Dikkat! Spoiler içerebilir.

İki Dizi, İki Farklı Hikaye, Ortak Gerçekler
Unbelievable ve Neredeyse Sıradan Bir Aile (En helt vanlig familj / A Nearly Normal Family), ilk bakışta çok farklı hikayeler anlatıyor gibi görünseler de adalet, toplumsal normlar, insan hakları ve bireysel mücadeleler konularında önemli tematik paralellikler paylaşıyorlar.


2019 yılında yayınlanan Unbelievable, cinsel saldırıya uğradığını bildiren genç bir kadının yetkililer tarafından ciddiye alınmayışını ve bu durumun sistemdeki aksaklıkları nasıl ortaya çıkardığını anlatan gerçek bir hikayeye dayanıyor.
2023 yapımı Neredeyse Sıradan Bir Aile ise, mükemmel görünen bir ailenin, kızlarının cinayetle suçlanmasından sonra nasıl dağıldığını konu alıyor.
Biri ABD diğeri İsveç yapımı olan ve farklı kültürel altyapılar üzerine kurgulanmış bu iki dizi, anlatı bağlamlarının da farklılığına rağmen, bireylerin toplumsal baskı ve kurumsal adaletsizliklerle karşı karşıya kaldığı durum ve olayları merkeze alıyor.


Sinematografik Açıdan İki Dizinin Karşılaştırması
Unbelievable, minimalist ve belgesel tarzında bir yaklaşımla, konunun soğuk ve çoğu zaman klinik gerçekliğini vurgulayan bir üslup benimsiyor. Pastel renk paleti ve sabit kamera kullanımı, baş karakterin yaşadığı izolasyonu ve insanlık dışı deneyimlerini yansıtıyor.
Neredeyse Sıradan Bir Aile’de ise, daha duygusal ve sıcak tonlar ile daha akışkan bir kamera stili kullanılıyor ve başlangıçta samimi ve güvenli hissettiren, ancak zamanla gerilimin ortaya çıktığı bir atmosfer yaratılıyor.
Bu görsel üslup farkı, hikayelerin farklı şekillerde ele alındığını gösteriyor. Unbelievable’da gerçekçilik vurgusu ön plandayken Neredeyse Sıradan Bir Aile’de önce mükemmel görünen bir yapının altındaki çatlaklar yavaş yavaş ortaya çıkarılıyor.

Konuları
Unbelievable, adalet sisteminin cinsel saldırı mağdurlarına yönelik bozukluklarını ortaya koyuyor ve eleştiriyor. Mağdurların sıklıkla karşılaştığı sistematik önyargıları, ‘inanılmaz’ bulunma durumunu ve adalet arayışının zorluklarını gözler önüne sererek izleyicileri kurumsal başarısızlıklar hakkında rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmeye zorluyor.
Neredeyse Sıradan Bir Aile ise; aile içi dinamiklerin ve toplumsal imajın, bireylerin davranışlarını nasıl şekillendirdiğini ortaya koyarken dizinin sonuna ulaşıldığında, Unbelievable’da olduğu gibi, kurumsal başarısızlıklara da değiniliyor.
İki diziyi genel olarak değerlendirdiğimizde; her ikisinde de izleyici, toplumsal beklentilerin ve normların bireysel davranışları nasıl etkilediğini görüyor. Bu, birinde mağduriyet ve kurumsal ihanet üzerinden; diğerinde ise, ağırlıklı olarak ailevi sadakat ve ahlaki ikilemler üzerinden gerçekleşiyor.

Kesişme Noktaları
İki dizi arasındaki önemli benzerliklerden biri, toplumun beklentilerine hapsolmuş karakterlere odaklanmaları.
Unbelievable’da Marie Adler’in yaşadığı travma, kendisine inanılmayan bir sistem tarafından daha da ağırlaştırılıyor. Marie’nin yolculuğu, yalnızlık, dayanıklılık ve nihayetinde haklı çıkarılma üzerine kurulu ancak aynı zamanda inanılmamanın yıkıcı etkisini de vurguluyor.
Neredeyse Sıradan Bir Aile’deki ana karakterler ise, ‘normal’ bir ailenin nasıl olması gerektiğine dair toplumsal beklentiler tarafından hapsedilmiş durumda. Dizi buna ek olarak, anne ve babanın kızlarının mağduriyetini ve ilerleyen süreçte yaşadığı yasal sorunları, yine toplumsal normların gerektirdiği şekilde ‘halletmeye’ çalışırken yaşadıkları derin içsel çatışmaları ve sonrasında çözülmeleri gözler önüne seriyor.

