Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.
Sokrates
Tersten düşünmek, eleştirel düşünmenin en önemli adımlarından biridir. Son zamanlarda bunun eksikliğini görüyor ve fazlasıyla hissediyorum. Bu sebeple, bu küçük ama değerli hatırlatmayı yapmaya ihtiyaç duydum.
Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Yaşadığımız her şey, seçimlerimizin birer sonucu. Eğer seçimlerimizin sonuçları olumlu değilse, gelişimi desteklemiyorsa ve ortaya çıkan yarar, bizden başka insanlara da hizmet etmiyorsa; bunun sadece kötü bir seçim olduğunda bahsetmek haddinden fazla iyiniyetli bir yaklaşım olacaktır.
Gelişimi ve değişimi değil, durağanlığı ve gerilemeyi destekleyen; olumsuz ve ortaya çıkan yararın küçük bir insan topluluğu tarafından paylaşıldığı her seçim, cehaletin sonucudur.
Herkesi bir defa, bazılarını her zaman kandırabilirsin. Ama herkesi, her zaman kandıramazsın.
Abraham Lincoln
İyilik hakkında kendi çocuklarıma da öğrettiğim ve iyilik ölçütü olarak kabul ettiğim güzel bir tanımım var:
İyiler, iyilik yapma fırsatını görüp değerlendirenlerdir. Kötülerse, o derece şanssızdırlar ki, iyilik yapma fırsatlarını göremezler!
Bu ölçü size de, yaptığınız iyilikleri bir kez daha gözden geçirme ve iyilik yapma fırsatlarına erişiminizi dürüstçe değerlendirme için bir fırsat sunabilir.
Can arasan can olursun.
Mevlana Celaleddin Rumi
Av için yemek arasan yemek olursun.
Neyi arasan o olursun.
Anlamadığım ve/veya anlamak istemediğim nedenlerden dolayı hoşgörü yoksunluğu, kavga, kabalık, kötü niyet, sabırsızlık, arsızlık ve bunlar gibi olumsuz duygu ve yaklaşımlar haddinden fazla görünür hale gelmeye başladı.
Her insan ayrı bir evren tabii ki. Fakat birbirimizden bu derece kopuk, yabancılaşmış, benmerkezci olmuş evrenler, kainat ne derece büyük olursa olsun büyük tehlikeleri ister istemez bize taşıyor.
Çocukların dahi saflıklarını yitirdiği bir dünya var karşımızda. Çoğu zaman da ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Israrla üzerinde duruyorum; bizler ruhları olan insanlar değiliz. Bizler, insan olmaya gayret gösteren ruhlarız.
Sıklıkla unuttuğumuz veya göz ardı ettiğimiz en büyük tehlike, ruhumuzla teması kaybetmek. Fransız düşünür Pascal bu konuda; kalbin, aklın bilmediği yolları vardır, diyerek ruhumuzun inceliği ve bencilliğimizin kabalığını törpülemeye fazlasıyla yeteceğine işaret etmiştir.
- Kendinizle en son ne zaman baş başa kaldınız?
- Gerçekten kendinizi dinleme şansınız oluyor mu?
- Eğer oluyorsa, onu dinlemek hoşunuza gidiyor mu?
- Huzurlu olmak için bir şeyler yapmaya ihtiyacınız var mı?
- Eğer varsa, gerekli mi?
- Eğer gerekliyse, bu sizce de bir şeylerin ters gittiği anlamına gelmiyor mu?
Zig Zaglar’ın bir konuşmasından şunu öğrendim: Hiç kimse gerçekten şeytan (yani kötü) olamaz! Yeter ki ona fırsat verin.
(*Bu yazının başlığına uyup nafile bir çaba içine girmeyin.)
Bunu sayısız defa deneyimledim. Kendimle mücadelemi aşıp karşı tarafa ulaşma olgunluğunu gösterdiğim hiçbir münakaşada kaybeden de kazanan da olmadı!
Buluşan iki kişi oldu!
Fakat her seferinde buluşma gerçekleşmeyebilir. Ben karşı tarafın sorumluluğunu alamam. Ancak buluşma benden dolayı gerçekleşmiyorsa, bu duruma kafa yormak taraftarıyım, zaten size de tavsiyem bu.
- Herkes yatsın ben mi çalışayım?
- Bunu biri muhakkak görüyordur.
- Herhalde bunu da ben söyleyecek değilim.
- Neden hep özür dileyen taraf benim.
- Sen bir adım at, sonra ben sana koşayım.
…
‘Sen’ düşünceleri, bizi bir başkasına ve eylemine mecbur kılıyor. Kaynağı bilinmeyen bu karanlık düşünce tarzı, ruhumuzu derinden yaralıyor.
Bunun en büyük şikayetçisi ise, hepimizin içindeki ‘ben’.
Kainat aşkla dönüyor.
Mevlana Celaleddin Rumi
En başta tersten düşünmenin, eleştirel düşünmenin en önemli parçalarından biri olduğunu söylemiştim. Şimdi hep beraber düşünelim, kötülüğün, kötülerin ikliminde yaşamak hangi tene can verir? Sadece düşmanların ve ötekilerin olduğu bir dünyada kim yaşamak ister? Çocukların öldüğü, öksüz kaldığı bir dünyada bizim için yaşamanın herhangi bir anlamı olabilir mi?
Cevaplar aşikar. O halde sıra, hoşgörüyü canlandırmak, birbirimizi anlamaya çalışmak, ötekileştirmeden bütünleşmek, elbette sevmek sevmek ve bıkmadan sevmek!
Bu satırları yazarken bile aklıma gelmedi değil; acaba çok mu klişe oldu?
Hani şikayetçi olan içerideki ‘ben’ vardı ya, ona ulaşmışsa varsın klişe olsun!
Sevgiler.
Beni bende demen, bende değilim
Yunus Emre
Bir ben vardır bende, benden içeri