Paracelsus Kimdir?
16. yüzyılın en önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olarak kabul edilen İsviçre kökenli Alman düşünür, tıp doktoru ve kimyager Paracelsus, 1493 ila 1541 tarihleri arasında yaşamıştır.
Paracelsus, rönesans döneminde yetişmiş, kuramsal düzlemde bilim düşüncesine çeşitli katkılarda bulunan pek çok düşünürden birisidir.
Çağdaşları olan Copernicus, Kepler, Galileo gibi hem bilim insanı hem filozof olarak nitelendirilmektedir.
Ünlü bilim insanı, modern tıbbın yanında, modern farmakolojinin de kurucusu olarak nitelendirilebilir. Pek çok kimyasal madde üzerinde araştırmalar yapmış ve antimonu bulmuştur.
Paracelsus doğa felsefesi alanında Yeni-Platoncu temelden yola çıkmış ve görüşleri bilimsel temelden uzaklaşarak gizemci boyutlar kazanmıştır. Doğa biliminin yeni yeni kıpırdandığı bir dönemde bu tür bir yaklaşım pek şaşırtıcı değildir. Ünlü bilim insanı için felsefe, doğa bilgisinden oluşmaktaydı ve bu yüzden, felsefe adına, doğaüstü güçler içeren bir metafizik ortaya koymuştu.
‘Vulcanus’
Ünlü düşünür için doğa canlıdır ve tanrısal güçlerle –ruhlarla– doludur. Her varlık türünün kendine özgü bir ruhu olsa da doğanın da bir bütün olarak genel ve kapsayıcı bir ruhu ya da güç odağı vardır. Paracelsus buna “vulcanus” adını vermiştir. Doğayı tam olarak bilebilmek için her şeyi kendi özüyle-ruhuyla bilmenin yanı sıra, bir de “vulcanus”u yani doğanın genel özünü bilmek gerekir. Doğa bir makrokosmos iken, insan onun içinde yer alan bir mikrokosmostur. Bu nedenle insan kendisinden hareketle doğayı daha iyi anlayabilir.
Paracelsus’a göre; insanı anlamanın yolu tıp biliminden geçmektedir. İnsan vücudundaki doğa güçlerini öğrenen bir doktor, bunları makrokosmosta, yani doğada yeniden bulacaktır; bu şekilde doğayı insana yararlı ve zararlı ögeleriyle tanımış olacaktır. Bunun için doğadan korkmamak, tam tersine onunla bütünleşerek, onunla birlikte duyarak, yaşayarak, eylemde bulunmak gerekir. Bu şekilde doğayı anlamak olanaklı olabilir.
‘Archeus’
Paracelsus’un yaklaşımına göre; insanda onun özel ruhu olarak ‘archeus’ bulunur. Bu bir tür insana özgü ruh ya da yaşam gücü demektir. İnsanı çok iyi tanıyabilmek için, bu yaşam gücünü çok iyi keşfetmek ve bilmek gerekir. Bir insanın sağlam olması onun “archeus”unun engelsiz işlemesine bağlıdır; hastalık, archeus’un yabancı bir güce bağlanmış olmasıdır. Bu nedenle hastalıklar karşıt güçlerle değil, insanın özünü sağlamlaştırmakla iyileştirmelidir. Hasta bir organa ancak onun kendisinden yapılmış bir madde ile yardım edilebilir.
Paracelsus’un bakış açısına göre; başarılı bir hekim her şeyden önce doğadaki iyi ve kötü ruhları birbirinden ayırt edebilmeyi bilmeli, iyileri desteklemeyi, kötülerle savaşmayı ögrenmelidir. Bunun yolu ise, birtakım gizemli-büyülü işlemlerden geçmektedir. Ayrıca bir de her şeyde evren ruhu (vulcanus) bulunduğuna göre, bütün hastalıkları iyileştirecek bir tümel-ilacın da var olması gerekir. Bu da bütün bilgelerin peşine düştüğü ama henüz bulamadıkları o ‘taş’tır.
Paracelsus da bu taşı bulabilmek için pek çok kimya deneyleri yapmış, bu arada kimyanın bazı temel yönlerini aydınlatmak gibi olumlu bazı sonuçlara ulaşmıştır. Ama bunlar kuşkusuz rastlantısal olmaktan öteye gitmez.
‘Materia Prima’
Paracelsus, varlıkların hepsinin ortak bir temeli olduğunu ileri sürmüştür. Bu temel, daha önce ileri sürülen 4 elementin yanı sıra, onun “materia prima” (ilk maddeler) adını verdiği tuz, cıva ve kükürtten oluşmaktadır. Bunlardan cıva ve kükürt, İslam dünyasında, “Transformasyon Teorisi” kapsamı içinde, temel iki element olarak sunulmuştur.
Bu yedi temel element, canlı veya cansız bütün varlığın temel maddesini oluşturmaktadır. Bu yaklaşıma göre; aslında canlılar ve cansızlar özde farklılık göstermezler. Temel yapı olarak aynıdırlar. Demek ki, onların işlevleri arasında da benzerlikler olmalıdır.
Bu ilkeden hareket eden Paracelsus, kimyada kabul edilmiş yasa ve ilkelerin, aslında canlılar için de geçerli olduğunu savunmuştur. Bir canlı, belli bir kimyasal yapıya sahipse, buna bağlı olarak o yapıda oluşacak bozukluklar, doğal olarak kimyasal kökenli olacak ve kimyasal ilkelerin açıklama modelleriyle anlaşılabileceklerdir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de ancak kimyasal maddelerle olanaklı olacaktır. Bu anlayışa “İatrokimya” denmiştir.
Paracelsus’a göre, dahili tıp ve cerrahi sadece bilim değil, felsefeye de dayanmalıdır ve bir doktor sadece tıp doktoru değil, aynı zamanda hem cerrah hem hekim olmalıdır. Tıp sadece günlük değişme ve gelişmelerden ibaret değildir; hekim bütün hastalıkları, yaraları ve nasıl tedavi edebileceğini bilmek zorundadır. İşini iyi yapan bir hekim gözlerini ve kulaklarını iyi kullanmalı gerektiğinde her türlü soruyu sormalıdır.