NBA’e bugüne kadar yüzlerce, “elmas” adayı olarak gelen basketbolcu oldu. Kimi basketbolcular sakatlıklar, kimileri özel hayatları, kimileri de yetersizliklerinden dolayı o seviyelere ya çıkamadılar ya da çabucak o seviyeden düştüler. Bu yazımda sizlere “draft bust” veya sakatlıkları nedeniyle gerileyen oyuncuları anlatmayacağım. Yazıda gördüğünüz tüm oyuncular o “elmas” potansiyelini gerçekten göstermiş veya o seviyeye çıkmış fakat kendi ışıklarının gölgesinde kaybolmuş, kariyerleri kabuslarla bitmiş oyuncular. İşte, kendi ışığında kaybolan 10 NBA oyuncusu:
Steve Francis
1999 NBA Draftı’nda ikinci sıradan seçildiğinde, “Yeni Iverson” lakabıyla tanınıyordu ve bunu hak etmişti. Maryland Üniversitesi’nde 17 sayı ve 5 asist ortalamanın yanında %50’nin üzerinde saha içi yüzdesi tutturmuştu ve bunu NBA’e de taşımasına kesin gözüyle bakılıyordu. Nitekim beklenildiği gibi NBA’deki İlk iki yılında, skorerliğinin yanı sıra ribaund ve asist sayılarında da öne çıkmıştı ve çaylak yılında Yılın Çaylağı ödülünü kazanmıştı. Bunun yanında, smaç yarışmasını da kazanan Francis, göze hoş gelen tarzının da etkisiyle basamakları bir bir çıkıyordu. Fakat asıl patlamasını üçüncü sezonunda yaptı.
2001-02 sezonunda 21-7-6 ortalamaları ile ilk kez All Star oldu. 2003 ve 2004 yıllarında da bu başarıyı devam ettirse de, gerek disiplin, gerek son sezonunda yaşadığı iniş çıkışları sebebiyle ve takımı Rockets’ın o dönem ligi kasıp kavuran süper yıldız Tracy McGrady’yi takıma katmak istemesi sebebiyle bu takasın bir parçası olarak Orlando Magic’e gönderildi.
Orlando’da geçirdiği 1,5 sezonda fena oynamasa da, uyuşturucu ve alkol problemleri nedeniyle iyice kaybolan şut ritmi ve artarak devam eden odaklanma sorunları onu bir takasın daha parçası haline getirdi ve 2006 yılında New York Knicks’e takaslandı. Bu onun için sonun başlangıcıydı, çünkü toplamda sayı ortalaması 20’ lerden 10’lara gerilemiş ve çok fazla sakatlanmaya başlamıştı.
Disiplin sorunlarından da kurtulamayan Francis, 2008 sezonu için eski takımı Houston Rockets ile tekrar imzalasa da sadece 10 maça çıkabildi ve NBA’den emekli oldu. Geride bıraktığı mirasında ise sadece estetik hareketlerden oluşan birkaç “mixtape” ve hayal kırıklıkları kaldı.
O.J. Mayo
O.J., öyle bir yetenekti ki, henüz 15 yaşında bir lise öğrencisi iken dünyanın en popüler basketbolcularından biri olmuştu. Oyundaki dominantlığı ve yeteneklerinin yanı sıra Michael Jordan’ın liseler arası basketbol kampına katılıp ona, “beni savunamazsın yaşlı adam” diyecek kadar da özgüvenliydi. Fakat maç, beklenildiği üzere 11-0 Jordan lehine bitti.
Herkes üniversite tercihi için Duke veya UNC’ye gitmesine kesin gözüyle bakarken, USC’ye gitmiş ve 2008 NBA Draftı’nda 3. sıradan Timberwolves tarafından seçilmiş, aynı gün Memphis’e takaslanmıştır. Çaylak sezonunda 18 sayı ortalama ile oynamış ve Yılın Çaylağı ödülünü az bir farkla Derrick Rose’a kaptırmıştır.
