1949 yılında, yazar Wilhelm Emanuel Süskind’in çocuğu olarak doğan Patrick Süskind, edebiyat dünyasının yaşayan en gizemli yazarlarından biri.
Alman edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının da en dikkat çekici yazarları arasında yer alan Süskind, neredeyse hiç fotoğraf çektirmiyor ve yazarın, yok denecek kadar az röportajı bulunuyor.
‘‘Düşünmek’ der benim bir arkadaşım –kendisi yirmi iki yıldır felsefe okuyor, şimdi doktora yapmakta-, ‘düşünmek, herkesin acemice uygulamasına gelmeyecek kadar güç bir şeydir.’’
Hakkında oldukça kısıtlı bilgiye sahip olduğumuz Patrick Süskind ile ilgili bilinen en net konu edebiyat ödüllerini asla kabul etmemiş olması.
‘Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olmama hali ile ödenir.
Platon’a göre aptallar, güzel ve iyi olmak için, mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar. Bilge olanlar da bunlar için çabalamaz çünkü onlara zaten sahiptirler. Sadece aptallık ile bilgeliğin tam ortasında duranlar, yani sen ve ben ve sabırla kırmızının yeşile dönmesini bekleyen herkes Eros’un okunu algılayacak durumdadır.’
Münih Üniversitesi’nde Ortaçağ ve Modern Çağ Tarihi öğrenimi gören Süskind’in yazın hayatı da lisans öğrenimi sırasında başlamıştır.
‘İşte bu yüzden diyorum ki, orkestra insan toplumunun bir aynasıdır. Çünkü gerek birinde gerek öbüründe, zaten en pis işleri yapanlar bir de üstüne ötekiler tarafından horlanır. Hatta insan toplumunda olduğundan daha bile kötüdür orkestra, çünkü toplumda, hiyerarşinin basamaklarını çıka çıka günün birinde piramidin en tepesinden aşağıya, altımdaki solucanlara bakarım umudu vardır –teorik olarak…’
Üniversite yıllarında yazdıklarını yayımlamayı tercih etmeyen Süskind, hala serbest yazar ve düzeltmen olarak çalışıyor.
‘Şimdi acı çekmek istiyordu. Ne kadar çok çekerse o kadar iyiydi. Acı çekmek işine geliyordu, nefretini ve öfkesini haklılaştırıyor, alevlendiriyordu.’
Eserlerinin arasında romanların yanı sıra televizyon yapımları için senaryolar, denemeler, hikayeler ve radyo oyunları da yer alıyor.
‘Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki; sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz bu inandırıcılık, soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi, o da içimize işler, doldurur bizi, hepten ele geçirir, çaresi yoktur.’
Süskind’in ilk çıkışı, 1981 yılında monolog olarak yazdığı Kontrabas (Der Kontrabass) isimli tek kişilik tiyatro oyunuyla olmuştur.
‘Bizi aptallaştıran ve kabalaştırma potansiyeli olan şey, nasıl olur da en büyük mutluluk olarak hissedilip tanımlanır? Aşk nihayetinde bir hastalık mıdır; en güzel hastalık değil de, en korkunç hastalık mıdır? Yoksa etkisinin yararlı mı zararlı mı olacağı dozajına göre değişen bir zehir midir, aşk?’
1985 yılında yayımlanan Parfüm (Das Parfum) isimli romanından sonra tüm dünyada ismini duyuran Süskind, kısa süre içinde en başarılı çağdaş yazarlardan biri olarak anılmaya başlandı.
‘… bilindiği üzere ozanlar bildikleri konu üzerine değil, bilmedikleri konu üzerine yazarlar ve bunun nedenini bilmemekle birlikte, bilmek için yanıp tutuşurlar.’
Kitapları 20’den fazla dile çevrilen Süskind’in eserleri pek çok kez sinema ve televizyona da uyarlandı. Bunların arasında en ünlüsü, elbette 30’dan fazla dile çevrilen Parfüm oldu.
Parfüm, kitapla aynı isimle, 2006 yılında Run Lola Run, Cloud Atlas ve The International gibi başarılı filmlere imza atan yönetmen Tom Tykwer tarafından sinemaya uyarlandı.
‘İnsanın umut olmazsa yaşayamayacağı söylenir. Ama yaşamıyor zaten, ölüyor insan.’
Dünya klasikleri arasına giren ve post-modern edebiyatın en başarılı örneklerinden biri olan Parfüm, 9 yıl üst üste Der Spielgel’in çok satanlar listesinde kalmayı başardı. Kitap, aynı zamanda, tüm zamanların en çok satan Almanca romanlarından biri oldu.
‘Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da, biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum.’
Eserlerindeki incelikli tasvir ve betimlerle okuyucuyu hikayenin içine alan ve okuyucunun ana karakterle özdeşleşmesini sağlayan Süskind, tüm eserlerinde birey ve dünya ilişkisini farklı açılardan ele almış, boğulma/sıkıntı duygusu üzerinde durmuştur.
Romanlarında genellikle bir karakter ön plandadır. Karakterin birey olma ve olamama sıkıntısı, dünyanın boğuculuğu ve benlik kavramıyla ilişkisi dikkat çekicidir.
‘İcatlara büyük kuşkuyla bakardı, çünkü her icat bir kuralın bozulması anlamına gelirdi.’
BONUS
Patrick Süskind Eserleri
- Kontrabas, 1981
- Koku, 1985
- Güvercin, 1988
- Herr Sommer’in Öyküsü, 1991
- Üç Buçuk Öykü, 1996
- Aşk ve Ölüm Üzerine, 2006