Okçu, şast, tirkeş ve kemankeş yüzüğü olarak da isimlendirilen Zihgir, Hun İmparatorluğu döneminde yaygınlaşmış bir okçuluk malzemesidir.
Zihgir için Memlukler Farsça olan Engüşvane kelimesini kullanırken Osmanlı İmparatorluğu, yine Farsça olan Zihgir’i kullanmışlardır. Orijinalinde Zehgir ya da Zihgar olan terim Farsçada; kiriş, gir ve çeken, tutan anlamlarına gelen kelimelerden oluşan birleşik bir sözcüktür.
Zihgir; kaş, kulak ve eşik olarak adlandırılan üç bölümden oluşur. Üçgene benzeyen ön kısmına kaş ve zihgirin içinden çıkan deri parçasına kulak ismi verilir.
Zihgirler metalden, kemikten, boynuzdan, fildişinden ya da yarı değerli taşlardan yapılabilir. Tarih boyunca padişahlar, sultanlar ve önemli savaşçılar için yapılan zihgirlerde ise değerli malzemeler kullanılmıştır.
Zihgir kullanımı Hun İmparatorluğundan Göktürklere, Moğollara, Çin’e, Selçuklulara, Osmanlıya ve Osmanlı’dan da Arap ülkelerine ve Hindistan’a geçmiştir.
Zihgirin Asya ve Ortadoğu’da kullanılırken Batı toplumlarında kullanılmamasının sebebi ise okçuluk tekniklerinin birbirinden farklı olmasıdır.
Asya’da yay çilesi başparmakla çekilirken Batı’da yaygın olarak 3 Parmak Atışı ismi verilen teknik kullanılır. 3 Parmak Atışında işaret parmağı üstte, orta ve yüzük parmakları aşağıda tutularak çile orta parmak ile çekilir. Çilenin başparmak ile çekildiği teknikte ise el, Mandal ismi verilen bir pozisyonda tutulur. Zihgir, başparmağı çilenin baskısından ve vereceği zarardan korumak amacıyla kullanılır.
Zihgir, savaşçı toplumların neredeyse tamamında yalnızca bir malzeme ya da araç olarak görülmemiştir. Her bir zihgirin kendi ruhu ve uğuru olduğuna inanılır. Müzelerde yüzlerce hatta binlerce zihgirin sergilenme sebebi de budur. Osmanlıda kemankeşlerin zihgirleri, dua ile pirleri tarafından kendilerine verilirdi. Kemankeşler zihgirlerini ya kalplerinin üzerinde ya da boyunlarında bir kese içinde her zaman yanlarında taşırlardı.
Türk okçuluğuna dair edinilen bilgilerin büyük çoğunluğuna Osmanlı tarafından kayda alınmış belgeler aracılığıyla ulaşılmıştır. Bunda Osmanlının okçuluğa yalnızca bir savaş sanatı olarak bakmamış aynı zamanda bu sanatı, atıcılar tekkesi ile metodolojik, sistemli ve kurumsal bir hale getirmiş ve spor olarak desteklemiş olmasının da etkisi büyüktür.
Asya ile Avrupa okçuluğu arasındaki en büyük fark okların aldığı mesafede ortaya çıkmaktadır. Baş parmak ile ok atmak, okun daha geriye çekilebilmesini sağladığı için daha ileri atılabilmesine imkan vermektedir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu döneminde, zihgir kullanılarak ok atma tekniği sayesinde, neredeyse imkansız olarak görülen menzil rekorları kırılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunda yay ve ok ustaları yani kemangerler ve tirgerler, esnaf locaları halinde örgütlenmiştir. Zihgirin yapımını ise yine bağımsız bir zanaatkarlar locası üstlenmiştir.
Evliya Çelebi, zihgir yapımında pir kabul edilen isimlere Şağhal bin Sa’id Kaşi’yi örnek verirken Fatih Sultan Mehmet’in de zihgir yaptığı bilinmektedir.