Bir sonraki sezon oyununu pek ileri taşıyamasa da, kritik dakikalarda aldığı sorumluluklar onun için hala umudun var olduğunu gösterir nitelikteydi. Fakat üçüncü sezonunda disiplin problemleri ve kötü performansı nedeniyle bench’e çekildi sayı ortalaması da 10 sayı bandlarına kadar geriledi ve NBA’in madde karşıtı programına uymadığı için de 10 maç ceza aldı. Artık Mayo oldukça mutsuzdu ve dördüncü sezon başlamadan takasını istiyordu. Fakat sezon boyu takas olamadı ve “lockout” olan 2011-12 sezonunda hiç maç kaçırmadı, aynı yaz Dallas’a takaslandı. Bu onun için iyi bir şanstı, Dallas henüz 2 yıl önce şampiyon olmuş ve halen iyi bir playoff takımıydı. O sezon da hiç maç kaçırmadı ve bu maçların tamamına ilk 5 başlayarak eski yerini geri almış oldu.
Her ne kadar sakatlıklar sebebiyle playoff yapamasalar da Mayo, 15 sayı ve %43’lük yüzdesiyle iyi bir görüntü verdi. Fakat lige girerken “elmas” kategorisinde olması beklenen Mayo, artık tamamlayıcı bir ilk 5 oyuncusuydu ve beklentilerden iyice uzaklaşılmıştı. Tek sezonluk Dallas macerasından sonra 3 yıl 24 m $ karşılığında Milwaukee ile imzaladı. Her şey burada daha kötüye gitti.
İki vasat geçen sezonun ardından Milwaukee ile olan üçüncü sezonunda kokain ve LSD kullandığı gerekçesiyle NBA’den tam iki yıl ceza aldı ve geride ise, sadece yaklaşık sekiz yıl süren bir kariyer ve lisede Michael Jordan’a meydan okuması kaldı.
Gilbert Arenas
Arenas, Francis ve Mayo’dan farklı olarak lige büyük beklentilerle girmemiş ve 2001 NBA Draftı’nda 2. tur 31. sıradan seçilmiştir. GSW formasıyla geçirdiği iki başarılı sezondan sonra Washington ile kontrat imzalamış ve asıl patlamayı burada yapmıştır. Sıkı durun, size 2005-2007 arası istatistiklerini söyleceğim: Neredeyse maç kaçırmadan 3 sezonda 28 sayı 6 asist ve 2 top çalma ile oynamış tüm bunların yanında 3’er defa All NBA ve All Star olmuştur. Arenas, tüm bunlardan sonra artık bir “süper stardı”.
2007-08 sezonunun başlarında ameliyat oldu. İki sezonda sadece 15 maçta forma giyebildi. Yine de “supermax” kontrat imzalayarak (6 yıl 127 milyon dolar) başkent ekibinde kaldı. Geçen iki yılın ardından sağlığına kavuştuğu 2009-10 sezonunda ise, nispeten iyi de oynarken sezonun ortasında takım arkadaşına soyunma odasında silah çekmiş ve NBA’den süresiz olarak uzaklaştırılmıştır. Her şey bu olaydan sonra sarpa sararken “demir yumruk” David Stern, kendisinin imzaladığı kontratı da deyim yerindeyse soruşturma bitene dek yırtıp attı. Dava sonucunda 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, fakat hapis yatmadı. Yaklaşık bir yıl sonra sahalara dönse de kısa sürenin ardından NBA’den emekli olduğunu açıkladı ve rüya gibi giden bir kariyer kabuslarla bitmiş oldu.
NOT: Kendisinin “0” numarayı giymesinin sebebi kolej zamanlarında “Arizona’da 0 dakika bile oynayamaz” eleştirilerine maruz kalmasıydı. Kariyeri pek parlak bitmedi fakat herkese geren mesajı verdi “Agent Zero”.
Michael Carter-Williams
MCW, 2013-14 sezonunda kariyerinin ilk maçında Miami’nin Big 3’üne karşı; 22 sayı, 12 asist, 7 ribaund ve 9 top çalma ile oynamış ve tarihte sadece 5 kere yapılabilmiş olan “quadruple double’ı” kıl payı kaçırmıştı. Fakat bunun sonrasını kendisi bu listede yer aldığı için az çok tahmin edebilirsiniz.
