Psikolojide elle tutulabilir hiçbir şey yok.
Deneysel ya da ampirik psikolojiye merhaba, deyin!
İnsandan bahsettiğimiz için deneysel/test edilebilir çalışmaların azlığı bir gerçek olmakla beraber, psikolojide tekrar edebileceğimiz, ‘elle tutulur’ yöntem ve teknikler ile deneyler de bulunmaktadır.
‘Haydi çocukluğunuza inelim.’
Bir koltuğa uzanırsınız. Ellerinizi göbeğinizin biraz üstüne bağlarsınız. Gözlüklü, elinde defter tutan biri sizlere sorular sorar ve şu ünlü cümleyi kurar: ‘Haydi çocukluğunuza inelim.’
Uzun yıllar böyle devam ettiği için terapi yöntemlerinin tamamının bu şekilde olduğu düşünülür. Ancak psikoterapi, logoterapi, psikolojik danışma, davranışçı-bilişsel terapi, şema terapisi ve daha nice teknikler vardır. Girişte bahsettiğimiz Psikanaliz ise, onlarca yöntemden sadece biridir.
Vücut dilinden yalan söyleyip söylemediğimi anlayabilir misiniz?
Kısaca cevap, hayır.
Psikoloji öğrendiğiniz zaman, insanların zihinlerini okuyamıyorsunuz. Kung Fu filmlerinde olduğu gibi, dövüş tekniği öğrendiğinizde 10 kişiyi aynı anda dövemezsiniz ve psikoloji öğrendiğinizde, insan davranışlarından zihin okumaya başlayamazsınız.
Birinin yalan söyleyip söylemediğini profesyoneller bile anlamayabilir.
Sağ beyin sözel, sol beyin sayısaldır.
Beynin yarım küreleri hakkındaki bu tarz söylemleri sizler de duymuşsunuzdur. Ağırlıklı olarak herhangi bir yarım küreyi kullanma durumumuz yok. İkisini de organize bir şekilde kullanabiliyoruz. Ama bazen sağ beyinde bir bölüm doğuştan daha gelişmiş olabiliyor. Bu, kişinin sağ beyinli olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü aynı anda sol beyinden de bir alan diğerlerine göre daha çok gelişebilir. O zaman bu kişi ‘merkezi beyinli’ mi oluyor? Hayır.
Beynin bölümlerinin gelişmesi doğuştan olabildiği gibi sonradan da olabiliyor. Genetik ve çevre etkileşimi ile şekillenen, karmaşık beynimizi bu tarz dar ve kesin kalıplara sokmak oldukça zor. Beynimiz bir bütün olarak çalışıyor, mekanik bir saati çalıştıran ince çarklar gibi düşünün. Sadece beynimiz daha karmaşık ve bağımsız bir şekilde işliyor.
Beynimizin sadece %10’unu kullanabiliyoruz!
Az önce de bahsettiğim gibi, beynimiz bir bütün olarak çalışıyor. Bu konu W. James ve B. Sidis’in yaptığı çalışmada insanların %3-10’unun 250 IQ ve üzerine çıkabildiğini gösteren araştırmalarının basına ‘beynimizin yüzde 10’unu kullanıyoruz’ şeklinde yansımasından ortaya çıkmıştır. Lakin beynimizin %100’ünü kullanıyoruz. Bildiğim kadarıyla da hiçbirimiz bir ‘Lucy’ (film) değiliz.
Erkekler mantıklı, kadınlar duygusaldır.
Fiziksel güç ve fizyolojik yapı dışında kişilik özellikleri ve yetenekler bakımından kadın ve erkekler hemen hemen eşittirler. Popülasyonun %90’ını androjendir. Yani, maskülen (erkeksi) ve feminen (kadınsı) özellikleri bir arada barındırıyoruz. Duygusallık, sadece üzülmek ağlamak anlamına gelmez. Öfke, şaşkınlık, mutluluk da duygudur ve duygusallığın içindedir. Kadınların ‘mantıklı’ olma konusunda erkeklerden bir farkları yoktur.
