Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşe değil, dönüşüme ihtiyacı olduğunu ilk fark edenlerden biriydi III. Selim. Lale Devri’nin yüzeysel Batılılaşmasından farklı olarak, o köklü bir zihniyet ve kurum reformunu hayal etti. Ancak ne halk onu anladı ne asker ne de bürokrasi. Belki de Osmanlı tarihinin ilk yalnız ilericisi olarak, zamanından önce doğmuş bir ruhtu.
Bu yazıda onun kim olduğunu, ne yapmak istediğini ve ne kadarını başarabildiğini anlatıyoruz.

Bir şair, bir sanatkâr, bir padişah
III. Selim sadece bir hükümdar değil, aynı zamanda bir divan şairi ve musiki bestekârıydı. Hakkında “ince ruhlu bir adamdı” denmesi boşa değil. Duyarlı kişiliği, reform arzularını da etkiledi. Klasik müzikte “Selim makamı” bile onun adıyla anılır.


Tahta bir umut olarak çıktı
1789’da tahta geçtiğinde Avrupa devrimlerle çalkalanıyordu. Fransa’da ihtilal patlamıştı. Osmanlı ise, içeriden çürümekteydi. III. Selim tahta geçerken bir söz verdi: “Bu devleti yeniden ayağa kaldıracağım.” ama bu kolay olmayacaktı.

Nizam-ı Cedid’in doğuşu
Selim, reformlarının merkezine Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) adını verdiği askeri ve idari sistemi koydu. Bu, Batı tarzında eğitilen yeni bir orduydu. Eski yapının çürümüşlüğüne karşı cesur bir hamleydi ama aynı zamanda kendi sonunu getiren kıvılcım da buydu.

Batı’ya ilk ciddi açılım
İlk kez kalıcı elçilikler kuruldu. Paris, Viyana, Berlin ve Londra gibi merkezlerde Osmanlı elçileri görev yaptı. Artık Batı sadece bir düşman değil, öğrenilmesi gereken bir güçtü. Bu adım, Tanzimat’ın diplomatik temelini attı.


Yönetimde rasyonelleşme arayışı
Maliye, hazine ve vergi sistemini düzene sokmak için büyük çaba harcadı. Devletin gelir-gider dengesini kurmak istedi. Ama “rantı elinde tutan” yerleşik sınıflar direndi. Para muslukları kesilince düşman kazandı.

Ulema ve Yeniçeri duvarına çarptı
Reformlar özellikle ulema ve Yeniçeriler arasında büyük huzursuzluk yarattı. Çünkü Nizam-ı Cedid, onların ayrıcalıklarına tehditti. Sonunda “gelenekçiler” birlik oldu ve ilericiliğin önünü kesti.

Bir fikrin değil, bir çağın yalnızlığı
Selim sadece bir reform yapmadı. Bir çağın çehresini değiştirmeye çalıştı. Ancak ne toplumu hazırladı ne de kendi çevresini dönüştürebildi. Yalnız kaldı. Bu yalnızlık onu sadece siyasi olarak değil, ruhen de çökertti.


Kabakçı İsyanı: Her şeyin sonu
1807’de çıkan Kabakçı Mustafa İsyanı, Nizam-ı Cedid ordusunun kaldırılmasıyla sonuçlandı. Ardından Selim tahttan indirildi. Reformun bedelini hayatıyla ödedi. 1808’de öldürüldü.

Ardından gelenlerin yolunu açtı
Her ne kadar başarısız gibi görünse de II. Mahmud, Tanzimat ve Islahat Fermanları hep III. Selim’in attığı taşlarla yol buldu. O, doğrudan değil ama dolaylı olarak modern Türkiye’nin fikir temellerini attı.

Zamana yenildi, tarihe değil
Belki yaşadığı zamanda kazanamadı. Ama tarih onu yalnız bir yenik değil, erken bir öncü olarak yazdı. Bugün hâlâ reform, değişim ve dönüşüm konuşuyorsak, orada III. Selim’in izi vardır.

Son Söz
Her imparatorluk çökmeden önce bir uyanış yaşar. Osmanlı’nın uyanma çabası III. Selim’le başladı. Fakat buna ne halk hazırdı ne zaman. Ama o, karanlığın içinde meşale yakmaya çalıştı. Modernleşmenin yalnız adamıydı… ve belki de en cesuru. Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmet’e vizyon olarak benzese de istediklerini hayata geçiremeyen en yalnız imparatordu.
Kapak Görseli: By Konstantin_Kapidagli