Mayıs 2019 tarihine kadar olan verilere göre dünya nüfusunun %91’i Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen limitlerin üzerinde kirli havaya maruz kalıyor. 2018 yılında ise, hava kirliliği için yapılan araştırmalar tehlikenin boyutunu ortaya koyuyor. Bu yılda 180 ülkenin dahil olduğu Çevre Performans İndeksi raporuna göre, hava kirliliği insan sağlığını etkileyen çevre kaynaklı en büyük tehlike konumunda. Ayrıca aynı yıl, İngiltere’de yapılan bir araştırma, hava kirliliğinin anne karnındaki bebeği bile etkilediğini ortaya koymuştur. Tüm bu gelişmeleri düşündüğümüzde hava kirliliği insanlık için oldukça tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda.
Türkiye de hava kirliliğinden etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Bu tehlikenin Türkiye’deki yansımaları da ciddiyeti ortaya koyuyor.
Temiz Hava Hakkı Platformu, 2015 yılında sağlık ve çevre alanında çalışan 17 meslek odası ve sivil toplum kuruluşu tarafından Türkiye’de hava kalitesini korumak ve iyileştirmek için kuruldu. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun yayınladığı Kara Rapor Türkiye gerçeklerini bizlere sunuyor. Platform ikincisini yayınladığı Kara Rapor çalışması Türkiye genelinde ve İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara özelinde 2016 – 2018 yılları arasında hava kalitesi durumunun 3 yıllık bir incelemesini yapmaktadır.
2018 yılında hava kalitesi, ulusal sınır değerlerine göre değerlendirildiğinde; 81 ilin yarısından fazlası (%56) kirli hava soludu.
Türkiye’de 2018 yılında yeterli ölçüm yapılan 163 istasyonun %96,3’unde yıllık PM10 ortalamasının Dünya Sağlık Örgütü (DSO) limitlerinin üzerinde kirli olduğu görülmektedir.
Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından hava kirliliği ölçümleri ve ölüm istatistikleri kullanılarak yapılan analize göre, Türkiye’de hava kirliliği 2017 yılında trafik kazalarından 7 kat fazla can aldı. Türkiye’de hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerin en fazla olduğu iller İstanbul, Bursa ve Ankara.
2017 yılında hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği kılavuz değerlere indirilseydi ülkemizde yaşanan ölümlerin yaklaşık %13’u önlenebilirdi.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, hava kirliliği sperm kalitesini ve doğurganlığı olumsuz etkiliyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi ayrıca partiküller anne karnındaki bebeği bile etkilemektedir.
Kirli hava çocuklarda ani bebek ölüm sendromu, otizm, diyabet, astım, KOAH, bronşit gibi solunum hastalıkları, zatürre, zeka geriliği ve bebek ölümü gibi sağlık sorunlarıyla ilişkili olduğunu kanıtlanmıştır.
Türkiye’de hava kirliliği için yeteri kadar veri elde edilemiyor. Hava Kalitesi İzleme İstasyonları toplam sayısı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 330 olarak bildirilmiştir. Bu istasyonların 220’sinin verileri kamuoyu ile paylaşılmaktadır ve 220 istasyonun 163’ü 2018 yılı içerisinde yeterli ölçüm yapmışlardır.
Eskişehir ve Şırnak gibi şehirlerin hava kirliliği yetersiz veri yüzünden takip edilemiyor.
Türkiye’nin artan elektrik tüketimi, elektriğe duyulan ihtiyacın artmasına neden oldu. Kalkınma stratejisi olarak görülen bu artışla beraber elektrik üretimi için kömür ve linyite yapılan yatırımlar teşvik edilmeye başlandı.
Türkiye’de 2018 Eylül ayı itibariyle 19.9 GW kurulu gücünde 27 kömürlü termik santral bulunmaktadır. Kapasite artışına çözüm olarak 34.5 GW gücünde termik santral planlanmaktadır.
Termik santrallerin sağlığa olan etkisini gösteren Sağlık ve Çevre Birliği’nin Ödenmeyen Sağlık Faturası raporuna göre, Türkiye’de termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliği 2,875 erken ölüme sebep olmuştur.
Partikül Maddeler, 2013 yılında Uluslararası Kanser Ajansı tarafından “kesin kanserojen” olarak sınıflandırılmıştır. Partikül madde kirliliği insan sağlığını etkileyen önemli faktörlerden görülüyor.
PM 2.5, çapı 2.5 mikron ve daha küçük olan partikülleri ifade eder. PM 10 gibi diğer tehlikeli partiküller için bir yasal sınır var iken Türkiye’de PM 2.5 için bir yasal sınır bulunmamaktadır. Bütün istasyonlarda PM 2.5 değeri ölçülmemektedir. Bu değer bazı yerler için PM 10 değerlerinden yola çıkılarak hesaplanmaya çalışılıyor.
Termik santrallere ülkemizde yapılan her 1 liralık teşvik, hava kirliliği nedeniyle 10 liralık ek sağlık maliyeti getiriyor. Yani Türkiye’nin enerji politikası çerçevesinde yaptığı yatırımlar, ülkenin sağlık çalışmaları altındaki harcamalarının ciddi seviyede artmasına neden oluyor.
Termik santrallerin bulunduğu bölgelerde emisyon değerlerini oldukça arttırması da genel çevre problemlerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunuyor. Bu etkileri gözlemlemede kullanılan istasyonlardan biri olan ve Yatağan Termik Santralinin yakınında bulunan Yatağan istasyonu 2 yıldır ölçüm yapmıyor.
Türkiye’de partikül maddeler gibi kirletici limitler Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği değerlerin üzerinde bir değerdedir. Bu durumda hava kirliliğinin ülkemizdeki etkileri doğrudan etkileyen faktörlerdendir.
Hava Kalitesi İzleme istasyonlarının sayıca yetersiz olması ayrıca kullanılan istasyonlarının yetersiz ölçüm yapması bu konudaki verilere ulaşmayı ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda zorluk çıkaran bir etmendir.
İllerdeki araç sayısı ve trafik miktarının hava kirliliğine etkisi ortaya konmuştur. Fosil yakıt kullanan araçların sayısındaki artışın yıllar içerisinde o bölgedeki hava kirliliğini arttırıcı bir faktör olduğu gözlemlenmiştir.
Bazı illerde insanların maddi durumları da göz önüne alındığında, araçlarda daha ucuz ve kalitesiz yakıtın kullanılmasının hava kirliliğini arttırıcı yönde etkileri olduğu ortaya konulmuştur.
81 ilin 16’sında hava kirliliğinin ciddi boyutlara ulaştığı ve yıllardır iyileşme göstermediği gösterilmiştir. Bu illerde yıllık ortalama değerlerin oldukça yüksek olması ve hava kirliliğinin kronik hale gelmesi ciddi önlemlerin alınması gerektiğini ifade ediyor.
Mersin ve Kahramanmaraş gibi şehirlerde ise hava kirliliği artış göstermektedir. Üç yıllık değerler göz önüne alındığında hava kirliliğinin nerdeyse 2 katına çıktığı gözlemlenmiştir. Adana, Elazığ ve Malatya gibi şehirlerde ise yüzde 60’lık bir artışla ulusal değeri aşan hava kirliliği raporlanmıştır.