Psikoloji, her derde devadır.
Ellerinde sihirli değnekler olmalı, onlar sanırım büyücü olmalılar. Her şeye bir çözümleri olmalı. Psikolojinin birçok insana yardım ettiği ve geniş bir tedavi alanına sahip olduğu doğrudur. Bazen ‘modern tıbbın işe yaramadığı nokta’ gibi söylemleri siz de duymuşsunuzdur. Tıpkı onun gibi modern psikolojinin de tıkandığı noktalar olması sizce de doğal değil mi? Sonuçta her kapıyı açan sihirli bir anahtar kimsede yok. Bazıları her ne kadar olduğunu iddia etse de…
Yalnızlık, iyidir.
İnsanlardan kaçan veya güvenilir insan bulmakta zorlanan bazıları, ‘zaten’ yalnızlığın iyi olduğunu düşünerek kendilerini kandırmaya çalışırlar. Yalnızlık, evrimsel psikoloji açısından ölümle eşdeğerdir. Mutsuzluk kaynağıdır. Bütün enerjinizi, yaratıcılığınızı elinizden alır. Elbette bazen yalnız kalmak istemekten söz etmiyorum. Genel ve yoğun bir yalnızlıktan bahsediyorum.
Kişilerin çok fazla arkadaşları olabilir. Lakin önemli olan, etrafınızda kaç kişi olduğu değil, sizin yalnız hissedip hissetmediğinizdir. Anlamlı ilişkiler kuran insanların daha uzun ömürlü, daha mutlu, daha üretken insanlar olduğu 80 yıllık bir araştırmayla kanıtlanmıştır.
İnsanlarla etkileşime girmekten kaçınmayın, herkesin ‘iyi’ olduğu iddia etmiyorum. Ama cevizi kırmadan çürük olup olmadığını anlayamazsınız. Cevizi kırmaktan korkmayın, bir insanı tanıyarak kaybedeceğiniz bir şey yok. Tam tersine sizin için tecrübe olur.
‘Psikolojim bozuldu.’
Oldukça sık kullanılan bir başka söylem. Psikoloji, bir olgudur. Size özgü bir psikoloji yoktur. Psikolojik bir durum da yoktur. Ruh sağlığı durumu, size özgü bir ruh sağlığı vardır. Mental sağlık (akıl sağlığı) şeklinde de kullanılır. Bu söz aslında psikolojinin bir olgu olarak algılanmadığını ortaya koymaktadır. Farklı bir şekilde kullanımı ‘hocam lütfen psikolojimi düzeltin’ şeklinde de olabilir. Doktora gidip ‘tıbbımı düzeltin’ yerine ‘sağlığımı düzeltin’ denildiği gibi psikolog veya psikolojik danışmana ‘sağlığımı düzeltin’ denilmesi daha doğrudur. Kaldı ki bu, gerçekçi bir istek değildir.
Nedir şu bilinçaltı?
Bir zamanlar, ben de dahil, hepimizin anlamını bilmeden kullandığımız bir kavram. Bu kelimeyi ilk olarak Freud kullanmıştır. Çok detaya inmeden anlatmak gerekirse; bilinçaltı iki ana başlığa sahiptir: Bilinçöncesi ve Bilinçötesi.
Bilinçöncesi, kendimizi zorladığımızda veya biri ‘İlkokul öğretmeninin adı neydi?’ gibi bir soru yönelttiğinde bilincimizde olmayan şeylerin bilincimize gelmesi durumudur. Lakin bilinçötesi, ulaşılamazdır. Bilinçaltı olarak algıladığımız şeyin yerine ‘bilinçötesi’ kelimesini koyunca birebir aynısı oluyor.
Peki, bu neden önemli? Çünkü tekerleği patlamış bir bisiklet gördüğümüz zaman ‘bisiklet patlamış’ demek ne kadar mantıklıysa ‘en derin korkuların bilinçaltında’ demek de o kadar mantıklıdır.