20. yüzyılın başlarından itibaren modern sanat akımının ilerlemesine ve akımın içeriğinin diğer dönemlerden farklı bir boyuta taşınmasına yardımcı olan en önemli kaynaklardan biri, tartışmasız psikanaliz ve özellikle de, Sigmund Freud’un kuramlarıdır.
Bilindiği gibi Freud, yaşamı boyunca sanatla ve sanatçılarla iç içeydi. Ancak kendi çağının sanatıyla değil, klasik sanat akımıyla ilgileniyordu.
Psikanalizi, yalnızca bir tedavi biçimi olarak değil, aynı zamanda sanatsal ve felsefi sorunlara yanıt verebilecek bir bilim dalı olarak gören Freud, müziğe olmasa da, başta mimari olmak üzere diğer sanat dallarıyla ilgileniyor, Yunan mitolojisine karşı özel bir ilgi duyuyordu.
Sanatı her zaman zararsız ve iyicil olarak değerlendiren Freud’a göre; güzel olduğunu düşündüğümüz şeyler, aslında cinsel nesnenin çekici taraflarıydı.
Freud, görmenin insana verdiği zevkin kaynağının dokunmanın verdiği zevk olduğu sonucuna ulaşmıştı.
Ona göre; bilinçdışı zihin, sanat ve bilimde yaratıcılık için vazgeçilmez ilkelerdi.
Rüyalarımız ise, asla yaşadığımız olaylardan veya bilinçdışı düşüncelerimizden bağımsız değildi. Bu nedenle Freud, ilkel duygularımızı ve kendiliğimizi olduğumuz gibi ortaya koyamadığımızı düşündüğü, rüyaları da inceliyordu.
Ona göre rüyalarımız, semboller dizininden oluşuyordu ve genellikle, konuşmadığımız hatta düşünmeye çekindiğimiz fantezilerimiz kendilerini rüyalarımızda açıkça belli ediyordu.
René Magritte, The Therapist
Sürrealizm akımını takip eden pek çok sanatçı, eserlerinde rüyalarını, psikanalizi ve bilinçdışı duyguları aktarmayı denerler.
Sürrealizmin en önemli temsilcilerinden biri olan René Magritte de, Freudyen sembolizme dayanan, ‘The Therapist’ adlı bir eser yapmıştır.
Bu eserde baston kullanarak yaşlı bir birey olduğu ifade edilen karakterin göğsü, kafesten oluşur. Bu da Freudyen sembolizminde duygularını bastırmak, onları kapatmak anlamına gelmektedir. Kafesin içerisindeki iki kuş ise, erkeğin cinselliğinin bir göstergesidir.
Omuzlarından bir örtü sarkar. Bu örtü, karakterin arzularını diğer insanlardan koruduğunun ifadesidir.
Genellikle sürrealist ressamlar kasketleri aileyi veya babayı sembolize etmek için kullanmışlardır. Resimdeki adamın kafasındaki kasket de ailesini, hatta babasını temsil etmektedir.
Yaşlı bir erkek olarak gördüğümüz kişi, örtülerini kaldırmıştır fakat hem örtüyü kaldırmakta hem de kafesinin kapılarını açmakta geç kalmıştır. Bu da, bir çeşit pişmanlığın ve geç kalmışlığın ifadesidir.
Leonardo da Vinci, Mona Lisa
Freud’a göre psikanalitik açıdan incelenmesi gereken tablolardan biri, Leonardo da Vinci’nin en önemli eserlerinden biri olan Mona Lisa’dır. Çünkü ona göre; Leonardo da Vinci, tüm insanların uyuduğu zamanlarda uyanış yaşayan bir insandı.
Freud’un analizine göre Mona Lisa’nın belli belirsiz gülüşünün altında yatan, da Vinci’nin çocukluğuna dair bir detaydı. Annelerine oldukça düşkün oluşunu ve onlara beslediği cinsel fantezileri ve onları arzuladığını; fakat babası duyduğunda bu duyguların son bulacağına dair içinde taşıdığı kaygıları sembolize ediyordu.
Leonardo da Vinci, Virgin and Child with Saint Anne
Freud için bir başka önemli Leonardo da Vinci tablosu, Virgin and Child with St. Anne’dir.
Bu tabloda, Leonardo da Vinci’nin, farklı kuşaklardan anneler tarafından büyütülmüş ve bu anneler tarafından korunan İsa’yı resmettiğini görürüz. Fakat Freud’a göre; bu tabloda sadece dini içerikli tasvirler yoktur. Kendisi de iki anne tarafından büyütülmüştür. Ve burada tasvir ettiği İsa’nın yanı sıra Leonardo da Vinci’nin ta kendisidir.
René Magritte, The Reckless Sleeper
Freud’un sembollerini en iyi kullanan ressamlardan biri şüphesiz René Magritte’dir.
The Reckless Sleeper, tabuta benzeyen ahşap bir kutu içinde uyuyan bir kişinin uyku esnasını göstermektedir. Sonuçta uyku, yarı ölüm demektir.
Freud’u izlediğimizde; bu ahşap yapının, bir kadını anlattığını düşünebiliriz. Uyuyan kişi, bir açıdan anne karnındaki bir çocuktur. Bu tablo, belki de henüz dünyaya gelmemiş bir kişinin kabusudur.
Mezarın üzerindeki semboller, adeta insanın kaderi gibi kazınmıştır.
Örneğin; kuş, erkeğin cinselliğini temsil etmektedir. Karşısındaki şapka, evlilik bağını. Elma, bir kadının göğsünü. Mum erildir ve penisi temsil eder ve böylece de üremeyi.
Tam ortaya konulan mavi kurdele, monoton bir hayatın başlayacağına ve cinsel hayatın son bulacağına dair korkuları sembolize etmektedir. En üste yerleştirilmiş ayna, düşlerle bilincin arasındaki bağı anlatmaktadır.
Sonuç olarak; anne karnından başka bir kadınla bağ kurulduğunda ve bir evlilik yapıldığında, erilin hayatının biteceği anlatılmıştır.
Korku o kadar büyüktür ki, adeta yaşamın sonudur.