Bu sene çok ilginç bir okuma macerasının içinde buldum kendimi. İnançlarımızın yani dinlerimizin kökeni ile başlayan, yaratılış efsanelerinin ve mitlerin sürüklediği ve aslında “biz bu gezegene nereden geldik?” gibi neredeyse hiç bu açıdan yaklaşmadığım, boyunun beni aştığını düşündüğüm bir sorunun etrafında gerçekleşen muhteşem bir yolculuğa çıktım. Herkes yaz tatilinde bir yerlere giderken ben de sizinle paylaştığım bu muhteşem kitaplar sayesinde kadim ırkların tüm coğrafyalarını okumuş dolayısıyla zihinsel olarak gezmiş oldum.
Aklımı kurcalayan, kutsal kitaplarda anlaşılması için derinlik gerektiren metinlerin, ilk bakışta kafa karıştırıcı gibi durmasının ve anlatıların neden o şekilde -yani biraz kafa karıştırıcı- olduğuydu. Şimdi çok daha netim. Üstelik bu yolculuk, sadece varoluş ve köklerimiz hakkında değil, gezegenimizin nasıl oluştuğu hakkında da farklı yaklaşımları okumama neden oldu.
Önceden belirtmek isterim ki, sadece tek bir gerçek ve tek bir doğru var. Yüzyıllar içerisinde anlatılanlar bu tek bir gerçekliğin farklı yorumları. Hint-Avrupa, Amerika, Afrika ve Mezopotamya, insanoğlunun gizemli kökleri hakkında bilim adamlarının en çok beslendiği coğrafyalar. Sizler de bu yolculuktan sonra, piramitlerin aslında -bazılarının- iniş/kalkış kuleleri ve coğrafi işaretler mi olduklarına, “Tanrılar” diye bahsedilen bir grubun medeniyetten önce Dünya gezegeninde olup olmadığına, Nuh Tufanının kaç kere gerçekleştiğine, kutsal metinlerin anlatmaya çalıştığı var oluş mitlerinin ve mucizelerin nasıl gerçekleştiğine ve benzeri derin soruların cevaplarının fazlaca açık ve net bir şekilde gözümüzün önünde olup olmadığına karar verin.
Ama hepsinden önce okuyun.
Not: Kitapları belirli -bilinçli- bir sırada okumadım fakat sonradan fark ettim ki bir sonraki kitapla ilgili her seçimim, kusursuz bir şekilde bir öncekini tamamlıyor. Size tavsiyem; sıralı okumanız değil, ilginizi çekenlerin hakkında okumanız ve merakınızın sizi götürdüğü yere kadar ilerlemeniz. Fakat sıralı okursanız, aşağıdaki sıralama çok daha aydınlatıcı olabilir. En azından benim için öyle oldu.
Not II: Bu derlemeyi yazmak dokuz yılıma mal oldu. Bu yazı, son dokuz yılda okuduğum kitaplar değil, dokuz yıl içinde okuduğum kitaplardan bazılarıdır. Listedeki son iki kitap ise bu derlemeyi yazmama neden olan ve kütüphaneme döndüğümde bu derlemeyi yazmama neden olmuş, seçtiğim on kitap içindir. Şimdiden yazının uzunluğu için okuyucudan af dilerim. Takdir edersiniz ki, bu uzun macerayı değerinden kaybetmeyecek derecede ancak bu kadar kısaltabilmek mümkün.
Beynin Evrimi ve Tanrıların Ortaya Çıkışı / Edwin Fuller Torrey
Aslında tüm macera bu kitapla başladı. Sadece beynimizin evrimi değil, düşünce sistemimizin bize getirdikleri ile tüm yaşamımızın ne derece evrildiği ve bu evrimin sonuçlarının bilimsel karşılığının ne olduğu anlatılıyor. “En güçlü insan ruhlarını tanrıların en az güçlü olanından ayıran çizgi, alacakaranlık ile şafak arasındaki çizgi gibidir, hemen fark edilmez.” der ve “Makedonyalı Yunan filozofu Euhemerus ‘Tanrılar başlangıçta insan yöneticilerdi, zamanla kendi cemaatleri tarafından gittikçe kutsallaştırıldılar’ demiştir.” ile sizi bambaşka bir yere götürüyor.
