Tabi ki, bir sabah uyandık ve insan kaynakları bölümlerinin kapandığına şahit olduk, şeklinde dramatik bir geçiş olmayacak. Çünkü algılayamayacağımız derecede yavaş, fakat en fazla beş yıl sonra, çoktan başlamış olan gerekli değişimin sonuçlarıyla karşılaşacağız.
Gelin, sebeplerini beraber inceleyelim. Siz de bana hak vereceksiniz.
İnsani Kaynaklar Bölümü
Kurumsal organizasyonlarda insan kaynakları bölümünün ‘insan’ ile ilgilendiği iddiası hızla yok olmaya yüz tuttu. Ayakları yere basmayan memnuniyet anlayışının, olumsuz performans üretmesine seyirci kalabilecek tolerans ortadan kalktı. Hız, çağımızın ayak uydurulması gereken bir süreçten çok, ihtiyaç haline dönüştü.
Buna uyumlanan şeyin ‘insan’ olduğu –kurum olmadığı- çok açık. Bu kadar beklememizin sebebi, kaynak olarak insan, acaba kurumu dönüştürebilir mi, sorusudur. Gördük ki, insan bir kaynaksa, ancak dönüşümün sonucu olabiliyor. Nedeni değil.
Bu yüzden insani olmayan her değişimin –kurumsal değişim gibi- sonu, beklendiği şekilde gerçekleşmiyor. Yani, beklendiği şekilde gerçekleşiyor.
Bilgi daha büyük başka bir sorunu tetikledi.
Birey olma mücadelesi, içinde olduğumuz, daha doğrusu kimsenin beklemediği bir şekilde kendisini içinde bulunduğu, bu çağda; kişileri geliştirmeye çalışma şeklimiz, hızlı değişime ayak uydurmaya yetecek stratejileri barındırmıyor.
Tek çıkış olarak görülen –hatırlamakta yarar görüyorum; kurumsal organizasyonlarda- eğitim ve yapılandırma, gerçekten birey olma mücadelesi veren kişilere, asla sergilemeyecekleri becerileri yüklemeye devam ediyor.
Meslekteki on yedinci yılımda, gerçek ihtiyacın hala ve hala ‘iletişim’ olması çok düşündürücü. Onca liderlik programı, sunum ve temsil gelişimi üzerine odaklanan uzmanlar, koçluk, mentorluk, zihin programlamaları… çaresiz.
Bilgi bize daha büyük bir sorun olarak geri dönmekte. Onunla ne yapacağımızı bilmemenin şaşkınlığı gibi.
Aslında bunun böyle olacağı belliydi…
‘Bir sorunu yaratan zihin onu çözemez.’
Bu tespit Albert Einstein tarafından yapıldığı günden bu yana değişim odağı, sorunu yaratan kişilerin üzerine dönmüş değil. Odakta hep koşullar, rekabet, piyasa belirleyicileri, maliyet ve kar var. Hala insan, yani bireyler yok. Zararın nedeni, piyasa ve yanlış zamanlama. Rekabet koşulları veya maliyet.
Kısacası gerçek neden, ekonomi.
Bir sorun var ve kaynağı insan. Ekonomi değil. Bu varsayımı kabul etmedikçe soru yongası ekonomik bazlı olacak. Mesela; bugün dolar ne kadar, para piyasaları ne durumda gibi…
Size çok ütopik gelebilir ama bir gün, çalışanlarımız yaptıklarımız hakkında ne düşünüyor, sorusunu sormak zorunda kalacağız. Ve o gün çok yaklaştı. Daha önce de dediğim gibi, gerektiği için değil, olması gereken bu olduğu için.
Batman’in kız arkadaşı haklı.
Şöyle der filmin bir sahnesinde, sen özünde iyi biri olabilirsin ancak seni, yaptıkların tanımlar. Bizim şimdiye kadar yaptıklarımıza baktığımızda…
Batman’in yaratıcısı Bob Kane’in de işaret ettiği şey, hiçbir çabamızın kötü niyetli olmadığı, ancak çabalarımızın sonucunun nereye vardığını değerlendirdiğimizde işlerin değiştiğini görmememiz.
Kişisel çıkarlar kurumsal çıkarları kahvaltıda yer.
Hadi ama, bana bunun aksi olduğunu anlatmaya çalışmayın artık. İster koltuk sevdası deyin, ister güç zehirlenmesi, ister ego, ister kibir, ister kurumsallığın gereği… Cevap, değer sistemleri.
