Osmanlı İmparatorluğu, yıllar boyunca padişahın tek otorite olduğu monarşiyle yönetilmişti.Fakat zaman ilerliyor ve dünya değişiyordu. Krallıklar yavaş yavaş meşruti monarşiye* evriliyordu. Özellikle Fransız İhtilali’nin gerçekleşmesiyle gün yüzüne çıkan özgürlük ve hürriyet kavramları, bütün dünyaya yayılıyordu.
*Meşruti monarşi ya da meşrutiye; hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halk oyuyla seçilen meclis tarafından kısıtlandığı yönetim biçimidir.
Fransız İhtilali ile dünyayı etkisi altına alan düşünceler ve halk hareketleri, hiç şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu’nu da etkilemişti.
Azınlık isyanları başlamış, halk hürriyet talep eder olmuş ve Avrupa’da öğrenim gören Osmanlı gençleri, teşkilatlanıp çeşitli cemiyetler kurmuşlardı. Ülkelerine hürriyet getirmek için kamuoyu oluşturan bu gençlere Jön Türkler (Genç Osmanlılar) denilirken, 1889 yılında kurulan cemiyetlerden biri, İttihad-ı Osmani Cemiyeti olmuştu.
İttihad-ı Osmani Cemiyeti
1889 yılında, Askeri Tıbbiye Öğrencileri olan İshat Sükuti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Çerkez Mehmed Reşid öncülüğünde ve Hüseyinzade Ali Turan, Konyalı Hikmet Emin Bey, Cevdet Osman, Kerim Sebati, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Nazım Bey, Şerafettin Mağmumi ve Giritli Şefik tarafından kurulan bu gizli örgüt, daha sonra tarihe İttihat ve Terakki* olarak geçecekti.
*Birlik ve İlerleme
İttihat ve Terakki, imparatorlukta yaşayan hiçbir insanı etnik köken, din ya da dil ayrımı yapmaksızın birleştiriyordu. İçlerinde doktorlardan askerlere, esnaflardan düşünürlere, hayatın her alanından insanlar bulunuyordu.
Dönemin Osmanlı İmparatoru, 1876 yılında açılan meclisi tatil edip despotik yönetime geri dönen Sultan II. Abdülhamit‘di.
İttihatçılar, gazeteler başta olmak üzere medya organlarında baskıcı yönetimi ve idareyi açık ya da gizli şekilde protesto ediyorlardı.
Ancak yakalandıkları zaman ya öldürülüyor ya da sürgüne gönderiyorlardı. Bu yüzden dikkat ve gizlilik esastı.
Muhalif cemiyet, her geçen gün güçleniyordu. Yakın tarihimize damga vuran Enver Paşa, Talat Bey ve Cemal Paşa gibi korkusuz ve hürriyetperver insanlar, cemiyetin eylem biçimini değiştiriyordu.
Cemiyetin Paris’te düzenlenen büyük kongresinde, medya aracılığıyla gerçekleştirilen karşı duruşun artık askerlerin başkaldırısıyla sürdürüleceği kararı alındı.
Jön Türk Devrimi ya da 1908 Devrimi
Başarılı bir subay olan Kolağası Resneli Niyazi Bey, baskı rejimine son vermek üzere 3 Temmuz 1908 Cuma günü, emrindeki askerler ve kendisine destek veren sivillerle birlikte Makedonya dağlarına çıkıp hürriyet ateşini yaktı. Hemen ardından Enver Paşa askerleriyle dağa çıktı. Bu genç adamlar hürriyet için canlarından çoktan geçmişlerdi.
Girişimleri halkta ve orduda takdir topladı. Onlardan cesaret alan diğer İttihat ve Terakki üyeleri de buna benzer girişimlerde bulununca II. Abdülhamit, ikinci defa meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı.
Resneli Niyazi Bey ve Enver Paşa -ki o dönem sadece 27 yaşındadır-, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan insanların hürriyet kahramanı oldular. Ülkede meclis açıldı, halk kendi adına karar vermeye başladı.
Bab-ı Ali Baskını
İttihatçılar, halk tarafından sevilseler de, yöneticiler tarafından sevilmiyorlardı. Bunun ilk sebebi, padişahın her sözünün kabul görmüyor oluşuydu.
Buna ek olarak; İttihatçılar, 31 Mart Vakası’ndan (13 Nisan 1909) sonra Abdülhamit’i tahttan indirmiş ve yönetimi yedi günlüğüne ele almışlardı. Bu durum, gelenekçiler tarafından hoş karşılanmıyordu.
Tarihler 23 Ocak 1913’ü gösterdiğinde, Enver Paşa ve Mehmet Talat’ın başını çektiği askeri darbeyi gerçekleştiren İttihatçılar, yönetimi ele geçirmişti. İsmini hükümet binası olan Bab-ı Ali’den alan askeri darbenin sonucunda, Balkan Savaşları’ndaki başarısızlığın ardından kaybedilmek üzere olunan Edirne, geri alınmıştı.
Artık iktidarda olan İttihat ve Terakki yönetimin başında, 3 Paşalar olarak da isimlendirilen Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa bulunuyordu.
Dünya kaynıyor, bir savaşın çıkması bekleniyordu. Fransa, İngiltere ve Çarlık Rusya’nın Osmanlı toprakları üzerinde tasarrufları olduğu aşikardı. Bu yüzden imparatorluk, Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile birlikte savaşa girmişti.
Çanakkale Zaferi, Kut’ül Amare Zaferi ve Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’de elde ettiği zaferde, yönetim İttihat ve Terakki Fırkası’nın elindeydi.
Ne var ki, Almanya ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu da savaşı kaybetmiş sayılmıştı. Bu sonucun sorumluluğu İttihat ve Terakki’ye kesilmiş; Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa sınır dışı edilmişti.
SONSÖZ
Şüphesiz ki, İttihat ve Terakki’nin yaptığı devrimler, darbeler ve değişim hareketleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna zemin hazırlamıştır. Uyguladıkları yanlış politikalar ve aldıkları hatalı kararlar kadar sayısız kahramanlığa imza atmış ve idealist duruşları ile hala takdir edilen İttihat ve Terakki için yazar, toplumbilimci, şair ve siyasetçi Ziya Gökalp şöyle demiştir:
İttihat ve Terakki Türk Milletinin ruhundan kopmuş bir mefkure hamlesiydi.