Takımı 76ers NBA tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirirken MCW için işler daha iyi gidiyordu. Bireysel olarak rüya gibi geçen çaylak sezonunun ardından 16 sayı, 6 asist, 6 ribaund ve 2 top çalma istatistikleri ile “Yılın Çaylağı” olmuştu ve 76ers’ın yeni yüzü olması bekleniyordu.
Bir “1” numara için uzun boyu, atletizmi ve enerjisi ile çok şey vadediyordu. 2014-15 sezonuna gelindiğinde MCW sakatlığı sebebiyle sezona biraz geç girmişti. Başarılı geçen çaylak sezonunun ardından işler hiç beklenildiği gibi olmamıştı. Şut yüzdesi düşmeye başlamış (%38) ve NBA’de top kaybı oranında neredeyse lig lideri konumuna gelmişti (4.2). Çaylak sezonunda da dezavantajları arasında gösterilen top kaybı ve kötü şut yüzdelerini hiç geliştirememiş aksine geriye gitmişti. Tüm bunların neticesinde, 19 Şubat 2015 tarihinde Milwaukee’ye takaslandı. Koç Jason Kidd önderliğinde daha az üçlük kullanan MCW, yüzdelerini biraz toparlamış ve playoff yapan takımın parçalarından biri olmuştu. Geçen 1.5 sezonun ardından sırasıyla Bulls, Hornets ve Rockets formaları giydi, fakat ilk sezonunda vaat ettiği potansiyele hiçbir zaman ulaşamadı aksine hep geriye gitti ve şu an Orlando forması ile sadece 7 sayı ve 5 ribaund ortalamaları ile NBA kariyerinin sonlarına yaklaşmış gibi görünüyor. Yakında Avrupa’da izleme ihtimalimiz yüksek.
Larry Sanders
2010 Draft’ında 15. sıradan Milwaukee Bucks tarafından seçilmiştir. Blok tehditi, atletizmi ve 2.31’lik kanat genişliği ile dikkat çeken, savunma potansiyeli yüksek bir pivot olarak NBA sahnesine adım atan Sanders, ilk iki sezonunda yedek olarak pek bir varlık gösteremedi. Asıl patlamayı yaptığı 2012-13 sezonunda 10 sayı, 9.5 ribaund ve yaklaşık 3 blok ortalamaları ile büyük bir sıçrama yapmış ve takımının playofflara kalmasına büyük etki etmiştir. Aynı performansını playofflara da taşıyınca otoriteler tarafından gelecek yılların en iyi savunmacılarından biri olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bundan hareketle de, Bucks ile 4 yıl 44 milyon $ değerinde bir sözleşme imzaladı.
2013-14 sezonuna tabiri caizse “rezalet” giren Bucks ve Sanders sezonu 15-67 gibi kötü bir rekorla bitirmiş ve Sanders, sezon boyu çeşitli bahanelerle takımdan uzak kalmış, bir gece kulübü kavgasına karıştıktan sonra sakatlanmış, sahalara döndükten sonra sezon sonlarına doğru esrar kullandığı için NBA’den 5 maç ceza almış ve daha sonra yine sakatlanarak sadece 23 maçta forma giyebilmişti. İstatistikleri iyice gerilemiş ve karıştığı olaylar da ayyuka çıkmıştı. Çalkantılı geçen bu sezondan sonra 2014-15 sezonunda ise uyuşturucu problemleri nedeniyle tekrar NBA’den 10 maç ceza aldı ve o sezon Sanders, çeşitli sebeplerden dolayı sadece 27 maçta forma giyebildi.
Şubat 2015’de bir hastanede rehabilitasyon programına girdiği açıklandı ve NBA kariyerine ara vermek istediğini söyledi. Bunun üzerine Bucks ile mevcut kontratının “buyout” edilmesi üzerine anlaştılar. Alacaklarının yarısını iade etti kalan ücret için de 7 yıl taksitte el sıkıştılar. 2017 yılında tekrar lige dönmeyi denese de sadece 4 maç Cavs forması giydi ve serbest bırakıldı. Sonuç olarak hayal kırıklıkları ile biten bir kariyer…
Sanders, 2022 yılına kadar hala Bucks’tan yılda 2 milyon $ maaş almaya devam edecek.
