Kısaca Suat Derviş
Suat Derviş, döneminin en üretken yazarlarından biri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin öncü kadın gazetecilerindendi.
Onlarca romana, hikayeye, makaleye ve çeviriye imza atan Derviş, aynı zamanda eserleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardan biridir.
Yirminci medeniyet asrı her şeyi, ölümü olduğu gibi, hayatı da para ile mübadele ediyor. Eğer paran yoksa Pastör’ler dünyaya gelmiş gitmiş, sana ne? Roketli tayyareler icat edilmiş, sana ne?
Hiç
Çocukluğu ve Gençliği
Çeşitli kaynaklarda doğum yılı 1901, 1903 ve 1905 olarak geçen Suat Derviş’in kimlik kartında ismi Hatice Saadet’tir. Ancak ailesi ve yakınları Derviş’e her zaman Suat ismiyle hitap etmiştir.
Babası, Jön Türk Hareketi’nde yer alan tıp profesörü İsmail Derviş ve annesi Hesna Hanım’dır. Suat Derviş’in ablası ise, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Telefon İdaresi’nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan biri olan Hamiyet Hanım’dır.
Ablasıyla birlikte evde eğitim alan Suat Derviş, Fransızca ve Almanca öğrenmiştir. Bu, Derviş’in Batı edebiyatıyla henüz çocukken tanışmasını sağlamıştır.
Derviş, öğrenimine Kadıköy Umumi Rüştiye’sinde ve Bilgi Yurdu’nda devam etmiştir.
Dünyada ölümden devamlı, hakiki, güzel bir şey yok. Dünyada ölümden güzel, devamlı bir hakikat yok.
Kara Kitap
Yazın Hayatının Başlangıcı
Derviş’in yazın hayatına girişi, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet tarafından Alemdar gazetesinin edebiyat ekine gönderilen Hezeyan isimli mensur şiiriyle gerçekleşmiştir.
Derviş’in yazılarını 1920’de yayımlanan ilk kitabı, Kara Kitap ve 1922’de yayımlanan Hiçbiri isimli romanı izlemiştir.
– İnsanları seversin, değil mi, diye sordu.
Fosforlu Cevriye
– Severim köpoğullarını, diye cevap verdi. Ne kadar da fena olsalar, yine de insanoğludurlar. Hepsinin bir iyi tarafı bulunur.
– İnsanlardan uzak yaşamak güçtür Cevriye. İnsanların dışında yaşamak, mütemadiyen onlardan uzak yaşamaya mecbur olmak.
Gazetecilik Kariyeri
Osmanlı İmparatorluğu döneminde adım attığı gazeteciliği edebiyat dünyasına girdikten sonra da sürdüren Derviş, Türkiye’den yurtdışına gönderilen ilk kadın muhabirdir.
Derviş, Fransızca yüksek seviyede bildiği için Lozan Konferansı’nı izlemekle ve aktarmakla görevlendirilmiştir.
1927’de konservatuvar eğitimi için ablasıyla birlikte Almanya’ya giden Derviş’in yazıları, çeşitli gazete ve sanat – edebiyat dergilerinde yayımlanmıştır.
Berlin’de olduğu dönemde Sternisches Konservatuvarında piyano dersleri alan Derviş, aynı zamanda Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat bölümüne de kayıt olmuştur.
Babasının ölümü üzerine, öğrenimini tamamlamadan, 1932 yılında Türkiye’ye dönmüştür.
Türkiye’ye döndükten sonra, Son Posta ve Cumhuriyet gibi gazetelerde çalışmaya ve romanlarını yazmaya devam etmiştir.
İnsan mutluluğun olduğunu bildiği zaman ağlar.
Ankara Mahpusu
Ona inanılmadığı zaman artık ağlamaz.
Kadın Hakları
1930’da Kadınlar Mitingine katılan ve feminist mücadelenin öncülerinden Nezihe Muhiddin’le tanışan Derviş, bu dönemden sonra yaptığı röportajlarla ve daha önce değinilmemiş konuları ele alan yazılarıyla daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır.
