Popüler kültür, bir eğlence aracı olmasının yanı sıra alışkanlıklarımızı, dilimizi ve düşünce biçimimizi dönüştürebilen güçlü bir yapı. Dizi ve filmlerden müziklere ve sosyal medya trendlerine kadar birçok unsur, çoğu zaman biz farkında bile olmadan gündelik davranışlarımızı etkileyebiliyor.
Biz de kendimizi ve davranışlarımızı daha iyi anlayabilmek için popüler kültürle şekillenen bazı alışkanlıklarımızı listeledik.

Selfie Kültürü & Filtreler
Telefon kameralarının gelişmesiyle birlikte, Türkçede ‘özçekim’ olarak isimlendirdiğimiz, selfie kültürü de hayatımıza girdi. Ancak selfie kültürünün küresel bir alışkanlığa dönüşmesinde, teknolojik gelişmelerden daha çok sosyal medyanın rolü oldu. Instagram, Snapchat ve TikTok gibi platformlar, kullanıcıları kendilerini göstermeye teşvik ederken görüntülerini düzenleyebilecekleri seçenekler de sundu.
Selfie kültürü, sadece bireyin kendini gösterme biçimini değil, estetik algısını da değiştirdi. Yapay olarak güzelleştirilmiş yüzler ve bedenler, gerçekçi olmayan güzellik standartlarını beslerken birçok uzman, bu durumun özellikle ergenler arasında beden algısını olumsuz etkilendiğiyle ilgili açıklamalar yapmaya devam ediyor.
Snapchat Dismorfisi
Bireylerin sosyal medya filtrelerinde gördükleri versiyonlarına benzemek için estetik operasyon geçirme arzusu olarak tanımlanan ‘Snapchat dismorfisi’ ve buna benzer bazı terimlerin tıbbi literatürde yer almaya başlaması ise, hem selfie kültürünün hem de filtre kullanımının yalnızca bir fotoğraf çekme alışkanlığı olmadığını bize gösteriyor.
Ayrıca 2013 yılında Oxford Sözlüğü tarafından “selfie”nin yılın kelimesi seçilmesi, bu akımın geçici bir trend olmadığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.


Binge-Watching
Geçmişte takip ettiğimiz dizilerin yeni bölümlerini izlemek için belirli bir günü ve saati beklememiz gerekiyordu. Ancak Netflix’in 2013 yılında House of Cards dizisinin tüm sezonunu aynı anda yayınlamasıyla birlikte bu durum tamamen değişti. Artık diziler bir günde tüketiliyor, buna da “binge-watching” yani, art arda bölüm izleme deniyor.
Psychology Today gibi kaynaklara göre bu alışkanlık, dopamin salgısını arttırarak kısa vadeli haz sağlıyor, ancak uzun vadede uyku bozuklukları ve dikkat dağınıklığına yol açabiliyor.
Özellikle pandemi döneminde bu alışkanlığın zirve yapması ile dijital içerik platformları günlük yaşantımızın ayrılmaz parçası haline gelmesi, popüler kültürün yalnızca eğlence anlayışımızı değil, zaman yönetimimizi de şekillendirdiğini gösteriyor.


Coffee to Go
Kahveyi dışarıdan almak, özellikle ABD yapımı diziler ve filmler sayesinde, artık bir ihtiyaçtan çok bir imaj göstergesi haline geldi ve küreselleşti.
Friends dizisindeki Central Perk’te geçirilen saatler veya The Devil Wears Prada filminde sabah Starbucks bardağıyla koşuşturan karakterler, kahveyi bir yaşam tarzı simgesine dönüştürdü.
Bugün, elinde kahve bardağıyla dolaşmak yalnızca kafein ihtiyacını karşılamak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda modern, yoğun ve şehirli bir kimliği dışa vuruyor. Türkiye’de de üçüncü nesil kahvecilerin yükselişiyle birlikte bu alışkanlık hızla yayıldı.
İnsanların kahvelerini yalnızca içmeyip aynı zamanda fotoğraflarını çekip paylaşması ise, popüler kültür aracılığıyla sıradan bir içeceği sembolik bir statü öğesine dönüştürdüğümüzü gösteriyor.