Isaiah Rider
Listede, belki de sıkı NBA takipçileri hariç, birçok kişinin ilk kez duyduğu isimlerden bir tanesi hiç kuşkusuz Rider olacaktır. 1993 Draftı’nda 5. sıradan Minnesota Timberwolves tarafından seçildi ve NBA kariyerine oldukça etkili başladı. Çaylak sezonunda All-Rookie takımına seçildi ve aynı yıl smaç yarışmasını kazandı.
Toplam üç sezon boyunca formasını giydiği Wolves’ta maç başı 20 sayı civarı bir ortalama ile oynasa da adı saha dışında birçok sorunlu olaylara karıştı. İlk olarak bir barda, yönetici kadın ile yaşadığı tartışma sırasında ona saldırdığı ortaya çıktı. Daha sonra yasadışı cep telefonu bulundurmaktan dolayı ceza aldı. Tüm bunlara dayanamayan Wolves yönetimi, onu Portland Trail Blazers’a takasladı. Burada da uslu durmayan Rider, esrar bulundurmaktan suçlu bulundu ve üç hafta sonra halka açık yerlerde kumar oynadığı için tutuklandı.
Çalkantılı geçen Portland kariyerinde, üç sezonda 17 sayı ortalaması ile oynadı ve Atlanta Hawks’a takas edildi. Burada geçirdiği tek sezonda saha içinde gayet iyi oynuyordu. Fakat nam-ı diğer “J.R.” yine kendinden ödün vermiyor, esrar kullanmaya devam edip, antrenmanlara geç geliyordu. NBA tarafından rehabilitasyon önerisine karşı çıkınca 200.000 $ NBA’den ve 200.000 $ Hawks yönetiminden ceza aldı. Rider ile başa çıkamayan Hawks, oyuncuyu serbest bıraktı ve 1999-00 sezonu için Kobe, Shaq’li Los Angeles Lakers ile imzaladı. “Melekler Şehri’nde” bir rol oyuncusu olarak fena oynamasa da takım içi huzursuzluk çıkarması ve Kobe’ye meydan okuması onun sonunu hazırladı.
Rider, Kobe’den iyi olduğunu düşünüyordu ve onunla 1v1 oynamak istedi. Sonuç kendisi için hüsrandı ve sezon sonuna doğru takımdan uzaklaştırıldı. 2001-02’de 10 maçlık Denver macerası sonrası bir daha basketbol oynamadı ve 30 yaşında emekli oldu. Yıllar sonra 2007 yılında kokain bulundurmaktan suçlu bulunduğu için 7 ay hapis yattı ve bu onun son cezası oldu. O günden bugüne kendisini bir kitap yazmaya ve çocuklara yardım etmeye adamış durumda.
Roy Hibbert
2 metre 18 cm boyunda, 120 kiloluk bir dev, Indiana Pacers’ın tam olarak aradığı pivot profiline uyuyordu. 2008 NBA Draftı’nda 17. sıradan seçildiği gün Pacers’a takas oldu. Hibbert, ilk sezonunda forma giydiği 70 maçın 42’sine ilk 5 başlamıştı ve kısa bir sürede takımın değişmez ilk 5 pivotu olmuştu. Sonraki iki sezonda yani 2009-2011 arasında sadece 2 maç kaçırdı. Tamamına ilk 5 başladığı 2010-11 sezonu Pacers ve Hibbert için şeytanın bacağını kırma sezonuydu. 5 yıl aradan sonra playofflara katılma hakkı kazandılar ve devamlı gelişen kadroları ile gelecek yıllarda doğu konferansının en iyi takımları arasında olmaları bekleniyordu. Playofflarda MVP Derrick Rose’un Bulls’una elendiler fakat gelecek yıllar çok parlaktı. Nitekim de öyle oldu, 2011-12, 2012-13 ve 2013-14 sezonlarının tamamında Pacers playofflara katıldı ve iki kez konferans finali oynadılar. Bu süreçte Hibbert 2 defa All Star oldu ve 1 defa yılın savunma takımlarına seçildi.
