Bilginin her yerde olduğu söylemi ile cebelleşmenin bir anlamı yok, çünkü öyle. Fakat bilgiyi işleyebilecek, örgütleyecek, depolayabilecek, anlamlandırabilecek, farklı bilgiler ile arasındaki bağlantıyı kurabilecek ve oradan da seni başka bir bilgiye sürükleyebilecek tek aygıt sende.
Okumak ile bilgilenmek aynı şey değildir. Ve okumanın tek amacı da “bilgi” değildir.
Okuyacağınız şey ile ilgili bakış açısı geliştirmek özneldir, çıktı size hastır ve bu anlamı ile, okumak eşsizdir.
Ben bir elmayı ısırıp hissettiklerimi %100 size aktarabilirim. Bu son derece tatmin edici olabilir. Fakat o elmayı sizin ısırıp, elde edeceklerinizin yanından bile geçmez, geçemez.
Her kitabın, dolayısıyla okuyacağınızın her şeyin öncelikli amacının bilgi vermek olmadığını ıskalamamak gerekiyor. Genel bir ifade ile; öncelikli amaç için “paylaşmak” doğru bir niteleme olacaktır. Ve tıpkı sevgi gibi, fikirler de, bilgi de, yaşanmışlıklar da paylaştıkça gelişebilir.
Okumak pasif-edilgen bir eylem diyenler ile okumasam da olur diyenler, aynı hatalı görüşe sahiptir. Okuma, görme merkezini aktif kılar, işitme merkezini aktif kılar ve düşleme için örgütlemeyi aktif kılar. Görme ve düşlemeyi anlamak kolaydır da, işitme nereden çıktı diye düşünebilirsiniz. Dikkatlice okuma eylemini incelerseniz, yazar vasıtasıyla kendi sesinizi dinlediğinizi de yakalayabileceksiniz. Tıpkı şimdi olduğu gibi!
Bir de olayı felsefi boyutundan ele alalım; her yerdeki bilgi, hiçbir yerdedir. Açıkçası kelime oyunu yapmadım. Özetlemeye çalıştım.
Cehalet (Arapça) kelimesini kökeninin de Ar Cahala’dan geldiğini ve anlamının “bilmeme, habersiz olma” olduğunu gözden kaçırmamak lazım. Etimolojiyi ciddiye almalıyız.
Dahası, okumamak sadece bilgisiz kalmak değildir. Bir seçimdir!
Kutsal kitapların (semavi) iniş sırası ile ilk emirlerine baktığımızda;
Tevrat’ın ilk emri: YAŞAT
Zebur’un ilk emri: DÜRÜSTLÜK
İncil’in ilk emri: SEV
Kuran-ı Kerim’in ilk emri: OKU
Buradaki ilk 9 madde, benim fikrimdir. Sadece takdir edenler ve anlayanlara sunulmuş görüşlerdir.