Karakterler
Unbelievable, hem Marie’nin yaşamını ve ruh halini hem de cinsel saldırı mağdurlarıyla ilgili iki farklı dosyayı birleştiren iki kadın dedektifin zihinsel ve duygusal örüntülerini derinlemesine inceliyor.
Dedektif Karen Duvall ve Grace Rasmussen’in adalet arayışı, ilk soruşturmacıların kayıtsızlığı ve yetersizliği karşısında güçlü bir karşıtlık oluşturuyor. Ayrıca dizi, bu olaylar üzerinden kolluk kuvvetlerindeki cinsiyet ve güç dinamiklerinin nasıl şekillendiğini de gösteriyor.
Neredeyse Sıradan Bir Aile’de ise izleyici, daha toplu bir anlatımla karşılaşıyor ancak her bir aile bireyinin perspektifini görmek, hikayeyi katman katman ele almayı sağlıyor. Dizi, üç aile üyesinin de ayrı ayrı içsel çatışmalarının ve karşılaştıkları dışsal baskıların, aileyi nasıl çöküşe götürdüğünü net bir şekilde anlatıyor.


Her iki dizide de kadın karakterler ön plana çıkarılıyor. Unbelievable; Marie’yi, koruyucu ailelerdeki anneleri, kadın dedektifleri ve cinsel saldırı mağduru kadınları merkezine alıyor. Buna ek olarak, özellikle kadın dedektifleri, çevrelerindeki erkek egemen kurumlara karşı duran karmaşık, çok boyutlu karakterler olarak tasvir ediyor.
Benzer şekilde, Neredeyse Sıradan Bir Aile’de de başta Stella Sandell olmak üzere Stella’nın öldürdüğü düşünülen erkek arkadaşı Chris’in eski kız arkadaşı Linda ve Chris tarafından saldırıya maruz kalan, Stella’nın en yakın arkadaşı Amina’nın hikayenin merkezinde olduğunu görüyoruz.


Anlatı Teknikleri
Unbelievable, kronolojik bir yapıyla olayları takip ediyor. Marie’nin cinsel saldırıya uğradığını bildirdikten sonra karşılaştığı tüm zorluklarla paralel bir şekilde dedektiflerin soruşturmasını içeren doğrusal bir anlatı kullanıyor. Bu doğrudan yaklaşım, dizinin gerçekçiliğini pekiştiriyor.
Neredeyse Sıradan Bir Aile’de ise daha parçalı bir yapı kullanılıyor. Dizi, geri dönüşler (flashback) ve farklı karakter perspektifleriyle olayları mozaik bir şekilde sunuyor. Bu anlatı tarzı, karakterlerin motivasyonlarını ve eylemlerinin yankılarını daha derinlemesine keşfetmeye olanak tanırken aynı zamanda hikayeyi daha karmaşık ve sürükleyici bir hale getiriyor.


Müzik
Unbelievable’da Marie’nin durumunun zorluğunu ve olumsuzluğunu destekleyen minimalist bir müzik tercih edilmiş. Ayrıca dizide müziğin sınırlı olarak kullanılması, karakterlerin duygularını ön plana çıkararak dizinin gerçekçi yapısını güçlendirmiş.
Neredeyse Sıradan Bir Aile’de ise, müzik kullanımı daha dramatiktir. Duygusal geçişler ve gerilim müzikle artırılıp derinleştirilir.


Eleştirmen Görüşleri
Her iki dizi de genel olarak eleştirmenlerden olumlu geri dönüşler almıştır. Özellikle oyuncuların performansları ve hikayelerin anlatım biçimleri etkileyici bulunmuş; hassas konuların kararlı ve zaman zaman sert bir şekilde ele alınması oldukça fazla övgü toplamıştır.
Unbelievable’dan sonra yaşanan benzer davaların nasıl ele alındığı konusunda önemli tartışmalar başladığı da belirtilmiştir.
10 Maddede ‘YOU’: Aşk, Takıntı ve Cinayet ve Inside Man: Adalet ve Suçun Kesiştiği Nokta yazılarımız da ilginizi çekebilir.