Bu üç sezonda Hibbert, maç başı 12 sayı, 8 ribaund ve 2.5 blok ortalamaları ile oynadı. Fakat 2013-14 sezonunu gayet başarılı geçirip all star da olan Hibbert, aynı yılın playofflarında tabiri caizse balon gibi patlamıştı. Playofflarda forma giydiği 19 maçın dört tanesinde sıfır sayı, üç tanesinde sıfır ribaund aldı. Tarihte All Star olduğu sene bunu yaşayan tek oyuncu oldu. 20 dakika oynadığı Washington maçında 0 sayı 0 ribaund 5 faul ile oynadı.
Bu tecrübelerden sonra, kariyeri hep geriye giden ve değişen “pace&space” basketboluna uyum sağlamayan, aksine kilo alan Hibbert, Pacers’ta bir sezon daha oynadıktan sonra son sezonunu geçirecek olan Kobe’nin Lakers’ına takaslandı. Burada geçirdiği tek sezonda tüm rakamları yarı yarıya düştü. Kobe ile sahada tartışmalar yaşayan Hibbert, daha sonra Charlotte ve Denver formaları ile şansını denesene de, genç yaşta emekli olanlar kervanına katılmış oldu.
Tyreke Evans
2009 NBA Draftı’nda Sacramento Kings tarafından 4. sıradan seçildiğinde, başarılı bir kolej kariyeri yaşamış, potansiyelli bir oyun kurucuydu. Pozisyonuna göre uzun olan boyu ve kulaç açıklığı onu pozisyonunun diğer oyuncularından ayırıyordu. Çaylak sezonunda daha önce sadece Michael Jordan, LeBron James ve Big O’nun başarabildiği 20-5-5 istatistiklerini yakalayan 4. oyuncu olmuştu. Yılın Çaylağı da olan Evans, artık Sacramento’nun yeni yüzü olmuştu. Fakat bu çok uzun sürmedi ve New Orleans Pelicans’a takaslanacağı güne kadar 3 sezonda rakamları ve yüzdeleri hep geriye gitti, dış şutlarını bir türlü geliştiremedi ve 2013’de Pelicans’a takaslandı.
Bir daha hiçbir zaman çaylak sezonunda oynadığı gibi oynayamayan Evans’ın, çaylak sezonunda ulaştığı rakamlara en yakın olduğu sezon 2017-18 sezonunda Memphis forması ile oldu. 19-5-5 istatistikleri ile oynadı ve 2018 yılında Pacers ile imzaladı ve tek sezonluk maceradan sonra uyuşturucu kullandığı için 2 yıl ceza aldı. Onu tekrar NBA’de görebilir miyiz, bunu zaman gösterecek fakat bildiğimiz tek şey; çaylak Evans, MJ, LeBron ve Big O gibi isimlerle anılıyordu ama bugünkü Evans 30 yaşını bile göremeden kariyeri biten isimlerle anılıyor.
Jeremy Lin
Bir çoğumuz onu “Linsanity” dönemiyle tanımıştır. O dönemi az sonra anlatacağım ama öncesinde bir işin arka planına göz atalım. Lin, 2010 NBA Draftı’nda hiçbir takım tarafından seçilmedi. Zaten üniversitesi Harvard 1954 yılından beri NBA’e oyuncu gönderememişti.
2010 Yaz Ligi’nde iyi bir performans gösterince Golden State Warriors ona bir kontrat verdi. Pek bir varlık gösteremediği çaylak sezonunun ardından serbest bırakıldı. 2011-12 sezonu için Rockets tarafından denendi fakat garanti kontrat alamadı. Tam da NBA kariyeri başlamadan bitiyor denirken sakatlıklarla boğuşan New York Knicks, Jeremy Lin ile imzaladı. Herkes onu kadronun 15. adamı olarak gördüğü esnada kendisi “Linsanity” lakabını aldığı döneme girdi.
