İrlandalı bir anne ile İngiliz bir babanın çocuğu olan Lawrence Durrell, 1912 yılında Hindistan’ın Jullundur şehrinde doğdu.
Durrell, öğrenim görmesi için 12 yaşındayken İngiltere’ye gönderildi. Başarılı bir öğrenci olmayan Durrell, bir süre çeşitli işlerde çalıştı ancak sonrasında ülkeden ayrıldı.
15 yaşından itibaren şiir yazan Durrell, yazar kimliğiyle ön plana çıkmış olsa da çok yönlü bir insandı.
Şair, oyun yazarı, ressam, eleştirmen ve gezgin olmasının yanı sıra İngiltere’yi yurtdışında ateşe, hükümet sözcüsü ve basın sözcüsü gibi çeşitli görevlerde temsil etti.
‘Hepimiz birbirimizin kırık parçalarıyız.’
Yaşamı boyunca ‘Britanyalı’ kimliğini benimsemeyen Durrell’in, öldüğünde Britanya vatandaşı olmadığı ortaya çıktı.
‘Bir sokakta sevdiğiniz biri yaşadığı zaman, orası bir dünya olur.’
Lawrence Durrell, doğduğu Hindistan ve kısa süre yaşadığı İngiltere’nin dışında Yunanistan, Kahire, Rodos, İskenderiye (Mısır) ve Kıbrıs gibi çeşitli Akdeniz ülkelerinde yaşadı.
Hem yaşadığı ülkeleri hem de içinde olduğu dönemi farklı açılardan gözlemleme şansına sahip olan Durrell’in eserlerinde, Akdeniz’i ve Akdeniz insanını ayrıntılı olarak görmek mümkündür.
‘İnsan, aşık olduğu kişinin aşık olmayı seçtiği kişiye de aşık olur.’
İkinci Dünya Savaşı öncesini ve sonrasını konu alan İskenderiye Dörtlüsü (Justine, Baltazar, Mountolive, Clea), Durrell’in yazar olarak tanınmasını sağlayan en önemli eseri kabul ediliyor.
Relativistik (Göreliliğe Dayalı) olarak isimlendirdiği, kendi tekniğini uyguladığı İskenderiye Dörtlüsü’nde, ilk üç kitapta aynı zaman dilimi farklı karakterlerin gözünden anlatılır. Clea ismini taşıyan dördüncü kitapta ise, olayların devamı aktarılır.
Eserlerinde, Durrell’in herhangi bir döneme, ülkeye, kültüre ya da etnisiteye aidiyet hissetmediği net şekilde görülür.
Eserlerinde tarihi figür ve olaylardan, inançlardan ve felsefeden ilham alan Durrell, yaşama ve yazarlığa dair düşüncelerinin çoğunu yazar bir karakter aracılığıyla aktarır.
‘Deli olarak doğarız. Sonra ahlak ediniriz; durgunlaşıp aptallaşır ve mutsuz oluruz. Sonra da ölürüz.’
Romanlarında, ilgi çekici ve marjinal ancak aynı zamanda gerçekçi olan karakterlere yer verir. Olayların akışında başrol yoktur. Karakterler birbirinin gerisinde kalmazlar.
Durrell’in kahramanları, insanın farklı kişiliklerini, arzularını, duygu geçişlerini ve çelişkilerini büyük bir doğallıkla yaşar ve okuyucuya aktarırlar.
Bunun yanı sıra Durrell, insanlarla şehirleri bir arada, birbirini etkileyen ve değiştiren birer unsur olarak anlatır.
‘Zamanla kendisini en çok yalanlayan şey ‘doğru’dur.’
Lawrence Durrell, insanları, yüzleşmekten hoşlanmadıkları ancak varlığından haberdar oldukları gerçeklerle karşılaştırır.
Ensest, pedofili, agnostizm, intihar, fiziksel kusur ve engeller, cinsel yönelim çeşitliliği…
‘Bir insanla ilişkili doğruyu arıyorsan, en son başvuracağın yer onun günlüğü olmalı. Hiç kimse en son itirafını kağıt üzerinde kendine yapmaya cesaret edemez. Hiç değilse aşkla ilgili olanları.’
Modern edebiyatın en üretken ve yaratıcı yazarlarından biri kabul edilen Lawrence Durrell, 45 yıl boyunca Henry Miller ile mektuplaşmıştır.
Durrell ve Miller hakkında anlatılan hikayelerden en yaygını; Durrell’in yazdıktan sonra Kara Defter’i Miller’a gönderdiği ve eğer kitabın bir değeri varsa yayınevine iletmesini, yoksa Seine Nehri’ne atmasını istediğidir.
‘Kendi seçtiğimiz yalanlar üzerine kurulu hayatlar yaşıyoruz.’
Yazarın Kara Defter, Kıbrıs’ın Acı Limonları, İskenderiye Dörtlüsü, Avignon Beşlisi, Afrodit’in Başkaldırısı, Sırbistan Üzerinde Kartallar ve Mekanın Ruhu gibi sayılı eseri Türkçeye çevrilmiştir.
Ancak Durrell’in 10’dan fazla romanı, 5’ten fazla gezi yazısı, 10’dan fazla şiir kitabı, 4 tiyatro oyunu, 4 güldürü yazısı ile 5’ten fazla anılarını ve denemelerini içeren kitabı bulunuyor.
Ayrıca Durrell hakkında dünyanın dört bir yanında pek çok tez ve makale yazılmıştır.
(Kapak görseli kaynağı)