Boston Üniversitesinden, Evrimsel Nörodavranış Laboratvuvarı Müdürü Patrick McNamara; ‘Dinlerin nereden geldiği konusuna ışık tutan mükemmel bir metin.’ olduğunu kitabın arka kapağında belirtmiştir.
Benim maceram bu kitapla başladı. Tanrılar derken belli ki bir gruptan bahsediliyor. Bu grup kimlerden oluşuyor? Neden buradalar? Ve buraya nasıl geldiler?
Ama önce biz…
Sapiens / Yuval Noah Hariri
Tarım devriminin, bir devrim mi yoksa sonradan hem gezegen hem de insanlık açısından yıkıcı sonuçları olan trajik bir değişimin başlangıcı mı olduğunu sorguluyor. Ben Tarım Devrimine hiç bu açıdan yaklaşmamıştım. Aynı zamanda yerelleşmenin beynimizin gelişimi ile ilgisi, sonuçları ve neredeyse günümüze varan çarpıcı derecede “yıkıcılığı” anlatılıyor. “Atalarımızın doğayla uyum içinde yaşadığını iddia eden doğaseverlere inanmayın. Sanayi Devrimi’nden çok önce, Homo sapiens en çok bitki ve hayvan çeşidini ortadan kaldıran tür olma rekorunu elinde tutuyordu. Biyoloji tarihindeki en ölümcül tür olmak gibi şaibeli bir özelliğimiz var.”
Peki ne oldu da bir anda Tarım Devrimi ortaya çıktı? Kitap aslında bu soruyu ıskalıyor gibi gözükmesine karşın, sürprizini bir sonraki aşamaya taşıyor. “Bir maymunun ölümünden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak onun elindeki muzu vermeye ikna edemezsiniz.”
O halde nasıl ikna olduk veya ikna olduk mu?
Homo Deus / Yuval Noah Hariri
Düşünüyorum öyleyse varım’a bir de bu açıdan bakın;
“…Bunlar akıl almayacak kadar karmaşık görünebilir ama ilginçtir ki bu fikri test etmenin çok kolay bir yolu vardır. Bir daha aklınıza bir fikir geldiğinde bir anlığına durup kendinize sorun, “Neden özellikle bunu düşündüm? Bir dakika önce bunu düşünmem gerektiğini düşündüm ve bu düşünce süreci sonra mı başladı? Yoksa bu fikir nereden geldiği belli olmadan kendiliğinden mi doğdu? Düşüncelerimin ve arzularımın efendisi bensem önümdeki bir dakika boyunca hiçbir şey düşünmemeyi başarabilir miyim?” Deneyip neler olacağına bakın bakalım.”
“Homo Sapiens üzerinde yapılan deneyler, tıpkı fareler gibi insanların da yönlendirilebildiğini ve insan beynindeki doğru noktaların uyarılmasıyla, aşk, öfke, korku ya da depresyon gibi karmaşık duyguların yaratılabileceği ya da ortadan kaldırılabileceğini gösteriyor.”
Tahmin edersiniz ki, sadece yukarıdaki sorunun cevabı değil, çok çok çok fazlasını rahatlıkla bu kitapta bulabilirsiniz.
Bu aşamadan sonra daha da derinlere dalıyoruz.
Varoluş Oyunu 1, Evrensel İşleyiş ve Ruhların Hasadı / Can Arif
“Gerçek karanlıkta ve sessizlikte bulunur ve çoğumuz için ay ışığında el yordamıyla ilerlemek sanki kaderimizdir.”
“Kaynağı kaynak olarak, görünüşü de görünüş olarak ve kendini yalnızca kaynak olarak görmek, kendini bilmektir.”