Yemek Tercihleri
Dizilerin yalnızca birer eğlence aracı olmadığını, mutfak alışkanlıklarımızı da dönüştürdüğünü söyleyebiliriz. Stranger Things’te Eleven karakterinin waffle sevgisinin bu ürünü trend haline getirmesi, Squid Game ile birlikte Dalgona şeker aramalarının Google’da en çok arananlar arasında girmesi ve Kore dizilerinin popülerleşmesiyle birlikte ramen, kimchi ve tteokbokki gibi yemekler dünya çapında daha yoğun olarak tüketilmesi, bu durumun en belirgin örnekleri arasında gösterilebilir.


Viral Terimler
İnternette dolaşan terimler, artık günlük konuşma dilimizin bir parçası. “Cringe”, “vibe”, “based” ve “slay” gibi İngilizce kelimeler Türkçeye doğrudan geçerek yeni bir sosyal dil oluşturdu.
Bu dilin özellikle gençler arasında kimlik göstergesi olarak kullanılmasının yanı sıra bir terimi “doğru zamanda” kullanmak, bir grubun parçası olmanın anahtarı haline gelebiliyor. Sosyal medya ve diziler sayesinde yayılan bu kelimelerin sadece birer iletişim aracı değil, aynı zamanda sosyal aidiyet göstergesi olduğu da düşünülebilir.


Unboxing
Ürün kutusu açmak bir içerik türüne dönüştü. YouTube’da milyonlarca izlenen unboxing videoları, alışverişi yalnızca satın alma eylemi olmaktan çıkarıp bir deneyime dönüştürdü.
Artık tüketiciler aldığı ürünü paketinden çıkarırken yaşadığı heyecanı başkalarıyla paylaşmak istiyor. Markalarsa, bu durumu pazarlama fırsatına çeviriyor ve gösterişli kutular, özel ambalajlar ve “ilk izlenim” deneyimini öne çıkartıyorlar.


TikTok ile Şekillenen Müzik Kültürü
Artık bir şarkının TikTok’ta popüler olması, listelere girmesi için yeterli görülüyor. 2020’de Fleetwood Mac’in 1977 tarihli Dreams şarkısı, TikTok sayesinde tekrar listelere girmeyi başardı. Bu yüzden birçok sanatçı şarkısını TikTok’ta viral olacak şekilde kurgulamaya; kısa, ritmik ve dans edilebilir bölümleri ön plana çıkartmaya çalışıyor.


Spor Takibi
Spor izlemek artık sadece maç izlemek değil, bir hikayenin parçası olmak anlamına geliyor. Netflix’in Drive to Survive belgeseli, Formula 1’i küresel ölçekte yeniden popülerleştirirken Premier League kulüplerinin sosyal medya stratejileri, milyonları kendilerine çekiyor.
Artık bir spor kulübüne destek vermek, onun formasını giymek ve sosyal medyada paylaşmakla eşdeğer. Özellikle genç izleyiciler, bu tür içeriklerle takımlara bağlanıyor. Böylece spor, popüler kültür sayesinde bir taraftarlık değil, stil ifadesi haline geliyor.


Podcast Dinleme Alışkanlığı
Podcast’ler, yürüyüş yaparken, yemek pişirirken ya da trafikte zaman geçirirken en çok tercih edilen içerik formatlarından biri haline geldi. Bu alışkanlığın, özellikle bilgiye hızlı ve kolay ulaşma ihtiyacından doğduğu düşünülebilir.
Popüler içerik üreticileri, artık video yerine podcast üretmeyi tercih ediyorlar. Kullanıcıyı aktif olmaya zorlamayan ve pasif şekilde bilgi edinmeyi mümkün kılan bu format, popüler kültürün öğrenme alışkanlıklarımızı da dönüştürdüğünü gösteriyor.


Duyguları Emoji’lerle İfade Etmek
Yazı diliyle duyguları tam olarak aktaramamanın dijital çağın en büyük iletişim sorunlarından biri olduğu tartışılırken emojiler bu açığı kapattı.
Bir mesajın sonuna eklenen “😅” ya da “🥲” gibi bir emoji, cümlenin tonunu belirliyor. Özellikle sosyal medya iletişiminde emojiler, yazıdan daha çok şey anlatabiliyor. Unicode Konsorsiyumu tarafından her yıl yüzlerce yeni emoji onaylanıyor. Dilin dönüşümünde artık sembollerin de sözler kadar etkili olduğu görülüyor.

Kapak Fotoğrafı: Photo by Alexander Shatov on Unsplash