1935 yılında Uluslararası Kadınlar Birliği tarafından Yıldız Sarayı’nda gerçekleştirilen Kadın Sorunları ve Barış konulu kongreye katılan Suat Derviş; kendisini feminist olarak tanımlamamışsa da, bu dönemden sonraki yazılarının ve romanlarının pek çoğunda kadınların toplumsal hayattaki sorunlarını ve kadının özgürleşmesini ele almıştır.
Hayat bir kuruluşun değil, bir yıkılışın ifadesidir. Neden doğuyoruz? Ölmek için neden kuruyoruz? Yıkmak için neden seviyoruz? Bıkmak için neden saadeti tanıyoruz? Felaketin azametini tatmak için…
Hiç
Suat Derviş ve Eserleri
Suat Derviş eserlerinde cinsiyet eşitsizliği, yoksulluk ve sosyal adaletsiz gibi toplumsal konulara değinmiştir.
Sol politikalara yakınlığının ve toplumsal sorunlarla ilgili değerlendirmelerinin en bilinen örneklerinden biri ise, Sovyetler Birliği’ne yaptığı ziyaretin ardından kaleme aldığı Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum, isimli makaledir.
Derviş’in II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında yazdığı bu makale, broşür olarak basıldıktan sonra hükümet tarafından yasaklanmış ve toplatılmıştır.
Derviş, romanlarında varoluş kaygılarına, annelik ve aşk temalarına da yer vermiştir.
Kolunu uzatarak raflardaki, dolaplardaki kitapları gösteriyor:
Kara Kitap
– Bunların, diyor, benden gizli hiçbir şeyleri yoktur. Hepsiyle ayrı ayrı yaşadım; hepsiyle uzun dostluğum vardır. Sen şimdi bu sözleri duyunca içinden, ‘Bilmediği bir şey yoktur,’ diye düşüneceksin.
Acı bir gülüşle:
– Halbuki, diye ilave ediyor, hiçbir şey bilmiyorum. Ben de henüz okumasını bilmeyen bir insan kadar, belki de ondan fazla cahilim. Onların içinde geçen bütün bir hayat neye yaradı? Bunca sene çalıştığım halde bütün bu ciltlerin içinde bir hakikat bulamadım. Hepsi benim dimağımı şüpheye düşürmekten başka bir şeye yaramadılar.’
Yeni Edebiyat
İkinci Dünya Savaşı başladığında pek çok medya organı Almanya yanlısı bir duruş gösterirken Sertellerin Tan gazetesi Rus yanlısı ve komünist olarak anılmaya başlamıştır. Bu durum Derviş’in gazetecilik mesleğini sürdürmesini giderek zorlaştırmıştır.
Bu süreçte Takrir-i Sükun Kanunu sebebiyle faaliyetlerini gizlice yürüten Türkiye Komünist Partisi, antifaşist sanatçı ve aydınların yer alacağı bir yayın platformu oluşturmaya karar verir.
Yeni Edebiyat ismini taşıyan platformun ismini, logosunu da tasarlayan Abidin Dino vermiştir. Yazı işleri müdürü, daha önce Derviş’le birlikte birkaç sayılık dergi çıkartan Neriman Hikmet olmuştur. Derviş de pek çok konuda yardımcı olacağı platformun içinde yer almıştır.
Derginin yazar kadrosunda Derviş ve Hikmet’in yanı sıra platformun kurucularından, TKP teşkilat sekreteri Reşat Fuat Baraner, Sabahattin Ali, Abidin Dino, Zekeriya ve Sabiha Sertel, Hasan İzzettin Dinamo, Attila İlhan ve Nazım Hikmet gibi isimler de yer almıştır.
Yeni Edebiyat, sıkı yönetim kararıyla kapatılmıştır.
Perihan bütün cahiller gibi kendi nokta-i nazarını doğru bilir ve onda inatla ısrar ederdi. Bu bir muhakeme ve bilgi zaafı olduğu kadar zeka noksanıydı. Başkalarının ileri sürdüğü delilleri anlayamazdı ki kabul etsin.
Aksaray’dan Bir Perihan
Derviş & Baraner
Yeni Edebiyat dergisinin kuruluş sürecinde tanışan Derviş ve Baraner 1941 yılında evlenmiştir.
