Siz, olduğunu düşündüğünüz kişisiniz.
Bizim toplumsal düşüncelerimizde az ile yetinmenin, kanaatkar olmanın veya sebatkar olmanın kapladığı yer, tahmin ettiğinizden daha büyüktür. Ayağınızı yorganınıza göre uzatırsınız. Ancak şu soruyu da sormalısınız; yorgan nerede? Ayağımızın (diyelim ki gelirimiz) uzanacağı yer belli mi, yorgan belli mi?
Gördüğünüz gibi, kaynağı belirsiz bu dogmatik (düşünmeden kabul ettiğimiz) fikirlerin sonuçları bizi, dolayısıyla da ayağımızı ve uzanacağı yeri etkiler. Korktuğumuzun başımıza gelmemesi imkansız hale gelinceye kadar!
Çünkü bir şekilde bilinçaltımızda nöbetini bırakmaksızın tuttuğumuz ve adına –öyle olmadığı halde- tedbirli olmak dediğimiz hareket etme tarzı, kıtlık düşüncesinin anlaşılması zor bir yan etkisidir. Bunu açıklamama izin verin.
Nereye bakarsan oraya gidersin.
Motosiklet kullanmayı öğrendiğim ilk zamanlarda beni en şaşırtan bilgi, motosikletimin yönünü bakışlarımla belirliyor oluşumdu. Kural basit: Gitmek istediğin yere bak.
Hayatın bundan farkı yoktur. Ters çabayı ateşleyen de budur. Sahili gözden kaybetmeden açılmak size uygun değildir. Yelkeniniz, teknenizin özellikleri ya da mürettebat fark etmez, sahile baka baka açıklara gidemezsiniz. Bu, çok açık.
Koşullar sizden bağımsız gelişmiyor.
Beğenin ya da beğenmeyin, başınıza gelen olayların sadece öznesi değil, aynı zamanda sebebisiniz. Sizin, yaşananlara sebep olmadığınızı düşünmeniz koşulu değiştirmez. Hepimiz hayatı tecrübe etmek için buradayız. Neyi düşünürseniz o mümkün olur. Bu kadim bir bilgi değil, en az yerçekimi yasası kadar gerçek ve sabit, ancak yazılı olmayan bir yasadır.
Bunun en büyük savunucusu da, ambulansa bile verecek paraları olmadığı için kendisini babasının ölümünden sorunlu tutan Walt Disney’dir. Belediyenin çizim kursunda öğrendiği basit teknikleri kullanarak, o zamanlar yaşadığı tavan arasında, odasını paylaştığı arkadaşını –sürekli peynirlerini çalan bir fare- çizmiş ve tüm çizgi film dünyasını dönüştürmüştür.
Odaklandığınız şey gelişir.
Odağınız, yani dikkatiniz aslında bir geliştiricidir. Dikkatinizi verdiğiniz şey, gelişecek, büyüyecek ve zenginleşecektir.
Siz dikkatinizi, odağınızı korktuğunuz şeylerin başınıza gelmemesine çevirirseniz; korktuğunuz şeylerin başınıza gelme ihtimalini yükseltir, dolayısıyla ters çabayı çalıştırırsınız.
Bir de madalyonun diğer yüzü var.
‘Bu şirketten ne köy olur ne de kasaba’
Bu şekilde düşünen George Lucas, Pixar’ı bir kenarda tutuyordu. Pixar, Star Wars filminin efektlerine katkı sağlayan bir yan şirketti. Fakat, bilgisayarların işlem gücü ve sahip olunan yetenekler artık bekleneni karşılayamıyor ve Pixar’ın varlığına rağmen dışarıdan hizmet alınıyordu. Bu süreçte çalıştığı şirketten atılan Steve Jobs, küp şeklinde akıl almaz bir işlem gücüne sahip, fakat bir o kadar kullanışsız bir bilgisayar yarattı.
Hikayeyi uzatmayacağım. Bilgisayarı piyasaya sürmek konusunda diretmedi ve Lucas’ın çoktan gözden çıkarmış olduğu Pixar’ı satın aldı. Kendi işlemcisi ile Pixar’ın yeteneklerini birleştirdi.
