11 Nisan 2024

Mustafa Kemal Atatürk Döneminde Türk Sineması

Nazan Avcı

~13dk

Kısaca Sinemanın Gelişimi

Bulunuşu 1895 yılı olarak belirtilen sinema sanatı, Sanayi Devrimi’nin en göz alıcı ürünlerinden biri ve Yedinci Sanat olarak nitelenmiş, 20. yüzyılın eşiğinde insanlığın iletişimine yepyeni boyutlar getirmiştir.

Başlangıç yıllarında hareketli görüntülerin büyüsü olarak algılanan ve daha çok bir eğlence aracı olarak yorumlanan sinema, çok kısa bir zaman içinde yeni bir dil, yeni bir sanat ve güç kaynağı olduğunu ortaya koymuştur.

Sinema, doğumundan hemen sonra, İstanbul’daki seçkin mekânlara, ardından kahvehanelere, oradan da sadece özel olarak sinema salonlarına yayılarak yolculuğuna başlamıştır.

kamera

Dünya Sinemasının İlkleri – Bölüm I ve Bölüm II listelerimiz de ilginizi çekebilir.

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

Fuat Uzkınay’ın 14 Kasım 1914’te çektiği ileri sürülen “Ayastefanos Rus Abidesinin Yıkılışı” filmi Türk sinemasının başlangıcı kabul edilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sinema kurumu Merkez Ordu Sinema Dairesinin (MOSD) kuruluşunun ardından, ilk başkanı Sigmund Weinberg ve yardımcıları Cemil Filmer ve Mahzar Yalaz olmuştur.

1913 yılında kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyetinin Sinema Kolu Başkanlığına getirilen Kenan Erginsoy, 1916 yılından başlayarak ülkedeki toplumsal gelişmelerin haber niteliğindeki belge filmlerini çekmeye girişmiştir. Bu sürecin Atatürk dönemi ile doğrudan bağlantıları vardır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’ne göre, MOSD ile Müdafaa-i Milliye Cemiyetinin elinde bulunan araç gereçlerin düşmana devredilmesi gerekmiştir. Bu duruma bir çözüm yolu olarak bu kurumların elinde bulunan araç ve gereçler, Malûlin-i Guzat-ı Askeriye Muavenet Heyeti’ne (Malül Gaziler Cemiyeti, 1919) devredilmiştir.

Fuat Uzkınay
Fuat Uzkınay

Cumhuriyet Döneminin İlk Filmleri

Malül Gaziler Cemiyeti, ilk olarak “Mürebbiye” (1919) adlı bir filmin çekimine girişmişti. Filmin yönetmeni Ahmet Fehim Efendi, görüntü yönetmeni ise Fuat Uzkınay’dı. Bu film çekilirken İzmir işgal edildi. Bunun üzerine filmin çekimine ara verilerek gelişen olaylar, İstanbul’da mitingler ve gösteriler belgelendi.

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluşunun ardından işgale uğramış vatan topraklarında birlik, dirlik ve düzen sarsılıyordu. Savaşın en yoğun günlerinde, TBMM Orduları bünyesinde, ‘Ordu Film Alma Dairesi (OFAD) kurumu oluşturuldu. Bu daire, Malül Gaziler Cemiyetine devredilen araç ve malzemeyi geri alarak, film çekme işini üstlenmiştir. İşgal güçlerinin geri çekilirken köy ve kasabalarda yaptıkları vahşeti görüntüleyen OFAD, bu filmleri kurgulayarak, 1922’de “İstiklâl” (İzmir Zaferi) adlı belgeseli yapmıştır. Aynı yıl kurulan ilk yerli film yapımevi Kemal Film, Kurtuluş Savaşı boyunca 47 haber filmi üretmiştir. 

Ahmet Fehim Efendi
Ahmet Fehim Efendi

Türk Sinemasında İlkler yazımız da ilginizi çekebilir.

