Sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri olan Andrei Tarkovsky, aynı zamanda opera ve tiyatro yönetmeni, yazar ve aktördü.
Ünlü şair Arseniy Tarkovsky’nin oğlu olan ünlü yönetmen, 7 yaşından itibaren müzik eğitimi almış, ayrıca Arapça eğitimi de görmüştür.
‘Güzel, gerçeğin peşinde koşmayanlardan kendini gizler.’
Andrei Tarkovsky, Potemkin Zırhlısı filmiyle ismini sinema tarihine altın harflerle yazdıran Sergei Eisenstein ile birlikte, dünyada en fazla tanınan Sovyet sinema sanatçısıdır.
Ayrıca Tarkovsky, Sergei Paradzhanov’la birlikte Glasnost* öncesi kuşağın en iyi yönetmeni olarak görülmektedir.
*Sovyetler Birliği’nde, 1985 yılında, Mihail Gorbaçov’un liderliğinde uygulanmaya başlanan politikaların ismidir.
Tarkovksy’nin ilk filmi, aynı zamanda VGIK Sovyet Sinema Okulu’nda bitirme projesi olan Yol Silindiri ve Keman’dır.
Yol Silindiri ve Keman, Tarkovsky’nin tamamını Sovyetlerde çektiği tek film olmasının yanı sıra renkli olarak da çektiği tek filmdir.
‘Koca bir evreni içinde taşıyan insan, işte benim tek ilgi odağım.’
Ünlü yönetmenin ilk uzun metraj filmi, 1962 yılında çektiği İvan’ın Çocukluğu’dur.
İvan’ın Çocukluğu, kendisi sonraları bu filminden memnun olmadığını dile getirmiş olsa da, Tarkovsky’nin isminin uluslararası çapta duyulmasını sağlamıştır.
Film, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü, San Francisco Film Festivali’nde Golden Gate Ödülü ve Acapulco Festival Filmleri Festivali’nde büyük ödül kazanmıştır.
Tarkovsky, 1966 yılında ünlü ikona ressamı Andrei Rublev’in hayatından esinlenerek Andrei Rublev’i çekmiştir.
Andrei Rublev, 22. Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI ödülünü kazanmış olmasına rağmen, Sovyetlerde bir yıl sonra gösterime girebilmiştir.
Film, ayrıca, 1995 yılında BBC 100 listesinde yer alan tek Rus filmidir.
‘Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır.’
Tarkovsky’nin 1972 yılında, Stonislov Lem’in aynı adlı isminden uyarladığı Solaris filminin, Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filmine cevap niteliğinde olduğu düşünülmüştür.
Ancak yönetmen, bu iddiayı hiçbir zaman kabul etmemiştir.
Filmlerinin tamamını otobiyografik öğelerle zenginleştiren ve karakterlerin içsel yolculuğuna odaklanan Tarkovsky, eserlerinde tanrıyı betimlemiş ve görünmez bir ele göndermede bulunmuştur.
Tarkovsky’nin kendine özgü sinema dili; kendini keşfetme yolculuğunun, ruhsal aydınlanmanın ve ilahi sayılabilecek düzeyde aşkların yanı sıra rüya ve gerçeklik arasındaki geçişlerle kendisini ortaya koyar.
Şiirsel sinemanın en önemli temsilcilerinden biri sayılan Tarkovsky, yoğun ifade biçimleriyle duyguları ön planda tutmuştur.
Filmlerinde, yaşamın yalnızca bir görüntü olarak değil, rüya gibi algılanmasını sağlayan Tarkovsky, Doğu’nun değer ve inançlarından etkilenmiştir.
‘Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, hakikatle olan ilişkimin özel bir biçimidir.
Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.’
Tarkovsky’ye göre, maneviyat insanlığın tek umududur. Modern insanın en büyük problemi de, maneviyat eksikliği ve inançsızlıktır.
Sanatsa, maddiyatın ve paraya olan bağlılığın artmasıyla günlük eğlence aracı haline gelmiştir. Oysa Tarkovsky’ye göre sanat, toplumsal gerçekliği anlatmalı, şiirsel bir öz taşımalıdır.
Dini, tanrıyla kurulan bir ilişki biçimi olarak ele alan Tarkovsky için sanat, bir çeşit dua ve film üretme süreci ayindir.
1984 yılında Sovyetler Birliği’ne bir daha dönmeyeceğini açıklayarak İtalya’ya iltica etmiştir.
Filmleri ülkesinde yasaklara takılmış olsa da Tarkovsky, rejimin baskısına diğer sanatçılar kadar maruz kalmamış; yargılanmamış ya da hapsedilmemiştir. Bu durumu yaratan, büyük ölçüde yönetmenin kazandığı uluslararası başarılardır.
‘Yaratıcıdan bağımsız bir sanata hiçbir zaman inanmadım.
Sanatın anlamı yakarışın ta kendisidir.
Yapıt ise duadır.’
Tarkovsky’ye, 1990 yılında, ‘sinema sanatına olağanüstü katkısı, evrensel insani değerleri ve hümanist düşünceleri olumlayan yenilikçi filmleri’ sebebiyle Lenin Ödülü verilmiştir.