüşünde çocukların da savaşa dahil olduğu bir sahne var. Bu sahne resmen, filmin Disney çocuk filmine döndüğü bir sahne oluyor. Thor çocuklara kısa süreliğine de olsa gücünü bahşediyor. Sonrasında oyuncak ayısıyla yıldırım atan bir çocuk bile görüyoruz. Büyük çoğunluğu 17 – 30 yaş aralığında bir kitleye sahip bu evrende bu sahne tam olarak neye hizmet ediyor anlayabilmiş değilim. Bu film Buz Devri ya da Asteriks & Oburiks filmi gibi tüm yaştan insanları eğlendirmek için yapıldıysa bunu anlayabilirim, lakin bir önceki film (Thor: Ragnarok) ne kadar komik unsurlar bulundursa da kesinlikle bir çocuk filmi değildi. Fakat bu film, kesinlikle bir çocuk filmi olmuş gibi hissettiriyor.

Ragnarok vs Love and Thunder

Toparlayacak olursak; her şeye rağmen eğlenceli bir aktivite yaptığınız hissi ile sinema salonundan ayrılacağınız bir film olmuş. Thor: Ragnarok’u sevenler bu filmi de sevecekler ama aynı formülün biraz daha sulandırılmışı gibi olduğundan tadı değişik hissettiriyor. Yine bu eksilere karşın pozitif duygunuzu koruyorsunuz. Çünkü film, bol mantık hatalarına rağmen eğlendirmeyi başarıyor. Özellikle jenerik sonrası sahne, bir sonraki film için güzel bir kapı aralıyor. İki film arasındaki en belirgin farkı söylemek gerekirse; Thor: Ragnarok, içine komedi katılmış süper kahraman filmi, Thor: Love and Thunder ise süper kahramanların oynadığı bir komedi filmi olmuş.

Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Selçuk Culum

Selçuk Culum

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.