Bu kitap, neden derinleşmek gerektiği, evrenin işleyişi hakkında dikkat çekici varsayımı, evrende ne olup bittiği ve bizim burada ne yaptığımız hakkında fikir sahibi olmaya veya daha başka soruların aklınızda oluşmasına olanak tanıyor. Kitabın güzel tarafı, sorduğu sorular hakkında ortaya başka bir soru -ve daha büyük bir soru- çıkıyor. Kitap bir cevap peşinde değil, bir fikir peşinde.
Okuyunca bu fikri net bir şekilde anlıyorsunuz. Kendini Bil’in derinliğini farklı bir açıdan size verdiği gibi, kaybolmayacağınız kadar sade bir anlatımı da sunuyor.
Peki, sen kimsin?
Kozmik Oyun, İnsan Şuurunun Sınırlarına Yolculuk / Stanislav Grof
“Katı nesneler gibi görünen şey aslında boş olan titreşimlerin bir oyunudur.”
Bu araştırmada Stanislav Grof, kökenlerimizi anlama konusunun evrenden ve işleyişinden bağımsız anlaşılamayacağının önemli bir göstergesini sunuyor; işleyiş ve Şuur. Bu konuyu gayet anlaşılabilir şekilde katman katman anlatıyor ve sonrası için de kitabın içinde çok kritik bir noktaya işaret ediyor:
“Yapabileceğimiz en iyi şey varoluş ve kendi doğamız hakkında geçmişte yanlış bilgilendiğimiz için otantik bir yaşam sürmemiş olduğumuz gerçeğine uyanmaktır.”
Kitabın sonuna doğru Hint Upanişad’ların işaret ettiği ve size başka soruları doğuracak olan noktaya doğru sürükleyici bir gidiş hattı bulunmakta. Bu önemli hat tabii ki “Ben kimim?” veya “Kendini bil.” gibi çok derin bir felsefenin kadim açıklamasının ardından geliyor. Yani aslında bu sorulara gizemli tarihimizin verdiği cevabı, Upanişad’lardan okuyarak varıyorsunuz.
Ay’ı Kimler Yaptı / Christopher Knight-Alan Butler
“Biz Dünyalıların Ay adını verdiği bu devasa uzay gemisi, bir mühendis gözüyle çok sağlam olarak inşa edilmiştir. Ve belli ki bizim gezegenimizden çok önce imal edilmiştir.”
Açık konuşmam gerekirse, bu kitaptan sonra öğrendiklerimi, bana “deli herhalde” demesinler diye hiç kimse ile paylaşamadım. Şimdi bunun tüm konumuz ile ne alakası olduğunu açıklamama lütfen izin verin.
Tasavvufta sır; Ay’dır. Bu kitapta sırrın Ay mı yoksa Ay ile ilgili mi olduğu ayrımı netlik kazanıyor. Neden sır olması gerektiği de gene bu kitapta. Tekrar belirtmek isterim, bu kitabın tasavvufi bir yönü yok. Fakat araştırmaları sonucu ortaya çıkan bulgular, tasavvuftaki sırrı ortadan kaldırmakta.
Bu konuda daha derinleşmek istememe rağmen daha derin bir kaynak bulamadım. Nedense…?
Okuyun ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
İsmail (Bir Zihin ve Ruh Macerası) / Daniel Quinn
“İnsan iyi ve kötünün arasındaki farkı öğrenene dek masumdu. Bu bilgiyi öğrendiği an, mahvolmuş bir canlı haline geldi.”
Bu bilgiyi nasıl öğrendi? Ona birileri mi öğretti? -Hatırlayınız yaratılış efsanelerinde Havva’ya Bilgi Ağacı meyvesinden almamasını söyleyen yılandan -yani Serpentin- hangi bilgiyi öğrenmiş olması onun mahvolmasına neden oldu? Öğrendiği şey ne idi?
Bu kitap aslında bir Roman. Daniel Quinn’in Ustalıkla yazdığı ve kurguladığı, tüm listedeki en okunması gereken kitap haline dönüştürdüğü olağanüstü bir eser. Çok fazla detay vermeyeceğim.
“İnsan” hakkında yazılmış ve en çarpıcı tespitleri içinde barındıran kitap buydu.