Biz başarının ölçütü olarak serveti belirledik ve sonucu da bu. Siz, özellikle son zamanlarda, Corolla’ya binen ve aracını kendi kullanan bir CEO’ya rastladınız mı? hadi diyelim ki, zamandan kazanıyor, hangi kazanç kurumun geleceğine en büyük katkıyı sağlar? Zaman mı, insan mı?
Anlatabiliyor muyum?
Çünkü moda insan kaynaklarıydı.
Eski Türk filmlerinde İspanyol paça pantolonları gördüğümde, bunun sadece filmlere özgü olup olmadığını, babamın da bu tarz pantolonlar giyip giymediğini merak ederdim. Bu yüzden ilk ağızdan teyit etme gereği duydum. Cevap beni şok etmişti: O zaman moda buydu.
Lafı uzatmayayım; 1980’lerde benzer bir pantolon almak için (Loft) insanları yararak mağazadan içeri girip denemeden bir tane aldığımı, hatta poşetini dahi alamadan ücretini ödeyip kendimi mağazanın dışına attığımı hatırlıyorum. Anlattığım bu küçük öykü, İzmir Alsancak Loft mağazasında günler, ne günleri aylar boyunca bu şekilde devam etmiştir.
Bizim küçük personel bölümümüz de bir şekilde dönüşecekti. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Moda, insan kaynaklarıydı. Hepsi bu. O sadece bordro hazırlayan yapı, ertesi gün insan kaynakları oluverdi.
Fakat kervan yolda düzülmüyor… veya yolda düzülüyor, sen nasıl anlarsan artık.
Yapı kuruldu da, zamanın insanı, insan gibi kalmadı. Ya da şimdi anladığımız insana bir şeyler oldu, koca kurum ve/veya kurumlar yetmedi. Komik ama gerçek şu ki, kervan kalmadı.
Artık başarının anahtarı kervancıklarla uğraşmak. Dedik ya, tek adam devri kapandı, ancak bu, garip bir yanılsamayı doğurdu.
Büyük resim mi kaldı?
Tek adam devri, gerçekte Ford ile kapandı. Üstelik bunu Henry Ford ilan etti. Anladığı şey –tek adam olarak- şuydu; ya bu sürdürülebilir olacak (tek adamlık) ya da Ford. Onun tercihi ortada. Eğer biz de yönetim kurullarından vazgeçip büyük resim, büyük takım, tek takım, tek güçlü yapı gibi işe yaramayan zihniyetleri ve sonuçlarını bir kenara bırakıp kolektif takıma, şartlara göre değişen yönetime geçemezsek yani; işlevselliğe gereken önemi vermezsek küçük-büyük demeden işlevsel olan işlevsel olmayanı yutacaktır.
‘Küçük-büyük demeden’ bu maddenin kritik cümlesi! Bknz: WhatsApp satılmadan önceki son halinin ana yazılımcıları 2 kişiydi. Yazıyla iki. Unutmayın, 17 milyar dolara satıldı.
Yanlış zaman değil, yanlış organize olma şekli.
Sırada alışılmadık bir sav var. Kusuru zamanda aradığımız için insan kaynakları bölümü devam ediyor. Organize olma şeklinde aradığımızda ise, devam etmesi mümkün değil. Çünkü böyle bir organize olma şekli yok.
Düşünün ki, muazzam bir ücretlendirmeci, olağanüstü bir işe alımcı, organizasyonel değişim mimarisinde çok üst seviyede, psikolog, hukukçu, eğitimin kitabını yeniden yazmış, modern sosyolog ve düşünür. Yönetimde tek başına ve son kararı vermekte.
Siz hiç, bir organizasyonda üç dört tane insan kaynakları direktörü olan bir yapıya rastladınız mı? eminim şimdi, hiç olur mu öyle şey diyeceksiniz. O halde, soru sorma sırası bende: Şimdi, yukarıdaki nitelikleri yeniden okuyun. Bütün bu niteliklerin tek kişide toplanması mümkün mü?
Ne oldu da kurumsal organizasyonlarda insan kaynakları bölümü kapandı?
Benim açımdan, gün geçtikçe tartışılması gereksiz, gündemde fuzuli yer işgal eden (edecek olan) bir madde haline dönüşmekte. Çünkü hep beraber kafa yorup, insan hakkında kurumsal organizasyonlarda dönüşümü nasıl başlatacağız, sorusuna cevap bulmanın zamanı hızla geçmektedir.A