İbn-i Haldun, coğrafya kaderdir, demiş. Elbette insanın içinde bulunduğu ortamın ve çevrenin, insanı ve hayatını şekillendirdiği bir gerçektir. Fakat bu döngüyü kıran, deyim yerindeyse coğrafyayı değiştiren birinden bahsedeceğim size: 30. Osmanlı Padişahı II. Mahmud. Bir diğer deyişle, Osmanlı İmparatorluğu’na modernizm ve sanat anlayışı kazandırmayı amaçlayan bir idealist.
Yazımın başında da bahsettiğim gibi, coğrafya kaderimiz olmuştur hep. Hele Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Osmanlı coğrafyasındaysanız…
İmparatorluğun tebası elbette yalnızca Müslümanlardan oluşmuyordu. Osmanlı, farklı etnik kökenlere ve dinlere mensup insanları da barındırıyordu. Fakat padişah aynı zamanda halife olduğu için devlet, islam kurallarla yönetiliyordu.
Halk, yüzyıllardır aynı yaşama biçimini ve eski usul yöntemlerle eğitim almayı sürdürüyordu. Ordu ise, eskisi gibi kılıçla kalkanla savaşmaya devam ediyordu.
Osmanlı İmparatorluğu için 28 Temmuz 1808’de yeni olan tek şey, Padişah I. Abdülhamit’in oğlu II. Mahmud’du.
Osmanlı İmparatorluğu, seneler akıp giderken; kabuğuna çekilmiş, gelişmeleri takip etmemiş, Batının bilim, kültür ve sanatta ileri gittiği dönemde bunlara bağnazca ‘gevur icadıdır’ deyip, kendi bildiği usulde ve eski yöntemlerle varlığını sürdürüyordu.
Fakat bu durum Sultan Mahmud’u rahatsız ediyordu. Son derece entelektüel, akıllı ve modern bir insan olmasının yanı sıra gözü kara bir şahsiyetti. Devletteki senelerce kalıplaşmış bağnazlığı silip atacak, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve halklarını, hak ettikleri seviyeye ulaştıracaktı. Bunun için saltanatının ilk yıllarında ülke sınırları içerisinde yaşayan herkesin, ayrım yapılmadan Osmanlı vatandaşı olarak anılmasını emretti.
Bu hamlesi azınlıklar ve gayrimüslimler tarafından sevinçle karşılansa da, Müslüman halk memnun olmamıştı. Hatta padişaha bu faaliyetlerinden ötürü ”Gavur Padişah” lakabını bile takmışlardı.
Sultan, çıktığı yoldan dönemezdi. Bunu ona söyleyen halk, eğitimsiz olduğu için bunları söylüyordu. Halkın bilinçlenmesi için ülkenin her yerinde kız çocukları için de okullar açtırdı. İmparatorluğun ilk Tıp Fakültesi ve Harp Okulu bu dönemde açılmış, İlk Türkçe gazeteler bu dönemde basılmıştı.
Padişah, içeride bir dizi reform gerçekleştirmeye çabalarken savaşlar da eksik olmuyordu.
Rusya ve İran ile yapılan savaşlar, Yunan-Sırp isyanları, Fransa’nın Cezayir’i işgal etmesi… Ve tüm bunların yanı sıra Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı ile boğuşan imparatorluk zor durumdaydı. Bu durumda en çok yardıma ihtiyaç duyulan yeniçeriler ise, serkeşçe tavır sergiliyor, fayda sağlamak bir yana devlete zarar verecek işlerde bulunuyorlardı.
Dış sorunları gerek taviz vererek, gerek savaş kazanarak, gerekse anlaşmalarla durduran Sultan II. Mahmud; onu ve halkını bu zor durumda yalnız bırakan yeniçeriler ile hesaplaşmayı unutmadı.
Uzun zamandır düzeni bozulan Yeniçeri Ocağı’nı bir günde toplarla ortadan kaldırttı. Ocağı lağvetti. Yenilik düşmanı kılıç kalkan ısrarcısı yeniçerilerin tarih sahnesinden silindiği bu olaya ”Vakayı Hayriye” deniliyor ve ülkenin bu işe yaramaz güruhtan kurtulması şerefine şenlikler düzenleniyordu.
İçerde ve dışarda elini güçlendiren Sultan II. Mahmud, ne kadar ciddi olduğunu tüm muhaliflerine göstermişti.
Bir dizi reform yapan sultanın başlıca reformları arasında; kılık kıyafet reformu, orduda yapılan yenilik hareketleri, halkın okuması için okullar, imarethaneler, mimari çalışmalar yapılmıştı. Bir anda her alanda büyük bir sıçrama olmuş, halkta modernleşmenin etkileri görülmeye başlanmıştı.
Sanata da fazlasıyla değer veren Sultan Mahmud, bir şair, hattat ve bestekardı. Dedesi Sultan II. Mehmet gibi, yağlı boya tablo meraklısı olmasının yanı sıra kendi tablosunu yaptırtmış, halk üzerindeki türlü tabuları yıkmıştı. Batının yanı sıra Doğu kültürüyle ve müziği ile de ilgilenmiş, imparatorluğun tek düze zamanlarında farklı bir pencere açıp yenilikleriyle Osmanlı coğrafyasını renklendirmişti. Coğrafyamızda artık kaderimiz, ardı arkası kesilmeyen yenilikler olsun demişti. 1785’de dünyaya gelen idealist sultan, 1 Temmuz 1839 tarihinde hayata gözlerini yumdu.
SONSÖZ
Zor bir dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten Sultan II. Mahmud, onca muhalifine rağmen yapmış olduğu modernleşme hareketleri ile devletine ve halkına az da olsa nefes olabilmişti. Ardından tahta çıkan oğlu Sultan Abdülmecid ile devam edip sonrasında kesilen modernleşme hareketleri sayesinde imparatorluğun ömrünün 100 sene uzadığı tüm otoriteler tarafından kabul edilmektedir.