İnsanoğlu ilk andan itibaren bir yaratıcı, koruyucu ve sığınacağı bir kurtarıcı ihtiyacı hissetmiştir. Bu hislerin getirdiği dürtüler, insanları yaratıcıyı aramaya, bulmaya veyahut bir yaratıcı ortaya çıkarmaya sevk etmiştir. Ben de bu yazımda, Arap halkının İslam öncesi inançlarından bahsedeceğim.
Ortadoğu’da, geçimini ekseriyetle hayvancılıkla ve ticaretle sağlayan ve kabileler halinde yaşayan Araplar, yaşadıkları coğrafyanın zor şartlarının da etkisiyle, genellikle sert karakterli ve zorlu insanlardı.
Arap halklarının inancına geri dönecek olursak; Araplar da dahil olmak üzere, Yunan halklarından Perslere ve Türklere kadar hemen hemen tüm eski toplumların, kadim doğa dinlerine dayanan yaşam tarzlarını ve geleneklerini ifade eden Paganizme inandığını biliyoruz.
Paganizme inanan halkları genellikle, çeşitli nesneleri tanrılaştırarak onlara ibadet eden insanlar olarak değerlendirsek de, bu toplumlar, yaşam tarzları ve gelenekleriyle günümüz dünyasına pek çok değer ve öğreti bırakmışlardır. Örneğin; nazar boncukları, üç kere tahtaya vurmak ve ağaçlara bez parçaları bağlamak, bu öğreti ve adetlerdendir.
Geçmişte insanlar her ne kadar kabileler halinde yaşamışlarsa da, farklı kabilelerle karşılaşmış ve onların inançlarını ve uygulamalarını da benimsemişlerdir. Şüphesiz bunun altında yatan sebeplerden biri de, hepimizin paylaştığı ‘tanrı arayışı’dır.
Araplar, birden fazla putları olan, ancak genel kanının aksine, bu putlara değil, onların içindeki ruha tapan ve ilahi güce ulaşmayı umut eden insanlardı. Bilindiği kadarıyla, 350’den fazla putları vardı ve bugün İslam aleminin merkezi olan Mekke, o günlerde de en kutsal şehirdi.
Milattan sonra 400’lü yıllara gelindiğinde ise, Mekke Araplar için kutsal bir yere sahip olmasının yanı sıra, tüm putlar Kabe’ye yerleştirilmişti. İnsanlar, tanrıya ulaşmak için burayı ziyaret ediyor ve hacı oluyorlardı. Bugün İbrahimi dinlerde gördüğümüz ‘hacılık’, Arap Paganizminde de önemli bir yere sahipti.
Arapların 350’den fazla irili ufaklı putlarının yanı sıra dört adet de büyük putları bulunuyordu. Bu putlarınsa, tanrının kızları olduğuna inanıyorlardı. Tanrıya en yakın olan, ulu putlar Lat, Uzza, Menat ve Hubal’di.
Araplar putların taşıdıklarına inandıkları ruhlar için kurbanlar keser, onlar için oruç tutar hatta önlerinde namaz kılıp ibadet ederlerdi. Bu ibadetler İslamiyet’ten önce de, Arap toplumunun tanrıya ulaşmak için, putlar aracılığı ile tanrıya gösterdikleri kulluğu ifade ediyordu.
Müslümanlığın doğup gelişmesiyle birlikte Arap Paganizmi tarihe karıştı. Kabileler halinde Müslüman olan Araplar, putlarını kırıp tanrıya bir aracı olmadan ulaşmaya başladılar. Sadece Araplarla sınırla kalmayan İslam inancı, diğer kavimleri de etkisi altına alıp, Arap Paganizmini ortadan kaldırdı. Fakat halen bazı pagan öğretileri uygulanmaya devam etmektedir. Bunun yanı sıra, hiç kuşkusuz Arap Paganizmi dünya sanat ve dinler tarihine önemli ölçüde katkı sağlamıştır ve bugün hala araştırılmaktadır.