Bu kitap, beni yazarın bir sonraki kitabına yönlendirmiş oldu.
Medeniyetin Ötesi (İnsanlığın Yeni Büyük Macerası) / Daniel Quinn
“Dünyadaki en önemli varlıklar olduğumuzu, dünyanın patronları ve kodamanları olduğumuzu düşünmemize rağmen, aslında sadece genlerimiz ölümsüzlüğe doğru yol alırken bir kereliğine kullanılıp elden çıkarılan makineleriz.”
Bu noktada Daniel Quinn’in neredeyse birebir Yuval Noah Hariri fikirlerinin kesiştiği, fakat farklı açılardan her iki söylemin kontrolünün ve çarpıcı sonuçlarının teyidini almış oluyorsunuz. Okumaya gerek var mı? İsmail kadar değil. Fakat bir sonraki adım için fikir tazelemek iyi geliyor. Kadim ırklar tarafından verilen mesajlar, yok oluşlar ve ani ortaya çıkışların, yarın ile ilgili tercihlerimizle ne kadar ilgili olduğunu anlamak önemli.
Kitapta; Minotor -yarı insan yarı boğa- kavramına yer verilmekte. O kadar ustaca bir nokta atışı ki. Bir sonraki kitapta, Boğa’nın hangi Tanrıyı sembolize ettiği, insan ile neden ilişkilendiği, Sümer tabletlerinde ve mühürlerinde neden boynuz figürüne ayrıca önem verildiğinin ipucu, Minotor olarak burada karşımıza çıkıyor. Ve okuldan hatırlayacağımız bir bilgi olarak; dünyanın bir öküzün boynuzlarında olduğunu düşünen ilk insanların bizlere vermek istediği mesajı anlamayarak ne derece büyük vakit kaybettiğimizi de rahatlıkla görebileceğiz. Tabii ki Dünya öküzün boynuzları arasında değildi…fakat bir bakıma öyledi de. Öncelikle o öküz değil boğaydı. Ve boğa, yunan mitolojisinde Poseidon, Hint Mitolojisinde Nandi -Tanrı Şiva’nın üzerine bindiği- olarak karşımıza çıkmaktadır. Aztekler ve Mayalar için ayrı bir önemi vardır.
12.Gezegen / Zecharia Sitchin
“Yüz binlerce, hatta milyonlarca yıllık, acı verecek derecede yavaş seyreden insanın gelişiminden sonra her şeyi böylesine birdenbire ve tamamen değiştiren ve bir-iki-ü. dokunuşta, yani M.Ö. 11.000, 7.400 ve 3.800’ler civarında, ilkel göçebe avcıları ve yiyecek toplayıcılarını, çiftçilere ve çömlekçilere, derken şehir kurucularına, mühendislere, matematikçilere, gökbilimcilere, metalürjistlere, tüccarlara, müzisyenlere, yargıçlara, doktorlara, yazarlara, kütüphanecilere, rahiplere dönüştürüveren şey neydi?”
Bu kitapla tüm taşların yerine oturmasına çok az kalmıştı. Dile kolay 30 yıllık araştırma. Fakat bir kitap için 30 yıl harcamak, ister istemez yazarın yorumlarının da bilimsel yorumlara karışmasına ve dolayısıyla tartışmaların fazla olmasına neden oluyor. Eğer siz yukarıdaki sıralamayı takip ederseniz; bu tartışmaların neden açıldığını az çok anlayabiliyorsunuz. MÖ 20.000 gibi iddialı bir kapsama alanınız varsa ve buna 30 yıldan beri kafa yoruyorsanız, kadim geçmişler hakkında ulaşılması zor kaynakları yorumlama imkanına ulaştıysanız… kartları yeniden karma ihtiyacını duyuyorsunuz. Yazar da tam olarak bunu yapmış.
