Kabullenmek, belki de bir başkasına söylemenin en kolay ama söz konusu kendimiz olunduğumuzda başarmanın en zor olduğu durumlardan biri.
‘Sorununuz ne olursa olsun kavram aynıdır; sorunu çöz, mutlu ol. Ne yazık ki bir sürü insan için yaşam bu denli basit değil. Çünkü şu iki yolsan en az biriyle her şeyi berbat ederler:
1. İnkar 2. Kurban Zihniyeti.’
Mark Manson, Ustalık Gerektiren Kafayı Takmama Sanatı
Kabullenmek, dünyanın en basit fikri.
Kabul etmezseniz, kabule geçinceye kadar sizi zorlayacaktır. Aklınıza gelen ilk şey, ‘ne?’ olacak. Her şey!
Sizin basit gerçekliğe direncinizin, motivasyonunuz yani harekete geçme kabiliyetiniz üzerindeki etkisi çok büyüktür. Bizler hikayelere, gerçeklerden daha kolay ve daha hızlı tepki veririz. Sürekli, basit gerçekliklerle ilgili hikayeler üretiriz.
Neden zayıflayamıyorum? Çünkü … Ve hikaye yazmaya başlarız. Mesela; bu hikayenin çok azı irademizin gücü hakkındadır. Pastalar suçludur, mevsim suçludur, lezzet suçludur… Peki, biz?
Biz, pek az suçluyuz.
İnkar bir alışkanlıktır.
Basit bir dirençten değil, çocukça bir alışkanlıktan bahsediyorum. Bizim dilimizde bunun çok güzel bir karşılığı var: Sindirememek.
Mevzu yuttuğumuz lokma değil, hangi sofrada olduğumuzun bilincinde olmak.
Suçlu olan onlar.
Masalımız yürümeye yeni başladığımız bebeklik dönemimize dayanıyor. Düşeriz, düşerken masaya çarparız, masayı döverler. Ih sana, masa. Okumayı söktük sökeceğiz derken şakır şakır okuyan bir yaşıtımız gelir, öğretmen suçlu olur. Askere gideriz, mantığını çözmeye tam başlarken döneriz. Evleniriz, eşimizi anlamayız. Ne bileyim, kadınlar hep anlaşılmazdır. Patrondan hep akıllıyızdır ama patron olmak yıllarımızı alır. Ve elbette, kimse kıymet bilmez.
Madalyonun diğer yüzü…
Çünkü bizim kültürümüzde öz farkındalık öğretilmez. Size, sorumluluk sahibi ol biraz, diyen herkesin en az 5-10 tane büyük sorumsuzluk hikayesi ve katlandığı sonuçlar vardır.
Yemeği dökmeden ye denilirken kaşık tutmayı becerebildikten sonra dahi her lokmayı ağzımıza götürürler. En iyi üniversitelerde okumamız için seferber olan ebeveynlerimizin, merak ediyorum da acaba kaçı okullarından yüksek derecelerle mezun oldu?
Başarısızlık kötü bir şey mi?
Bir de bunun ucuna günümüzde olabilecek en kötü şeyi ‘beğenilmemeyi’ eklediğimizde… İşler giderek içinden çıkılmaz bir hale geliyor.
Sen neymişsin be abi…
Kabul edelim, bizler ortalama insanlarız. Ortalama başarılarımız var. Steve Jobs garajda çalıştı, Bill Gates lise mezunuydu, Sabancı kendini yoktan var etti, Koç’lar hep zengindi,…
Hikayelerini anlamaya çalışırsanız hepsinin ana bağlamdan kopuk olduğunu göreceksiniz. Başarı hikayeleri, gerçekleri çok az yansıtır. Alınan kesitler hep yanlış taraftandır.
Gücün ve başarının göstergesi için servet gerçekçi bir ölçü değildir. Hiçbir zaman olmamıştır. Gücün para olduğunu gösteren hikayeye, tarihin bu döneminde, hiçbir zaman olmadığı kadar iltifat ediliyor.
Güç, kendini bilmekten gelir. Başkalarıyla kafa karıştıran ölçeklerde kendinizi karşılaştırmaktan değil.
Öz farkındalık demişken…
Öz farkındalık, kendimizin, dolayısıyla neyi yapıp neyi yapamayacağımızım farkında olmamız demektir.
Düşün, iste, inan ki olsun söyleminde, eylemin saklı olduğu ortada. Sorun nasıl istediğiniz, nasıl düşündüğünüz, neyi beklediğiniz, neyin öğrenimini aldığınız falan değil. Sorun, kendini bilmemek!
Artık kabul edelim!
Öğrenme buradan geçiyor. İlk durak, kendimi olduğum gibi kabullenmek.
Ama sıfır bedendi hani…
Aynaya baktığınızda gördüğünüz kişi ile olmasını beklediğiniz kişi arasındaki farkı sıfırlayın.
Siz, tamsınız, bütünsünüz ve olduğunuz halinizle mükemmelsiniz. Tabi ki sağlığınız için dengeli beslenmeye, egzersiz yapmaya, olumlu düşünmeye ihtiyacınız var, ama tüm bunları içgüdüsel olarak ayarlayabilecek güçtesiniz.
Sıfır beden olmayabilirsiniz, gözleriniz renkli olmayabilir; ne bileyim kendinizi yeterince yakışıklı bulmuyor olabilirsiniz. Bunların –yani kurban zihniyeti belirtilerinin- algınızla ilgili olduğunu kabul etmediğiniz müddetçe sıfır değil, eksi beden de olsanız, gözlerinize renkli lens de taksanız, dünyanın en iyi stilistleri sizin için eşsiz bir tarz da yaratsa işe yaramayacak.
Çünkü, öncelikle kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeniz gerekiyor.
Ve Yenilmeyi bileceksiniz.
Kabulün en sevdiğim tarafı, yenildiğinizi anlamak ve geri dönmek. Kulağa ne kadar insanca geliyor, değil mi?
En büyük öğretmenin başarısızlıklar olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Tekrar denemek için şansımız olduğu müddetçe öğrenilecek şeylerin sonu yoktur. Siz siz olun, yenilmeyi bilin ki, başarısızlığı kabullenebilin. Başarısızlığı kabul edin ki, öğrenin. Öğrenin ki, hayat müthiş bir deneyime dönüşsün.