İsveçli bir sanatçı ve mistik olan Hilma af Klint’in resimleri Batı sanat tarihinde bilinen ilk soyut eserler arasında kabul edilir.
Teozofiden ilham alan Klint, “Yüce Üstatlar” olarak adlandırılan kişilerle -genellikle seanslar yoluyla- bağlantı kurmaya çalışmanın önemli olduğuna inanırdı. Sanatçı, sadece kadınlardan oluşan “Beşler” adlı bir grubun üyesiydi. Zaman zaman diyagramlara benzetilen resimleri, karmaşık manevi fikirlerin görsel bir temsiliydi.
İsveçli bir deniz komutanı olan Kaptan Victor af Klint’in dördüncü çocuğuydu ve yazlarını ailesiyle birlikte Mälaren Gölü’nde bulunan Adelsö adasındaki malikanelerinde geçirirdi. Bu pastoral çevrede geçirdiği vakit, yaşamının erken bir aşamasında doğayla temasa geçmesine ve doğal formlarla derin bir ilişki kurmasına vesile olarak sanat hayatına ilham kaynağı oldu.
Hilma af Klint’in ailesi matematik ve botanik çalışmaları ile ilgiliydi. Erken yaşlarında görsel sanatlara ilgisi ve yeteneği olduğunu gösteren sanatçı, ailesi Stockholm’e taşındıktan sonra, Stockholm’deki Tekniska Skolan’da portre ve manzara resimleri üzerine eğitim gördü. Yirmi yaşında Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’ne kabul edildi. Okuldan onur derecesiyle mezun oldu ve Stockholm’ün merkezinde Hamngatan ve Kungsträdgården arasında Güzel Sanatlar Akademisi’ne ait olan “Atölye Binası” adlı stüdyoda bir burs aldı.
The Five
Güzel Sanatlar Akademisi’nde, daha sonra benzer fikirleri paylaşan bir grup sanatçı olan “Beşler”de (De Fem) birlikte çalıştığı dört kadından ilki olan Anna Cassel ile tanıştı. Grubun diğer üyeleri Cornelia Cederberg, Sigrid Hedman ve Mathilda Nilsson’dı.
The Five ile yaptığı çalışmalar sayesinde Hilma af Klint, 1896 gibi erken bir tarihte deneysel otomatik çizimi yarattı. Bu, onu hem iç hem de dış dünyadaki görünmez güçleri kavramsallaştırabilen yaratıcı bir geometrik görsel dile doğru yönlendirdi. Dünya dinlerini, atomları ve bitki dünyasını araştırdı ve keşifleri hakkında kapsamlı yazılar yazdı.
Tapınak Serisi
Sanatçı, 20 yıllık sanatsal çalışmalardan sonra, 1906’da ilk soyut resim serisini üretti.1906-1915 yılları arasında oluşturulan Tapınak çalışmaları, 1908-1912 yılları arasında kesintiye uğrayarak iki aşamada gerçekleşti. Hilma af Klint, bu yeni görsel anlatım biçimini keşfettikçe yeni bir sanatsal dil de geliştirdi. Resmi daha özerk ve daha kasıtlı hale geldi. Maneviyat, hayatının geri kalanında yaratıcılığın ana kaynağı olmaya devam edecekti.
Hilma af Klint’in Eserlerini Okumak
Hilma af Klint’in sanat dünyası; semboller, harfler ve kelimelerle doludur. Resimler genellikle simetrik ikilikleri veya karşılıklılıkları tasvir eder: Yukarı ve aşağı, içeri ve dışarı, dünyevi ve ezoterik, erkek ve dişi, iyi ve kötü… Renk seçiminde mecazi anlamlar öne çıkar: Mavi kadın ruhunu, sarı erkek ruhunu ve pembe / kırmızı fiziksel / ruhsal aşkı temsil eder. Diğer boyutlara açılan kapılar olarak anlaşılan resimleri, ilkel geometri ve hümanist motifleri çağrıştırırken, anlatısal, ezoterik ve sanatsal bir düzeyde yorumlamayı gerektirir.
Hilma af Klint, Tapınak serisindeki çalışmalarını bitirdiğinde, ruhani boyuttan aldığı manevi rehberlik sona erer. Ancak, sanatçı herhangi bir dış etkiden bağımsız olarak soyut resim yapmaya devam eder. Tapınak serisinde resimleri çoğunlukla yağlı boyayken, sonrasında suluboya da kullanmaya başlar. Daha sonraki resimlerinin boyutu önemli ölçüde daha küçüktür. Hayatı boyunca çalışmaları aracılığıyla temas ettiği gizemleri anlamaya çalışır. Düşünceleri ve çalışmalarıyla bezediği 150’den fazla deftere sahiptir.
Sanatçı, 1908’de Rudolf Steiner ile ilk kez bir araya gelir. Steiner, yalnızca İlkel Kaos grubuna özel ilgi gösterir ve onları “simgesel olarak en iyi” eserleri olarak nitelendirir. Klint, yine 1908’de henüz soyut resme geçmemiş olan Wassily Kandinsky ile tanışır. Sanat tarihçilerinden bazıları, Kandinsky’nin kendi soyut yolunu geliştirirken belki de Klint’den etkilendiğini varsayarlar.
Geç Dönem Eserleri
Hilma af Klint’in geç dönem soyut sanatı (1906-1920) geometri, figür, bilimsel araştırma ve dini uygulamaların bir kombinasyonu olarak değerlendirilebilir. Kabuklar ve çiçekler de dahil olmak üzere organik büyüme üzerine yaptığı çalışmalar, hayatı manevi bir mercekle tasvir etmesine yardımcı olur. Sembolik görsel dili, ızgaralar, daireler, spiraller ve taç yaprağı benzeri formlar konusundaki anlayışını yansıtan -bazen şematik, bazen biyomorfik- düzenli bir ilerlemeye sahiptir. Spiral formlar, Beşler’in otomatik çizimlerinde olduğu gibi af Klint’in sanatında da sıklıkla görülür. Proto-feminist sanatçılardan biri olarak, tarzı sanattaki yüceliği temsil eder.
Ölümü ve Mirası
Sanatçı, 1944’te İsveç’in Djursholm kentinde, bir trafik kazasının ardından öldü ve eserlerini yalnızca birkaç kez, çoğunlukla manevi konferanslarda ve toplantılarda sergilendi. Yeğeni, Erik af Klint’e 1200’den fazla resim ve 125 günlükten oluşan bir koleksiyon bırakmıştır. Mezarı, Stockholm’dedir.