Mustafa Kemal’in Sinemaya Bakışı

Dünya siyasi tarihindeki hiçbir önder, Atatürk’ün dile getirdiği aşağıdaki özdeyiş kadar özlü bir şekilde sinemayı ve sinemanın önemini ortaya koymamıştır. Zaten bu sözün kaynağının kendisini, her şeyden önce ‘Başöğretmen’ olarak tanımlaması çok anlamlıdır. 

‘Sinema öyle bir keşiftir ki, bir gün gelecek barutun, elektriğin ve kıtaların keşfinden çok, dünya medeniyetinin veçhesini değiştireceği görülecektir. Sinema, dünyanın en uzak köşelerinde oturan insanların birbirlerini sevmelerini, tanımalarını temin edecektir. Sinema, insanlar arasındaki görüş, düşünüş farklarını silecek, insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Sinemaya layık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz.’

Cumhuriyetin İlk Yılları

Cumhuriyetin ilk yılları Türk Devrimi’nin atılım yıllarıdır. Ulusal bir heyecanla, tarımdan sanayiye, eğitimden bilim ve kültüre kadar her alanda yeni fikir ve işlerin üretildiği, tartışıldığı, uygulamaya konulduğu bir dönem başlamıştır.

Sinemanın yeni toplumun kurulmasındaki gücünün herkes farkındadır. Bu alanda özellikle eğitici ve öğretici filmlerin halk eğitiminde kullanılması konusunda bitmeyen araştırmalar başlatılmıştır.

1926 yılında Sovyetler Birliği sinemacılarının ürettiği bazı eğitici, öğretici filmlerin alımına karar verilmiştir. Propaganda İçermeyen Filmlerin Değişimi Antlaşması çerçevesinde bu filmler ülke seyircisine sunulmuştur.

1928’de yeni Türk harflerinin kabul edilmesinin ardından Türkçe dışında ve Arap harfli Türkçe yazılı filmlerin gösterilmesi yasaklanmıştır. İşletmeciler “Harf İnkılabına hizmet etmenin ‘şerefli bir iş’ olduğunu belirterek okuma-yazma kampanyasına katılmışlardır.

A. Süreyya İlmen’in saptamasına göre, çok kısa süre içinde sinema filmlerindeki yeni harflerin ulaştığı kitle yarım milyonu geçerken Halk Mektepleri, okullar ve köy odalarındaki sayı çoktan aşılmıştır.

Türkiye, 1930 yılında Milletler Cemiyeti’ne bağlı olarak kurulan, ‘Beynelmilel Terbiyevi Sinema Enstitüsü’nün (Institut International du Cinematographe Educatif) etkin üyelerinden biri olarak sağladığı birtakım imkanlarla eğitici, bilimsel, öğretici filmlerin alışverişi yapılmıştır.

Sinema Vergilerinin Düzenlenişi

Atatürk 21 Ocak 1932 tarihinde, İstanbul’daki Opera Sineması’na gitti. Sinemada İngiliz yapımı ‘Çanakkale’ filmi gösteriliyordu. Binada yerler halılarla kaplıydı ve fraklı, beyaz eldivenli teşrifatçılar hizmet veriyordu. Atmosferden ve filmden etkilenen Atatürk, Opera Sineması sahibi Mehmet Rauf Sirman’dan sinema sektörünün Türkiye’deki durumu hakkında bilgi aldı. Ertesi gün, yüzde 33 olan sinema vergileri yüzde 10’a düşürüldü. İş Bankası’ndan alınan sermaye ile ülkenin belli başlı kentlerinde çağdaş işletilen sinemaların açılışında da onun harcı vardı.

Seyyar Terbiye Treni

Teknik ve yeterli personel eksikliği sebebiyle Cumhuriyet’in 10. yıl coşkusunu bir film hâline getirmesi için Sovyet Rusya’dan sinemacılar çağrılmış, bu çerçevede iki film yapılmıştır. Yine, 21 Nisan 1933 tarihinde Ankara’dan Samsun’a doğru bir tren kaldırılmıştır. “SEYYAR TERBİYE TRENİ” adı verilen trenin istasyonlar boyunca sergi, konferans ve filmler göstererek 1.002 km yol yapıp, sinemanın halk eğitimdeki yerinin önemini göstermesi çarpıcı bir durum oluşturmuştur. Bu trende, konferans verenler arasında ünlü eğitimci İsmail Hakkı Tonguç da bulunmuştur.