Tüm siyasi baskılara rağmen birbirini her anlamda destekleyen çift, değişen toplumsal ve siyasal ortamla birlikte art arda pek çok zorluğa göğüs germek zorunda kalmıştır.
1944 tefrikasıyla hem Derviş hem de Baraner tutuklanmış, Derviş çocuğunu düşürmüş ve ardındansa Sertellerin Tan gazetesi saldırıya uğramıştır.
Derviş, bu süreçten sonra gazetelerde iş bulamamış, yalnızca kitaplarının telif haklarıyla ve yaptığı çevirilerle geçinmeye başlamıştır.
Hayatta hakiki ve devamlı hiçbir şey yoktur. Her şey bir sabun köpüğü gibidir. Solmaya, ölmeye, yok olmaya mahkumdur. Sabun köpükleri… sabun köpüklerinden ufaklı büyüklü balonlar olur. Bunlar ışıltılarıyla, parıltılarıyla, renkleriyle gözleri oyalayan ve sanki her biri birer alemmiş vehmini veren balonlar, fakat siz onları beğenirseniz, onları tutmak isterseniz ne olur? Parmaklarınız birbirine vurur ve ortada hiçbir şey kalmadığını görürsünüz. İşte, hayat da böyledir. İçinden bin küçük balon çıkan bir sabun köpüğü!
Hiç
Fransa Yılları ve Türkiye’ye Dönüşü
1951 yılında Baraner tekrar tutuklandıktan sonra Derviş, önce İsveç’te yaşayan ablasının yanına ardından da Paris’e gitmiştir. Bu dönemde Avrupa’daki çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazan Derviş, aynı zamanda roman çalışmalarını sürdürmüştür.
Baraner’in hapisten çıkması üzerine, 1963 yılında yeniden Türkiye’ye dönmüştür.
Zaten sevmek bir parça da inanmak, hayır böyle değil, tamamıyla iman etmek değil midir?
Kara Kitap
Şüphe olan kalp hüzün, hicran, acı ve ıstırap olan kalpte sevda yaşayamaz, ölür.
Vahşi bir şiddetle ölür; zehirleyerek, parçalayarak, kalpteki heyecan, sevgi, duygu kabiliyetini öldürerek ölür.
Derviş’in Son Yılları
1968 yılında eşini, 1970’de ise ablasını kaybeden Suat Derviş, kendisi de ciddi sağlık sorunları yaşamasına rağmen yazmayı hiçbir zaman bırakmamıştır.
Neriman Hikmet’le birlikte Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda yer alan Derviş, bu yıllarda evi sürekli gözetim altında olsa da devrimci gençleri evinde saklamıştır.
1971’de evi basıldığında, evinde solcu gençleri sakladığı ortaya çıkınca tutuklanmıştır.
1972’de Gülriz Sururi için Fosforlu Cevriye’yi senaryolaştıran Derviş, 23 Temmuz 1972 günü Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’nde hayatını kaybetmiştir.
Ölümü medya organlarında küçük bir haber olarak yer alan Derviş ile ilgili az sayıdaki bilginin bir kısmı hatalı bir kısmı ise eksiktir.
Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını
Bir kere eğemedim bu kadının başını
Kaç kere sürükledi gururumu ölüme
Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme
Cevapları öyle heyecansız ki onun,
Kaç kere iman ettim hiçliğine ruhunun
Kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi
Güzelliğinin önünde dolup çarpmalı kalbi
Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal
Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal
Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor
Bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor
Dönüyoruz yine biz uzun bir gezintiden
Gönlümün elemini döküyorken ona ben
O bana kendisini gülerek naklediyor
Bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı diyor.
Ya bu kadın delidir yahut ben çıldırmışım
Ben ki çok kereler kırılmışım, kırmışım
Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı;
Birden onun yüzüne haykırmak ihtiyacı
Alev alev tutuştu yangın gibi
Bir dakika kendimin olamadım sahibi
Hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim,
Yola mağrur uzanan gölgesini çiğnedim!Nazım Hikmet’in Suat Derviş’e ithafen yazdığı Gölgesi şiiri