Bununla beraber, Nefilimler, 12.Gezegen, Marduk, Anu, Enki, Enlil, Nihursag’ın kimler olduğu hakkında da bilgi/fikir sahibi oluyorsunuz. Bu kavramlara çok yabancı biri olarak tonlarca yan kaynaktan bahsettiği “tanrılar” hakkında okumam oldu hepsi de beni ayrı bir şaşkınlık havuzuna iletti. Dedim ya; hiçbir şey bize anlatıldığı gibi değil. Sümerler’in Ay’a bakışı hakkında da ilginç bilgiler var. Hatırlayınız madde 6. ve her 3600 yılda Dünyada neler olup bittiği hatta Dünya öncesi yörüngedeki gezegeni de varsayım olarak ilk defa burada okuyabilirsiniz. Ben şimdilik bu kadarını söyleyeyim çünkü bundan da derini aşağıda. Hem de Atatürk’ün tavsiyesi ile Türkçeye çevrilmiş olan…
Kayıp Kıta Mu / James Churchward
“İnsan özel bir yaratımdı ve doğanın eseri değildi. Bedensel olarak tamamen gelişmiş halde geldi, fakat eğitime ve zihinsel gelişime ihtiyacı vardı. İnsan doğanın eseri değil, suretini taşıdığı “Sonsuz Varlık”ın özel bir eylemidir.”
James Churchward, Atlantis uygarlığının da önünde, insanın kökenleri hakkında öyle bir araştırma sunuyor ki, tüm bilinciniz bunca okumadan sonra ağır ağır tüm kapıları ardına kadar açıyor. Burada hem araştırmaların sağlamlığının, sıradan kişilerin ulaşamayacağı kaynakların tercümelerinin -yorumlarının değil, tercümelerinin- bulguların birden fazla coğrafya üzerinde doğruluğunu teyit etmiş olmanın, teyit edilmiş bilgilerin kutsal metinlerle doğrulanmasının değerini size anlatamam.
Bu kitabı okuduğumda, kökenlerimiz ile ilgili yolculuğumun doyurucu bir sonuna geldiğimi hissettim. Mu Medeniyeti ile ilgili diğer kitaplarını okumayacağım ama eğer isterseniz devamı da var. Fakat bence son nokta Kayıp Kıta Mu. Bu kitabın taşıdığı değeri verebilmeniz için muhakkak, Sümerler, Hint-Avrupa Efsaneleri ve Mısır hakkında etraflı bir bilgi gerekiyor. O zaman kitabın gerçek derinliğini daha iyi anlayabiliyorsunuz.
Kutsal metinler, tarihin değişik veçhelerinde bize aynı mesajı veriyor. Bunun farklı dilde olması, farklı yapıda olması, farklı anlatımlarla gerçekleşmesi bir şeyi değiştirmiyor. Biz kimiz? Nereden geliyoruz? Kökenlerimiz hakkında bize anlatılanlar ile yetinmemizi isteyen bir ideoloji mi var? Neden her kadim uygarlıkta bir sonraki nesillere iletilmek istenen önemli mesaj Kendini Bil? Tüm kutsal metinlerde yer edinmiş olan tufan -Nuh Tufanı- bu kadar vurgulanmakta, acaba bir tane mi yoksa bir kaç tane mi tufan yaşandı. Yoksa bu bir döngü müydü?… acaba buradan bir ders mi çıkarmalıyız ve bu ders ilk bakışta anlaşılandan çok mu karışık? Bizim kainatla bağlantımızın zaten organik bir şekilde gerçekleştiğini söyleyen kaynakların, yazıdan önce ortaya çıkmış olması ne anlama geliyor? Bu bağlantıyı yazı ile hangi medeniyetler işaret etmiş ve ne demişler? Ve daha bir çok anlam kazanan soru…
Gördüm ki; en değerli mesaj bize tek bir kelime ile çoktan iletilmiş ve -halen görüyorum ki kıymetini anlamakta zorluk çekiyoruz!
OKU!
Herkese iyi yolculular, iyi keşifler dilerim. Bu konu hakkındaki kendiminkini tamamlamış olmak (şimdilik yeterli olduğunu düşünmek) ve bunu sizinle paylaşmak zevkti.
Arda ÖS
Profesyonel Koç / Eğitmen