Piyano çalmak benim cennetimdir.
David Helfgott

1947 yılında Melbourne’de dünyaya gözlerini açan David Helfgott, henüz beş yaşındayken piyano çalmaya başlamış ve bir anlamda dünyaya kulaklarını açışı bu yaşta olmuştur. Küçük yaşta olmasına rağmen, piyano çalmadaki üstün becerisiyle dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. 10 yaşındayken bireysel olarak ve ablası Margaret’le birlikte yarışmalara katılıp ödül kazanmaya başlamıştır.

14 yaşındayken ABD’den müzik eğitimi almak üzere davet mektubu almış ancak babası onun henüz kendi başına yaşayabilecek yaşta olmadığını söyleyerek davet mektubunu yırtmıştır. Belki de hayatı için bir dönüm noktası olacak bu fırsatı reddetmesi David Helfgott ve babasının ilişkisinde sarsıntılara neden olmuştur. Küçüklüğünden itibaren piyano eğitimi için emek veren babasıyla arasının açılması onun için ruhsal anlamda büyük bir yara oluşturmaya başlamıştır.

19 yaşına geldiğinde, Londra Kraliyet Müzik Koleji’nde burslu eğitim hakkı kazanmıştır. Otoriter olan babasıyla bu konuda yine anlaşamamış, ancak bu kez babasının giderse eve tekrar dönemeyeceğini söylemesi üzerine seçimini kendisi yapmış ve müzik yoluna koyulmuştur.

Piyano çalmak Helfgott için bir tutku haline gelmesine rağmen, babasıyla yaşadığı sorunlar sonrasında ruhsal anlamda oldukça zor zamanlar geçirmiştir.
Helfgott’a şizoafektif bozukluk tanısı konulmuş, sanatçı Graylands Sinir ve Akıl Hastalıkları Hastanesi’nde 10 yıl boyunca tedavi görmüştür.

Dönem dönem depresyon belirtileri dönem dönem ise, hızlı ve yüksek sesle konuşma, dikkat dağınıklığı, uykusuz olmasına rağmen uykulu hissetmeme gibi manik belirtiler göstermeyle karakterize olan şizoafektif bozukluk tedavisi sırasında doktorları, Helfgott’un piyanoya ara vermesi gerektiğini düşünmüşlerdi. Fiziksel manada piyano çalması engellense de, o, zihninde piyanonun her tuşunu ve her notasını çalmaya devam etmiştir. Bu yüzdendir ki, daha sonraları konserlerinde nota kağıtlarına hiç ihtiyaç duymamış, her parçayı zihninden çalmıştır.

Hastaneden çıktıktan sonra yine piyanoya sarılmış, ‘notalar sanki parmaklarımdan akıyor’ diyerek müziğine tutkuyla devam etmiştir. Çocukluk çağında kazandığı ünü, sonrasında da devam etmiştir. Rachmaninoff’un zorluğuyla bilinen 3. Konçerto’sunu dünyada çalabilen birkaç kişinin içinde yer almıştır David Helfgott.

Zor zamanlarının ardından piyanoya kavuşması gibi, eşi Gillian’ın desteği de onun için çok büyük bir güç olmuştur. Piyano hayatının tutkusu olmasına rağmen eşi Gillian’ı hayatının en önemli kişisi olarak nitelendirmiş, piyanoyu ikinci sıraya koymuştur. Bu listeyi sonrasında da ‘dinleyenler için piyano çalmak’ gelmektedir.

‘Ben çocuk gibiyim. Ben herkes gibi değilim. Çocukluğumun büyük kısmı piyano başında geçti, sosyal bir çocukluk geçiremedim.’
Yukarıdaki sözleriyle çocuksu davranışlarının geçmişte yaşayamadıklarının bir tezahürü olarak yorumlamıştır.

Hayatını piyano çalmaya adamış ve dünyaya piyano çalmak için geldiğine inanmıştır. Ruhsal sıkıntılar yaşadığı dönemde de bölünmüşlük hissini piyano çalarak atlattığını ve ancak bununla kendini bir bütün gibi hissettiğini söylemiştir. Türkiye’de de iki kez konser veren sanatçı, hayatına aynı piyano aşkıyla devam etmektedir.

Son olarak; kurgusal olarak da sanatçının yaşamına tanıklık etmek isterseniz, 1996 yılında vizyona giren ve David Helfgott’un başarı serüveninden etkilenerek hayatını konu alan Oscar Ödüllü film ‘Shine’ı izleyebilirsiniz. Film hem izleyiciler hem de eleştirmenler tarafından oldukça beğenilmiş ve pek çok kişiye ilham olmuştur. Aynı zamanda hayatını ve kendisini anlatmak üzere David Helfgott’un kendisi ve eşi Gillian Helfgott ile çekilmiş olan ‘Hello. I am David.’ isimli belgeseli izleyerek de sanatçının yaşamına misafir olma fırsatı bulabilirsiniz.