16 Mart 2025

Gücün ve Asaletin Rengi: Sur Moru (Erguvan)

Nazan Avcı

~8dk

Fenikelilerin Mor Mucizesi

Sur moru (erguvan), ilk olarak antik Fenikeliler tarafından MÖ 1570’te, günümüz Lübnan’ında yer alan Sayda ve Sur kentlerinde üretilmeye başlanmıştır.

“Fenike” adı, koyu mor rengin vatanı anlamına gelen Grekçe Phoiníkē’den gelmektedir.

Rengin en önemli özelliği, kolay solmaması ve ışık aldıkça daha parlaklaşmasıdır. Bu nedenle asalet sembolü olarak görülmüştür.

Homeros, İlyada’da ve Virgilius da Aeneis’te bu kumaşlardan bahsetmiştir.

Antik Dünyadan Bizans’a

Eski Grekçe ‘de ‘porphyr’ ismiyle anılan erguvan rengi, Bizans’ta tam anlamıyla imparatorluğun simgesiydi. Erguvan, Bizans hükümdarlarının kıyafetlerinde kullanılan bir renkti.

Doğal yollarla üretilen en zor renk olduğu için, bir zenginlik ve güç belirtisiydi. İmparator dışında hiç kimse bu renk pelerin takamazdı. Porphirius bu anlamda bir sıfattı ve “erguvanlar giymiş̧” anlamına geliyordu. Bir diğeri de bazı imparatorların isimlerinin başında bulunan Porphyrogenetus olup “mor kumaşlarda doğan” anlamına gelirdi.

Fenike mitolojisinde mor rengin keşfi, Tyre (Sur) Şehri’nin Baş Tanrısı Melgart ve perisi Tyros’un evcil köpeği ile ilişkilendirilir. Çift, bir gün sahilde yürüyüş yaparken köpeklerinin ıslak bir yumuşakçayı ısırdıktan sonra ağzının mor renge boyandığını fark eder. Tyros, kıyafetinin de bu renk olmasını ister ve böylece meşhur kumaş boyama endüstrisi başlamış olur.

Sur Morunun Elde Edilişi

Romalı yazar Yaşlı Plinius, Doğa Tarihi adlı eserinde boyanın nasıl çıkarıldığını ve sonraki aşamaları kaleme almıştır. Kitaba göre işlem üç gün sürer. Deniz salyangozu bezlerinden yapılan püreye tuz eklenir ve tenekelerde kaynatılı. Son olarak yünler, doğru renk tonunu bulana kadar bütün olarak karışıma yatırılırdı. İplikler dokunup kumaş hâline getirilmeden önce boyanırdı. Tamamlanmış bir giysinin boyanması ise, nadir görülen bir şeydi. Belki de çok değerli giysiler yeniden boyanabiliyordu.

Tarihçi B. Caseau’ya göre, 10.000 deniz salyangozundan elde edilen 1 gram boya, ancak bir giysinin kenarlarını koyu renge boyamak için yeterliydi (Bagnall, 5673). Bu rakamlar, eski üretim alanlarında bulunan atık salyangoz kabuklarının sayısı üzerinden tahmin edilmektedir. Örneğin, Sidon’da boş deniz salyangozu kabuklarından oluşan 40 metre yüksekliğinde devasa bir yığın oluşmuştur. Böylesine büyük miktarlar, bu boyanın neden altın kadar, hatta daha da değerli olduğunu gözler önüne seriyor.

MS 301 yılında Roma İmparatoru Diocletianus tarafından yayımlanan bir fiyat bildirisine göre, yaklaşık yarım kilogram mor boyanın fiyatı 150.000 dinara, yani yaklaşık 1,5 kilogram altına (günümüz değeriyle yaklaşık 19.000 dolar) eşdeğerdi. Önceden boyanmış yarım kilo yün ise, sahibine yarım kilogram altın kazandırabiliyordu.

Tyrian morunun en belirgin özelliği, kumaşları—özellikle de giysileri—boyamak için kullanılmasıydı. Bu boyayla elde edilen en değerli giysi türü, “iki kez boyanmış” anlamına gelen Dibapha olarak biliniyordu. Boyama sürecinin uzunluğu, ihtiyaç duyulan deniz salyangozu miktarının fazlalığı ve ortaya çıkan renk çeşitliliği, bu tür kumaşları son derece lüks hale getiriyordu.

Bu nedenle, Tyrian moru zamanla güç, prestij ve zenginliğin simgesi haline geldi. Mor giysilerin olağanüstü değeri, Tyre (Sur) Şehri’nin MÖ 8. ve 9. yüzyıllarda Asurlulara ödediği haraç listesinde altın ve gümüş gibi kıymetli mallarla birlikte yer almasıyla da kanıtlanmaktadır.

Büyük İskender’in haraç veya yüksek değerinden dolayı depozito olarak, Susa’da 5000 talent ağırlığında mor giysiler ile karşılandığı söylenir. Üretiminden 180 yıl sonra hâlâ parlaklığını koruyan bu renk, zaten sarsılmaz bir itibara sahip olan Tyrian moru olan giysilerin dayanıklılığını arttırmak adına çok şey yapmıştır.

Latin Amerika

Boya, aynı şekilde eski Meksika’da da işleniyordu. Bu durum, Mezoamerikalılar ile Akdeniz medeniyetleri arasında, Kristof Kolomb’un 1492’de Yeni Dünya’ya yelken açmasına kadar hiçbir temas olmaması açısından dikkat çekicidir. Her iki kültürde de boya, diğer her şeyden daha değerliydi; ancak kokusu dikkat çekici derecede nahoştu. Eski Mısır Anastasi Papirüsü (MÖ 1250 civarı), kokunun o kadar kötü olduğunu, boyacıların ellerinin çürüyen balık gibi koktuğunu ve Talmud’un kadınlara, eğer kocaları murex boyacısı olursa onları boşama hakkı verdiğini belirtiyor.

Tyrian moru antik ve orta çağ dünyasında en değerli şeydi. Ticareti yapılan diğer tüm maddelerden daha değerliydi. Bu nedenle, yalnızca güç ve zenginliğin değil, aynı zamanda aşırı güç ve zenginliğin de sembolü haline geldi. Yunanistan’da, renk yasalarla sıkı bir şekilde kontrol ediliyordu. Yalnızca üst düzey siyasi figürler Tyrian moru giyebiliyordu.

Binlerce yıl boyunca, Tyrian moru dünyanın en pahalı maddesi olarak varlığını sürdürdü. Sadece rengin nadirliği değil, binlerce murex salyangozunun az miktarda boya elde etmek için işlenmesi gerekmesi değil, aynı zamanda oldukça karmaşık bir çıkarma işlemi ve son ürünün kalitesiydi. Ayrıca, liflerin kumaş haline getirilmeden önce boyandığı ve bu rengi taşıyan giysilerin fiyatının arttığı da doğrulandı.

Tyrian moru, insan medeniyetindeki renk algısı üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Boya nedeniyle mor, kitleler için artık ulaşılamaz bir rüya olmasa bile, her zaman zengin ve güçlünün simgesi olacaktır.

Kapak Fotoğrafı: Photo by Alexander Grey on Unsplash

Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Nazan Avcı

Nazan Avcı

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.