Michael Faraday, 1791 yılında çok fakir bir ailede dünyaya geldi. Babası bir demirci, annesi ise hizmetçiydi. Pazar okulunda eğitimine başladı. Fakat ailesinin maddi sıkıntıları ve öğretmenlerinin öğrenim bozukluğu yaşadığı konusundaki yorumları nedeniyle okulu bıraktı. Öğretmenleri onun ‘r’ harfini söyleyememesinden şikayetçiydi.
Okulu bırakan Michael Faraday, maddi sıkıntıları olan ailesine yardım etmek amacıyla çeşitli işlerde çalıştı. 14 yaşında iken de George Riebau adlı bir kitapçının yanında işe girdi. Kitapları önce ciltliyor, sonra okuyordu. Eline ne geçerse okuyordu. Özellikle fizik ve kimya çok ilgisini çekiyordu. İki kitap onu çok etkilemişti. Biri, Britannica Ansiklopedisi -ki ilk elektrik hakkındaki bilgilerini buradan edinmiştir-. Diğeri ise, Jane Marcet’in Kimya Üzerine Söyleşiler adlı kitabıydı. Bu kitapta yer alan deneyleri kendi imkanlarıyla deniyordu da.
Hayatı, bir müşterisinin ona verdiği bir biletle değişti. Bu bilet Sir Humphry Davy’nin konferansları ya da başka bir değişle gösterileriydi. Bu tür gösterilere sadece zengin kesim gidebiliyordu, ama Faraday yoksul bir aileden gelmesine rağmen, bir şekilde bu gösteride bulunmuştu.
Bu gösterilere zenginler gibi, sadece eğlence amacıyla bakmıyordu. İzlediği gösterilerde Davy’nin yaptığı her deneyi not almış ve bunlara kendi yorumlarını da eklemişti. Sonrasında, oluşturduğu bu kitabı ciltleyip Sir Humphry Davy’e verdi.
Bir süre sonra Davy, yaptığı bir deney sırasında yaşanan bir kaza sonucu geçici olarak kör oldu. Bu durumda onun eli ve gözü olacak bir asistana ihtiyacı vardı. Aklına Faraday geldi. Faraday’ı yanına geçici asistan olarak aldı. Michael Faraday, Davy’ye yardım ediyor ve kendi çapında bazı deneyler yapıyordu. Ama Davy’nin gözleri düzelince kitap ciltlemeye geri dönmek zorunda kaldı. Fakat bu durum çok uzun sürmedi. Davy ona kalıcı asistanlık teklif etti. Faraday bundan sonra Kraliyet Akademisi’nde çalışacak ve eşi Sarah ile çalıştığı laboratuvarın üst katında bir evde yaşayacaktı.
Humphry Davy ve kimyager William Wollaston Hans Christian Orsted’in bulduğu bir düzenek üzerinde çalışıyorlardı. Bir elektrik devresini çalıştırdıklarında pusula kısa bir süreliğine elektrik kabloya dönüyor anahtarı kapattıklarında ise pusula normalle dönüyordu. Yani elektrik kabloları pusulanın yönünü değiştiriyordu. Elektrik manyetik bir alan oluşturuyor olmalıydı. Davy de, Wollaston da bu işe bir başka anlam getirememişti. Faraday’ın bu konuya merakı uyanmıştı.
Bunun üzerinde çalıştıktan sonra bir düzenek oluşturdu. Bir kaba cıva doldurmuştu. Sonra bu kabın içine güney kutbu sabit, kuzey kutbu yüzeyde olacak şeklinde yerleştirmişti. Daha sonra kaba bir kablo yerleştirdi. Anahtarı açtığında mıknatıs kablonun etrafında dönmeye başlıyordu. İşte bu, elektik motorunun icadıydı. Yani günümüzdeki birçok aletin çalışmasının sağlayan mekanizmanın en basit haliydi. Faraday böylece bir üne kavuşmuştu. Çoğu kişi Davy’nin en büyük icadının Faraday olduğunu düşünüyordu.
Elbette bu Davy’nın hoşuna gitmemişti. Ve Faraday’ı engellemek için ona cam yapmakla ilgili bir görev verdi. Faraday bu konuda yaklaşık dört sene uğraşmış, ama başarısız olmuştu. Bu sırada Davy vefat etmiş ve onun yerine Faraday geçmişti. Yani laboratuvarın yöneticisi olmuştu. Yetkisi sayesinde 1925’ten günümüze kadar sürecek bir proje başlatmış oldu: Noel’de çocuklara fizik dersleri vermek. Faraday bir yandan çalışmalarına devam ediyordu, bir yandan da yeni bir düzenek kurmaya başlamıştı.
Büyük bir mekanizma üretti. İletken disk kullandı. Bu diski akım ile hareket ettirerek akımı sürekli hale getirdi. Bu, ilk dinamoydu. Faraday bu dönemde, bir yandan da hafıza kaybı ve ağır depresyon sorunları ile mücadele ediyordu.
Faraday, benzen adlı kimyasal maddeyi bulmuştur. Gazın sıvılaştırılmasını ilk kez gerçekleştirenlerdendir. Ayrıca, bir bölgenin elektriği ileten metal levha veya çevresi iletkenlerden oluşmuş ağ örülmesi ile oluşan içerisi dışındaki elektrik alanından korunan bir alan oluşturdu. Bu mekanizmaya, Faraday Kafesi adı verilir.
Faraday’ a göre mıknatısların etrafında bir kuvvet alanı olmalıydı. Bu kuvvete elektriksel alan adını verdi. Elektrik ve manyetizmanın ışıkla bir ilişkisi olmalıydı. Bu görüşünü kanıtlamak için bir düzenek oluşturdu ve ışığı bazı maddelerin arkasından gözlemleye başladı.
Asitler, gazlar… Ama bir türlü sonuç alamadı. En son, cam üzerinde çalıştığı zamandan kalan bir cam parçası sayesinde mıknatısın kuvveti ile ışık kırılmış oldu. Böylece Michael Faraday, etrafımızı çevreleyen fiziksel kuvvetleri kanıtlamış oldu.
İlerleyen zamanlarda ise, yıllardır merak edilen sorunun cevabını verecekti. Pusulalar neden mıknatısları takip ediyor? Çünkü, dünya da bir manyetik kuvvetten oluşuyordu. Normalde pusulalar dünyanın kuzey kutup noktasına yanıt verirken mıknatıs yaklaştırıldığında mıknatısa tepki veriyordu.
Fakat Faraday bu düşüncelerini ispatlayamıyordu. Çünkü çok az öğretim görmüştü. Matematiği, düşünceleri ispatlayacak kadar iyi değildi. Onun fikrini, James Clark Maxwell üstlenecek ve matematiksel ispatını yapacaktı.