İsmail Hakkı Tonguç
İsmail Hakkı Tonguç

Zafer Yollarında

1933 yılında, sadece İstanbul’da, bir yıl içinde 3 milyon kişinin bilet satın alarak sinemaya gitmiş ve bu sayı 1938’de 10 milyona ulaşmıştır.

1934’te Uzkınay’ın ‘Zafer Yollarında’ filmini izleyen Atatürk, filmi yeterli görmemiş ve çalışmalara devam edilmesini istemiştir. Filmde kendisinin yer aldığı bölümlerde hareketli görüntünün olmamasından dolayı filmin tamamlanamadığını öğrenen Atatürk, tepkisini şöyle dile getirmiştir: 

“Ben hayattayım… Millî Mücadele’ye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem hâlihazırda mevcut olduğuna göre çağırdığınız anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırdım. Bu, millî bir vazifedir. Çünkü Türk gençliğine bu mücadelenin nasıl kazanıldığını canlı olarak ispat etmek, hatıra bırakmak, ancak bu filmle mümkün olacaktır.”

30’lu Yıllardan Sonrası

1935 Yılında Ankara-Bursa ve Trakya bölgelerinde gerek halkevlerinde gerekse köy odalarında filmli konferanslar verilmiş; toplumsal, bilimsel ve sağlık konularında filmler gösterilmiş ve binlerce kişi bu filmleri seyredip yararlanmıştır.

Filmlerin yüz adeti ABD kaynaklı olup, diğerleri Almanya’dan edinilmiştir. Temelde bir tiyatro sanatçısı olarak kendini tanımlayan Muhsin Ertuğrul, Atatürk dönemindeki sinemanın baş aktörü olarak nitelenmiştir.

Kameraman olarak Cezmi Ar’ın öne çıktığı filmlerin senaryolarını Nazım Hikmet Ran yazmıştır ve Ran, bu dönemde tanınmıştır.

10 Şubat 1937 tarihinde, ‘Öğretici ve Teknik Filmler Hakkında Kanun’, TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Muhsin Ertuğrul
Muhsin Ertuğrul

Oyuncu Olarak Atatürk

Atatürk’ün doğrudan ilgisi ve bizzat desteği sayesinde ilk kez Müslüman Türk kadınları, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan ‘Ateşten Gömlek’ (1923) ve ‘Ankara Postası’ (1928) filmlerinde rol almışlardır.

‘Bir Millet Uyanıyor’ (1932) filmi ise, Kurtuluş Savaşı’nın sayılı eserleri arasındadır. Kadınlar ilk kez kadın-erkek bir arada onun açtığı adımla, birlikte film seyretmeye başlamışlardır.

Bir gün, 1930’lar, Yönetmen Cezmi Ar, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Cezmi Ar, Mustafa Kemal’e, tabii şöyle dur, böyle dur, diyemiyor ama diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk, “Gel Cezmi gel, burada başkomutan sensin. Ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın.” diyor. Cezmi Ar hayatının son günlerinde; “Ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım.” diyecektir.

Bir başka gün, 1937 yılının Ankara’sında, Çankaya Köşkü’nde Atatürk, yönetmen Münir Hayri Egeli ile bir film senaryosu üzerine konuşmaktadırlar. Senaryoyu Atatürk yazmış, adını da koymuştur. Filmin adı, “Ben Bir İnkilap Çocuğuyum” olacaktır. Filmi Münir Hayri Egeli çekecek, Atatürk de oynayacaktır. Ama artık ömrünün son yıllarıdır ve bu tasarısı gerçekleşemeyecektir…

Cezmi Ar
Cezmi Ar
Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Nazan Avcı

Nazan Avcı

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.