2.5 milyon dolara hazırlattığı Cars, üç yıl içinde 362 milyon dolar hasılat yaptı. Bu sadece başlangıçtı. Cars bugün, hala şirkete kazanç sağlarken onu Toy Story, Monsters Corp. ve Nemo gibi başarılı çalışmalar takip etti. Steve Jobs, ölmeden önce ortak olma şartıyla şirketi Disney’e sattı.
Aklımıza takılanlar…
Madem düşündüklerimiz başımıza geliyor, o halde neden korktuklarımız veya istemediklerimiz şimşek hızıyla gerçekleşiyor da diğerleri pek bir ağır aksak ortaya çıkıyor?
- Sadece istemek yeterli değildir.
- Sadece iyiyi istiyor olmak, göreceli bir bakıştır.
- İstediklerinizin iyiliğinize olduğunu bildiğinizi söylemeniz, açıkçası pek doğru ve dürüstçe değildir.
Korktuğumuz şeylerin hızla gerçekleşmesi ise, yalnızca bizim algımızdır. Beynimiz tehditleri algılamak ve bizi uyarmak için fırsatlar adına çalıştığından kat kat hızlı çalışır. Yani, bizler tehdidi, fırsatlardan daha çabuk, daha derin ve daha kolay kavrarız.
Ufak bir tavsiye.
Sadece bu yüzden bile hedefler ve amaçlar hayati öneme sahiptir. Çünkü gidilecek yeri tanımlarsanız, varılacak yer konusunda şüpheyi ortadan kaldırır ve gidilecek yol konusunda zihninizi meşgul edersiniz.
Böylece, günlük kısır kaygıları yarattığınız zemini ortadan kaldırır, uzun vadeli kaygılar doğrultusunda, gelecek için bu günü şekillendiren vizyoner bir bakış açısı elde edersiniz.
Ters Çaba Kuralı
Ters çaba kuralını doğru anlamış bile olsanız, karşı konulması kolay olmayan bir kuraldan bahsettiğimiz konusunda ciddiyetinizi korumanız gerekiyor.
Jerry Seinfeld, stand-up işinden sonra çektiği Seinfeld isimli dizisiyle kariyerinin zirvesine çıkmış bir komedyendir. Diziden sonra verdiği 7-8 yıllık aranın ardından stand-up işine geri dönmüştür. Günümüzde anlattığı skeçlerden biri aşağıdaki gibidir:
‘Bana bu süre içinde ne yaptığımı soruyorlar. Ben de ‘hiç’ diye cevap veriyorum. Hiçbir şey yapmak çok ciddi bir iştir, çünkü bir bakmışsınız kendinizi ‘bir’ şey yaparken bulursunuz. Ardından başka bir şey ve başka bir şey daha…’
Bizler, nadiren akıntıya kürek çektiğimizi anlayabiliyoruz. 35 yaşımda, 30’umda yaptıklarımdan, 45 yaşımda 35’imde yaptıklarımdan hayıflanıyorum. Babam hala askerden geldikten sonra yapabilecekleri ve yaptıkları konusunda konuşur.
Ne yanı, bu hep böyle mi gidecek?
Sır yok. Sır, kabullenmek.
En dirençli olduğum nokta, buydu. Kendi şirketimi kapatırken başarısızlığı, pilot olamayışımı, istediğim motosikleti alamayışımı ve daha neleri kabullenirken hata yapmışım.
Kabullenmem gereken, şirketin kapanışı nedeniyle üzerimde oluşan baskı değil, çabalarımın yeterli olduğuydu. Pilot olamayışım değil, yazar veya eğitmen olma gerekliliğimdi. R1200 GD içinse, -mevcut motosikletim Ducati Monster 696- hala çalışıyorum. 🙂
Her şey olması gereken haliyle burada.
Yaşadığımız her şey, yaptığımız seçimlerin sonucudur. Zaman zaman bir–iki adım geriden hayatımıza bakmamız gerekirken tamamen yaşamımızın ortasında durmak bizi, ters çabaya ve oradan da hayal kırıklığına ve ‘kurban’ olduğumuzu düşünmeye itiyor.
Bir de doğru yere bakma ile doğru bakma meselelerini birbirinden ayırmak gerekiyor. Kısaca; baktığınız şeydeki ilahi gücü görüyorsanız doğru bakıyorsunuz demektir. Eğer baktığınız şeyde onu göremiyorsanız –istisnasız her yerde olduğu halde- mevzu bakış açısı değil, bakıştır.