Bir şehri, ülkeyi ve çok sayıda canlıyı tahrip edecek güce sahip olan Kitle İmha Silahlarını kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar oluşturuyor. En küçük boyuttaki silahlar, görece küçük alanları etkileyen bombalar ya da hastalıklar, canlılara ve doğaya yeterince zarar vermiyormuş gibi insanlık çok daha kapsamlı silahlar üretiyor, üretmeye devam ediyor.
Kimyasal Silahlar
Birleşmiş Milletler tarafından 1969 yılında; insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde doğrudan toksik etkileri nedeniyle kullanılan her türlü katı, sıvı ve gaz halindeki kimyasal maddeler, kimyasal silah olarak tanımlanmıştır.
1993 yılında ise Kimyasal Silahlar Konvansiyonu imzalanmış ve buna göre, kimyasal silah olarak tipleri ve miktarları uygun olan ve bunları elde etmek için kullanılan kimyasallar, bu kimyasalları kullanmak için gerekli cihaz ve mühimmatlar ve bunların kullanımına yönelik özel olarak tasarlanmış her türlü teçhizat kimyasal silahtır.
Sarin, Tabun, Soman ve Metilfosfafonotioik Asit’i içine alan Sinir Sistemi Zehirleri,
Sülfür Mustard, Nitrojen Mustard, Levisit ve Fosgen Oksim’i içine alan Yakıcı Kimyasallar,
Fosgen, Difosgen, Klorin ve Klorpikrin’i içine alan Akciğer Tahriş Edici Kimyasallar,
Siyanoejen Klorür ve Hijrojen Siyanür’ü içine alan Kan Zehirleri ya da diğer adıyla Sistemik Zehirler,
Psikomimetikler, Toksinler ve Göz Yaşartıcı Gazlar’ı içine alan Kapasite Bozucu Kimyasallar ve Kargaşa Kontrol Kimyasalları ile Bitki Öldürücü Ajanlar, kimyasal silahlardır.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda savaşa katılan pek çok ülke, düşmanlarına karşı kimyasal silahlara başvurmuş ve yenilerini geliştirmişlerdir. Bir kısmı kullanılmamış olsa da II. Dünya Savaşı’nın sonlanmasının ardından da ülkeler kimyasal silahlar üretmeye ve geliştirmeye devam etmişlerdir.
Kimyasal silahların kullanımının önlenmesi amacıyla Cenova Protokolü, Nükleer Silahsızlanma Anlaşması ve Kimyasal Silahlar Konvansiyonu gibi bir takım uluslararası kontrol rejimleri yürürlüğe girmiştir. Bu sınırlandırmaya yönelik çalışmaların pek çoğu kimyasal silahlar üreten ve kullanan devletler tarafından yapılmıştır.
Kimyasal silahların yapı ve binalara karşı etkisi düşük olsa da canlıları kitlesel olarak, kısa sürede öldürme, yaralama ve organları tahriş etme kapasitesine sahiptirler. Kullanıldığı ortam temizleninceye kadar kimyasal silahların etkileri devam eder.
Nükleer Silahlar
Fisyon (atomların parçalanması) ya da füsyon (iki ayrı atomun birleştirilmesi) yoluyla açığa çıkan nükleer enerjiden yararlanma çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştır.
İki ayrı yöntem, atom silahları / nükleer ve hidrojen silahları / termonükleer olmak üzere iki farklı nükleer silahın gelişmesine sebep olmuştur. Her ikisi de etki açısından benzerlikleri sebebiyle nükleer silah olarak adlandırılmaktadır.
Yaratacakları tahribattan dolayı nükleer silahlar, kimyasal silahlardan daha tehlikelidir.
Kimyasal silahlardan farklı olarak canlıların yanı sıra yapı ve binalara da zarar verirler.
Kullanıldığı bölge ve çevresinde büyük bir hasar meydana getirmesinin yanı sıra etkileri uzun yıllar boyu devam edebilir.
Kimyasal silahlar çok sayıda devlette bulunurken ve geliştirilirken nükleer silahlar sınırlı sayıda devlette bulunuyor.
Tarih boyunca kimyasal silahlar pek çok defa kullanılmışken nükleer silahların, Little Boy ismiyle Hiroşima ve Fat Man ismiyle Nagasaki’de olmak üzere iki defa kullanıldığı biliniyor.
Hem nükleer hem de kimyasal silahların kullanımını durdurmak için 1963’de Kısmi Test Yasağı Anlaşması ile başlayan birçok anlaşma imzalanmıştır.
Kalıcı hasar yaratan, kapsamı önceden belirlenemeyen ve duyu organlarıyla varlığı anlaşılmayan nükleer silahlardan yayılan radyasyon; canlıların hücre yapısını bozar, kontrolsüz hücre çoğalmasına sebep olur, genleri olumsuz etkiler.
Biyolojik Silahlar
İnsan, hayvan ve bitkilerde zarar veya ölüm meydana getirmek; malzemelerde hasar oluşturmak amacıyla kullanılan bakteri, virüs, mantar, mikrobiyal toksinler ve parazit gibi ajanlar biyolojik silah olarak tanımlanmaktadır. Biyolojik silah kapsamı içinde zehirler ve toksinler de yer almaktadır.
Mikrop, bakteri ve virüslerin ideolojik, politik ya da bireysel amaçlarla açık veya gizli şekilde kişilere, belirli bir gruba veya devlete zarar vermek amacıyla kullanılması ise biyo-terörizm olarak tanımlanmaktadır.
Biyolojik silah olarak kullanılan virüs, bakteri, parazit ve mantarların sayısı Dünya Sağlık Örgütü, NATO ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlara göre değişiklik göstermektedir.
En fazla bilinen biyolojik silahlar arasında Çiçek hastalığı etkeni (smallbox virus), Şarbon etkeni (bacillus anthraksis), Malta Humması etkeni (brucelloz), veba etkeni (yersinia pestis) ve Kolera etkeni (vibrio cholera) bulunmaktadır.
Kimyasal ve nükleer silahlar gibi biyolojik silahların kullanımına da tarih boyunca rastlanmaktadır. Biyolojik silahların yaratacağı tehlikenin büyüklüğü ise, ancak Birinci Dünya Savaşı sırasında fark edilmiştir.
Bu tehdidi engellemek için ilk adım 1925 yılında imzalanan Cenevre Protokolü ile atılmıştır. İkincisi ise 1972 yılında imzalanan Biyolojik Silahlar Sözleşmesi olmuştur.
Biyolojik silahlar düşük maliyetli olmalarının yanı sıra büyük bir etki alanına sahiptirler. Kimyasal silahlardan farklı olarak etki alanlarının kontrol edilmesi neredeyse mümkün değildir.