Knicks formasıyla ilk dokuz maçında ortalama 6 dakika oynayan ve 3 sayı ortalama tutturan Lin, onuncu maçı ile başlayan ve tam anlamıyla saçmalık veya çılgınlık diye nitelendirilen bir döneme girdi. Tamamına ilk 5 başladığı 26 maçta maç başı yaklaşık 20 sayı ve 8 asist ortalama tutturdu ve en önemlisi Knicks bu maçların çoğunu kazandı. Sezonun devamında sakatlanan Lin, sezonu tamamlayamadı. Fakat tüm dünya onu konuşuyordu ve ne yapacağı merak konusuydu. Sınırlı serbest oyuncu olan Lin, Rockets ile kontrat imzaladı. Rockets formasıyla aslında fena iki sezon geçirmese de “Linsanity” döneminde gösterdiklerinin uzağında kalmıştı.
İki sezonda 13 sayı ve 5 asist ortalamaları ile oynayan Lin, daha sonra Lakers, Charlotte, Brooklyn, Atlanta ve Toronto formaları giydi. Toronto forması ile kendine pek yer bulamasa da bir yüzük kazandı. Sonrasında, 2019-20 ve şu an oynanmakta olan sezonda hala kontrat bulamadı. Şu sıralar G-League’de tekrar NBA’de oynamak için fırsat kolluyor.
Latrell Sprewell
Sanıyorum ki; kariyeri bu kadar çalkantılı, kimilerinin “harbi adam”, kimilerinin de “baş belası” olarak gördüğü bir oyuncu pek yoktur. Sprewell, 1992 Draft’ında Golden State Warriors tarafından seçilmiştir. Skorerliğinin yanında savunma ve asist özellikleri ile de dikkat çeken Sprewell, Warriors formasıyla 1993-1997 yılları arasında 20 sayı ve 2 top çalma istatistikleri ile üç kez All Star olmuş, bir kez yılın savunma takımına ve bir kez de yılın takımına seçilmiştir. Fakat Sprewell’ın kariyerindeki en büyük lekesi, 1997-98 sezonunun başlarında koç Carlesimo ile yaşadığı kavgadır.
Takım sezonu 13 mağlubiyet ve 1 galibiyet ile girmiş, Sprewell ile koç arasında sürtüşmeler iyice ileri boyuta gelmişti ve bunun neticesinde “Spree” bir antrenmanda koçu boğmaya çalıştı ve NBA’den 68 maç ceza aldı, 28 milyon $ değerindeki kontratı da çöpe atıldı.
Bu dönemde iyice sorunlarla boğuşan oyuncu, bir kazaya karıştı ve hız limitini aştığı için de 3 ay ev hapsi cezasına çarptırıldı. Cezası bittikten sonra New York Knicks ile imzaladı ve burada yeniden doğdu. Golden State takımında olduğu kadar dominant olmasa da başarılı geçen 5 sezonluk NYK macerasında bir kez All Star oldu.
Her şey iyi giderken 2002-03 sezonunda yatında eğlenirken elini kırdığı ve bunu takım yönetimine bildirmediği için 250.000 $ değerinde bir ceza alınca Knicks yönetimi ile de arası bozuldu ve sözleşmesi bitince Minnesota Timberwolves ile imzaladı. Hem bireysel olarak, hem de takım olarak başarılı geçen iki sezonun ardından Minnesota’nın yaptığı 3 yıl 24 $ değerindeki teklifi “utanç verici, bakmam gereken bir ailem var” diyerek reddetti. Daha sonra bazı takımlar kendisine minimum kontrat teklif edince “1m $’a oynayacağıma emekli olurum daha iyi” diyerek NBA’den emekli oldu. Kariyeri bittikten sonra da yasal olarak birçok problem yaşadı ve servetini tüketti. Spree, geride başarılı bir kariyer bıraktı fakat, disiplin sorunları olmasa belki de misliyle iyi bir kariyeri geride bırakabilirdi.