8 Ocak 2023

Balkanların Maksim Gorki’si: Panait Istrati’nin Kira Kiralina Romanı Üzerine Kısa Bir İnceleme

Mehmet Emre

~6dk

“Kira da başka türlü göz kamaştırırdı. Daha on dördünde bedeni alabildiğine gelişmişti, gören on altısında sanıyordu. Hafif düşük ufacık burnu, çıkık çenesi, sevi tanrısının neredeyse karşılıklı iki ben kondurduğu gamzeleriyle anasının gözü, hoppa bir kızdı; şeytanlıkları, alayları, dalgalarıyla hem hayranlarını hem beni tedirgin ediyordu.”


“1921 yılı Ocak ayının ilk günlerinde, Nice Hastanesi’nden gelen bir mektup verildi bana. Gırtlağını kesen zavallı birinin üzerinde bulunmuştu. Yarası yüzünden yaşama umudu pek azdı. Okudum ve bir dahinin çırpınışlarıyla karşı karşıya olduğumu anladım, çok duygulandım. Ovada esen yakıcı bir rüzgârdı. Balkan ülkelerinin yepyeni bir Gorki’sinden iç dökmeydi bu. Onu kurtarmayı başardılar. Kendisini tanımak istedim. Mektuplaştık ve dost olduk. Adı Istrati’ydi.”

İkinci madde de geçen bu satırlar, Panait Istrati’yi” Balkanların Gorki’si” olarak tanımlayan Fransız edebiyatının önde gelen Nobel ödüllü yazarı Romain Rolland’ın Kira Kiralina romanı için kaleme aldığı önsözden alınmıştır.

Doğu’yu toz pembe bir masal halinde değil, geleneksel devlet, aile, cinsiyet bağlarının dışındaki insanların bitimsiz dayanak arayışlarından kesitler sunan Istrati’nin ilk romanı olan Kira Kiralina, 1924 yılında Yaşar Nabi Nayır tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

Panait Istrati Kira Kiralina

Adrien Zograffi adlı kahramanın serüvenini anlatan serinin ilk kitabı Kira Kiralina’da yazar, doğduğu şehir İbrail (Brăila)’den sıcak doğu kentlerine uzanan geniş bir coğrafyanın insanlarını yaşanmışlıklarıyla birlikte portreler halinde kurgusal ve çekici bir hikâye diliyle betimlemelerle aktarıyor. Üç bölümden oluşan kitapta, Adrien’in ağzından anlatılanlarla okuyucu masalsı bir dünya içerisinde yolculuğa çıkıyor.

Roman, Stavro’nun sıra dışı hayatı ve Adrien’le karşılaşmasıyla başlıyor.

“Gezgin satıcılık yapan – daha doğrusu panayırlarda sattığı berbat şeyden ötürü “limonatacı” diye çağrılan – Stavro, Adrien’in anasının ikinci dereceden yeğeniydi ve bir zamanlar kenar mahallelerin en tanınmış bıçkınlarındandı; aradan geçen otuz yıldan ve delidolu mizacının başına açtığı utanç verici bir olaydan ötürü şimdi artık eski ünü kalmamış, giderek küçümsenir olmuştu.”

diyerek tanımlanan Stavro, okuyucuya çıktığı masalsı yolculukta romanın sonuna kadar eşlik ediyor.

– Kandırdım onu Adrien, kandırdım! – diyordu delikanlının kulağına.
– Hayır Stavro! – diye karşı çıkıyordu Adrien, – Kandırmadım: Ödeyeceksin!..
– Evet Adrien, ölmezsem ödeyeceğim… Ölürsem, şeytan öder!..
– Ölürsen… O başka… Ama onu kandırdım diyorsun. Buysa dürüst bir insan olmadığın anlamına gelir.
– Belki öyleyim…

Okuyucu Adrien Zograffi’nin başından geçen olaylara tanıklık ederken yazarın hayatıyla da örtüşen durumların daha iyi algılanabilmesi için daha romanın ilk bölümünden itibaren taban hazırlanıyor.

“Görüyorsun, Adrien, senin isteklerine saygı gösteriyorum, ama günün
birinde, yaptıklarından pişmanlık duyacaksın. Bugün yapacağın küçük
yolculuk, yarın sana daha uzun yolculuklar, her zaman daha da uzun yolculuklar
yapma arzusu verecek ve eğer sen, bu tür geleceğin sana mutluluk vereceği
konusunda bana güven veremezsen, Tanrı bilir, bunun yüzünden ikimiz de
üzüleceğiz.”

Yaşanılan yalnızlık, aile fertlerinden ayrı düşme ve bir insan için özgürlüğün, özgürlüğü aramanın, kendini bulmanın ne denli ıstırap verici bir durum olduğu Adrien’in dilinden okuyucuya aktarılmaktadır.

“(…) İnsan yaşarken her şeye alışıyor, hele başlangıçta çok zor gelen günaha her şeyden kolay alışıyor. Bu dediğim öylesine doğru ki, tutsakken, bilmem kaç kez kendi kendime:” Ah, ah Kira’yla anam yanımda olsa seve seve burada kalırım. “dedim.”

Kitabı Adrien’in çocukluğundan ele alarak düşündüğümüzde; kendi cinsinden ebeveyni saf dışı bırakmak olarak bilinen Ödipus kompleksiyle de karşılaşmaktayız. Bunun en bariz örneği şudur:

“Acımasız babamdan, ona benzeyen öteki yaratıktan nefret ediyordum;
şeytanın onları götürmesini canı yürekten istiyordum!.. Ancak… birinin
yok olmasını istemek, bir kin duygusudur, oysa onun yok oluşunda bulunmaksa,
şey ister… Ne ister?.. Bilmiyorum bunu!..
Şey demek istemiştim, insanın cani olması gerekir, ama Kira, cani değildi,
bundan eminim.”

Kapak Fotoğrafı

Bu içeriği beğendiniz mi? Bunun gibi daha fazla içerik üretebilmemiz için bize Patreon´da destek olun. 🙂
10layn.com Patreon button
Mehmet Emre

Mehmet Emre

Tüm yazıları

E-bültenimize kaydolun.