Didem Madak, Türk edebiyatının melankolik ve içsel dünyasıyla öne çıkan şairlerinden biridir. 1970 yılında İzmir’de doğan Madak, 41 yıllık kısa ömrüne edebiyat tarihinde derin izler bırakmış şiirler sığdırmıştır. Şiirlerinde acı, sevgi, ölüm ve yaşamın karmaşıklığını işleyen Madak, kendine has üslubu ile Türk şiirine yeni bir soluk getirmiştir.
Çocukluk ve İlk Gençlik Yılları
Didem Madak, İzmir’de doğmuş, anne ve babasının öğretmen olması sebebiyle bir süre Amasya, Burdur ve Uşak’ta yaşamış ancak orta ve lise öğrenimini yine İzmir’de tamamlamıştır. Lisans öğrenimine önce Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünde başlamış ancak okulu dondurarak farklı işler yapmıştır. Ardından aynı üniversitede Hukuk Fakültesi’nde öğrenimine başlayan Madak, fakülteyi 2000 yılında bitirmiştir.
Hayatını şiir yazmaya adayan ve bu alanda kendini geliştiren şairin gençlik yıllarında yazdığı şiirler, duygusal derinliğini ve hayata bakış açısını yansıtmaktadır.
İlk Şiir Kitabı
2000 yılında yayımlanan ilk şiir kitabı “Grapon Kağıtları”, Madak’ın edebi dünyaya güçlü bir giriş yapmasını sağlamıştır. Bu kitap Madak’ın içsel dünyasının ve yaşamındaki trajedilerin yansıması olarak kabul edilmektedir.
Okuyucu Madak’ın şiirlerinde çocukluk anılarının ve kayıpların izini sürebilmesinin yanı sıra şairin duygusal derinliğini de açıkça hissedebilmektedir.
“Ah’lar Ağacı”
Didem Madak’ın ikinci şiir kitabı “Ah’lar Ağacı”, 2002 yılında yayımlanmış ve ona geniş bir okur kitlesi kazandırmıştır. Bu kitap, yaşamın acımasız gerçekleri ile başa çıkmaya çalışan bir kadının içsel yolculuğunu anlatmaktadır. Madak, şiirlerinde hayata karşı isyanını ve kırılganlığını dile getirmektedir.
Hayat, ince bir dalda,
Kırılacak bir hayal.
Edebi Üslubu ve Temaları
Didem Madak’ın şiirlerinde dikkat çeken en önemli özellik, samimi ve içten bir dille yazılmış olmasıdır. Şiirlerinde günlük hayatın basit detaylarını bile derin bir anlamla işlemiştir.
Kadın ve Toplum
Madak, kadınların yaşadığı zorlukları, toplumsal baskıları ve bireysel özgürlüğü sıkça konu edinmiştir. Madak, bir anlamda kadınların sesi olmuş ve onların yaşadığı haksızlıkları, acıları ve umutları işlemiştir.
Son Şiir Kitabı
2010 yılında yayımlanan “Pulbiber Mahallesi”, Madak’ın son şiir kitabıdır. Bu kitap, onun şiir serüveninin zirvesi olarak kabul edilmektedir. Madak, bu kitapta hayatın renkli ve acı dolu yüzünü bir arada sunmuştur. Şiirlerinde bazen neşeli bir dil kullanırken bazen de derin bir hüzün hâkimdir.
Pulbiber döktüm yaralarıma,
Acısı geçer mi bilmem ama,
Hayat bu işte, acı ve tatlı bir arada.
Özel Hayatı
Annesini henüz 13 yaşındayken kaybeden Madak’ın şiirlerinde, bu kaybın onda açtığı derin yaralar açıkça görülebilmektedir. 2011 yılında, 41 yaşındayken, kendisi de annesi gibi kanser nedeniyle hayatını kaybeden Madak; ardında unutulmaz şiirler, derin bir hüzün ve annesiyle aynı ismi taşıyan bir kız evlat bırakmıştır.
Türk Edebiyatında Madak
Madak, yaşamın zorluklarına karşı direnen ve içsel dünyasını cesurca ifade eden bir şair olarak duygusal derinliği yüksek şiirleri ve samimi üslubuyla Türk edebiyat tarihinde büyük bir iz bırakmıştır.
Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!
“Zenciler prensesi olacağım.
Pippi Uzunçorap
Hayat işte asıl o zaman başlayacak”
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
“Gün akşam oldu” diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da “organzm gıcırtıları” oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
“Sofi’nin tercihini” seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir “eşya toplayıcısıyım” bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.