20. yüzyılın en büyük filozoflarından biri kabul edilen Emil Cioran, 1911 ile 1995 yılları arasında yaşadı.
Raşinari, Romanya doğumlu filozof, deneme yazarı ve retorik sentezcisi Cioran, yaşamının büyük bir bölümünü Fransa’da geçirmesine rağmen Fransa vatandaşlığını kabul etmedi.
‘Hiçbir kriterin olmadığı bir dünyada yaşamak isterdim… Hiçbir prensibin ve formun olmadığı bir dünya! Bir dünya ki, belirsizlikler diyarı; çünkü bizim şu ana dek yaşadıklarımız tamamen formlara, kriterlere bağlı o kadar yavan.’
1932 yılından itibaren çeşitli dergilerde yazıları yayımlanan Cioran, Bükreş Üniversitesi’nde Felsefe ve Berlin’de iki yıllık formasyon eğitimi almıştır.
Üniversite yıllarında Immanuel Kant, Friedrich Nietzsche ve Arthur Schopenhauer’in yanı sıra Georg Simmel, Ludwig Klages, Martin Heidegger ve Lev Shestov okumuştur. Bu düşünürlerin etkisiyle, yaşamın rastlantılardan ibaret olduğunu savunan düşünce sistemine yönelmiştir.
Lisans öğreniminde okuyan Emil Cioran, bu üç filozofla ilgili çalışmalar da yaptı. Lisans tezi ise, Henri Bergson üzerineydi. Ancak 1930’lu yılların sonunda, yaşamın trajik yönünü bilmediğini iddia ettiği Bergson’dan uzaklaşmıştır.
‘Delilik belki de artık iyileşmeyen bir acıdır.’
Cioran, 1934 yılında Romanya’da yayımlanan ilk kitabı Ümitsizliğin Doruklarında’nın, daha sonra yazdığı tüm metinlerin başlangıç noktasını ve özünü barındırdığını ifade etmiştir.
1937 yılında, tartışmalı kitabı Gözyaşları ve Azizler Üzerine isimli kitabı yine Romanya’da yayımlanmıştır. Aynı yıl Cioran, aldığı bir bursla Paris’e gitmiş ve bir daha Romanya’ya dönmemiştir.
‘Başkalarının omuzlarını basarak yükselen bir insan, aşağıdakilerden daha az özgürdür: yeteneklerine ve ihtiraslarına perçinlenmiş, yetilerinin esiri olmuştur; masraflarını başkalarından çıkarır, selameti pahasına onlara değer verir. Biri ya da bir şey olma mecburiyetindeki kimse özgür olmamıştır.’
İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar Eiserne Garde, Hitler ve anti-semitizmin takipçisi olan Cioran, Berlin’de eğitim aldığı dönemde Nazi rejimine sempati duyduğunu çok defa ifade etmiştir. Ayrıca Hitler’le ilgili olarak, ‘bugün politikayla alakası olmaksızın bende Hitler’den daha çok sempati ve hayranlık uyandıran başka bir kişi yoktur’ demiştir.
Ayrıca filozof, Demir Perde’de aktif bir üye olmasa da grubun sempatizanlarından biri olmuştur.
‘Başkasına kıymamak için her birimiz kendimize mutsuzluğu seçeriz. Mutsuz olmak, mutsuz etmekten bin kat daha iyidir.’
1945 yılında kadar yazılarını Rumence yazan Cioran, bu yıldan itibaren Fransızca yazmaya başlamıştır.
Toplulukları dilin bir araya getirdiğini ve bir arada tuttuğunu savunan filozof, kendi isteğiyle Fransızca yazmaya başlamış olsa da bu süreçten itibaren kendisini manevi bir sürgün olarak nitelendirmiştir.
Bunun yanı sıra Emil Cioran olan ismine, Michel ismini de bu yıllarda eklemiştir.
‘Bir ülke üzerinde değil, bir dil üzerinde yaşıyoruz. Bir yurt bundan başka bir şey değildir.’
Kraliyet Akademisi tarafından genç yazarlara verilen ödül, Cioran’ın ilk ödülü olmasının yanı sıra kabul ettiği tek ödüldür.
Bu ödülden sonra, 1957 yılında Sainte-Beuve Deneme ve 1977 yılında Niemier Ödüllerini kazanmış, ancak ikisini de geri çevirmiştir.
‘Sıkıntı anında tüm evren hiçliğin damgasını yiyor ve hiçbir şey bizi ilgilendirmiyor. Sıkıntı bir baş dönmesidir. Ama sakin ve yeknesak bir baş dönmesi.’
Cioran, dünyanın günlük işleyişi, mutluluklar ve acılarla ilgili alışılmışın dışındaki bir yaklaşıma sahiptir.
Yaşamı ve yaşama dair her şeyi irdeleyen, büyük bir karamsarlıkla değerlendiren Cioran, eserlerinde hayatın anlamsızlığı, çaresizlik, ölüm, şüphe, ümitsizlik ve yalnızlık temalarının üzerinde durmuştur.
‘Toplum bize şeyleri nasıl kavrayacağımızı öğretir, buna karşılık varlığımızın sanatı çözümlemeyi; zira vakıf olunmamış bir müşahedede ne özgürlük ne de gerçek hayat vardır.’
Uykusuzluk Cioran’ın yaşamında büyük bir etkiye sahipti. Yazılarını gece yazan ve geceleri düşünen Cioran’ın denemelerinde intihar olgusu da büyük bir yer kaplamaktadır.
‘Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil, insanlar arasında acı çekendir.’
Sistematik ve tamamlanmış düşünce sistemlerini değil, olgunlaşmamış ve parçalı bir düşünce sistemini benimsemiştir. Bu düşünce yöntemininse, en net şekilde aforizmalarla ortaya konulabileceğini belirtmiştir.
‘Parçalar halindeki bir düşünce, tecrübenizin tüm yönlerini yansıtır; sistemli bir düşünce ise sadece veçheyi yansıtır, denetlenen veçheyi ve bundan dolayı yoksullaştırılan veçheyi.’
Emil Cioran’ın Türkçeye Çevrilen Kitapları
- Burukluk, 1993
- Doğmuş Olmanın Sakıncası, 1998
- Tarih ve Ütopya, 1999
- Çürümenin Kitabı, 2000
- Varolma Eğilimi, 2002
- Ezeli Mağlup, 2007
‘Olduğumuz ve olmuş olduğumuz şeyi artık olamayız.’