Diyalektik Nedir?
Diyalektik, çeşitli ihtimalleri göz önünde tutarak yöntemli düşünme sanatıdır. Doğrulara ulaşma yolunda tartışmayı temel alan usullerin tümüdür. Karşıtlarının karşılıklı etkilenmesi ve yaptırımıyla ve sonunda onların belli bir çözüme ulaşmasıyla beliren evrensel felsefi oluşumdur.
Diyalektikte, gösterme ve çürütme sanatları yan yana ya da iç içedir. Bu da her şeyden önce karşımızdaki kişinin sözlerinde hatalı ya da zayıf yanları bulup çıkarma dikkatini ve ustalığını gerektirir.
Diyalektik sözcüğünün kaynağı eski Yunancadan gelmektedir. Sözcük “Legin” ve “Dia” köklerinden türetilmiştir. “Dialektike” olarak kullanılmıştır. “Legin” düşüncelerin söze dönüşmesi eylemini yani konuşmayı, “Dia” ise bir düşüncenin karşıtını veya karşısında olan ile bağlantısını anlatır.
Karşılıklı konuşma ve tartışma sanatı olarak da tanımlayabileceğimiz bu kavram, Eski Yunanda tartışma sanatı ya da bilimi anlamına gelen çelişik düşüncelerin ya da karışık görüşlerin çatışması ve böylece oluşan gelişimi olarak da açıklanır.
‘Diyalektik’ Tanımları
Zenon, “Kanıtlar ile karşıdakinin kabul etmiş olduğu ilkelerden yola çıkarak onları çürütme sanatı”,
Platon, “İnsanı, duyulur bilgilerden alıp anlık bilgileri ulaştırmak için kullanılan yararlı bir sanat”, Felsefenin temel ilkeleri adlı kitabında George Pulitzer ise; ”Şeyleri ve kavramları art arda gelişleri, karşılıklı bağlantıları, karşılıklı aksiyonları ve bunların sonucu olan değişmeleri, yani doğuşları, gelişmeleri ve son bulmaları içinde inceler.” diye tanımlar.
Her ne kadar diyalektiğin Herakleitos ile başladığı söylense de diyalektiğin temelleri çok daha eski kültürlerle atılmıştır. Eski Çin, Hint ve İran düşüncelerinde diyalektiğin örnekleri görülmektedir. Örnek vermek gerekirse; eski bir Çin düşünürü olan Lao Tse “tek olan tektir. Tek olmayan yine tektir. Hafifliğin kaynağı yerçekimidir. Hareketin ölçüsü ise hareketsizliktir.” demiştir.
Eski Yunanda diyalektik, düşünme ve tartışma sanatı anlamına geliyordu. Eski Yunanda felsefenin hızla kurulup geliştiği devirde yani Platon öncesinde dört ayrı felsefi bakış açısı ortaya çıkmıştır:
- İyonyalı filozoflar, varlığın temelini oluşturan ana maddeyi ya da ilk ilkeyi arıyordu.
- Elealı rasyonalistler, akıp giden şeylerin dünyasını yani duyulur dünyayı aşan temelin araştırıcılarıydı.
- Değişmezi getirerek hareketi tehlikeye düşüren rasyonel aklın temsilcisi Atomcular, dünyanın aslında his ve duygularla da örülü olan akışını kabul etme yoluna gittiler. Bu yaklaşımla her iki bakış açısını da bağdaştırma çabası içine girip var saydıkları değişmez küçük parçaların arasına boşluklar koyarak hareketi güvence altına aldılar.
Sofistler, bütün çözümler karşısında kısa yoldan güvensizliklerini bildirip değişmez doğrular aramanın boş olduğunu ileri sürdüler.
Bir beşinci çözüm de her şeyi sayılara bağlayan Pisagorcuların çözümüydü. Her şeyi sayılara bağlayan Pisagor da şöyle der; “Evren bir sayı uyumudur. Bir ile çok arasındaki karşıtlıklar doğada var olan bütün karşıtlıkların köküdür. Evren boşun dolu ile çatışmasından doğmuştur. İşte yaratılış da bu çatışmanın sonucudur ve ilk varlık olan noktadır. Nokta hareket ederek çizgiyi, çizgi hareket ederek yüzeyi, yüzey de hareket ederek nesneyi olur.
Elealı Zenon
Diyalektikte düşüncenin oluştuğu gelişmeler öğretisini bulucusu Elealı Zenon’dur. Zenon gücün ateş olduğunu ifade etmiştir. Ateş ona göre evrendeki en yüksek varlık gücüdür. Ancak ateş aynı zamanda tanrıyla özdeyiştir. Ateş bireyleri birbirleriyle birleştiren tanrının gücü yani sıcak nefestir. Zenon’a göre zihin doğuştan boş bir levhadır ve düşünce dağarcığı dış dünyadan aldığı etkilerle dolmaya başlar. Doğru ve yanlış izlenimlerimiz dağarcığımızın yargı izlenimi ile oluşmaktadır. Zenon Parmanides’in bir olanın biricik gerçek varlık olduğu yönündeki öğretisini, çokluğu ve hareketi var saymanın düşünülemeyeceğini ve bunun çelişkilere yol açacağını söyleyerek desteklemiştir. Ona göre nesneler çokluk iseler hem sonsuz küçük hem de sonsuz büyüktürler.
İyonyalı Herakleitos
Diyalektik düşünce, karşıtları göz önünde tutan tartışmacı düşünce biçimi olarak İyonyalı Herakleitos’ta Zenon’unkinden daha verimli bir biçimde ortaya çıkmaktadır: Herakelitos tartışmalı karşıtlığı, evrenin en temel ve değişmez özelliği olarak belirtir, karşıtlığın değişmezliğini göstermeye çalışırdı. “Varız ve yokuz.” diyen Heraklitos’a göre, evrende sürekli bir savaş ya da karşıtlar çekişmesi vardır. Evreni ayakta tutan da bu çekişmedir. Onun “Her şey kavgayla yaratılmıştır.” görüşü sonsuz karmaşayı bildiren bir görüş değil uyumu açıklayan bir görüştür.
Heraklitos’un diyalektik görüşüne göre, uyumsuzluk bir biçimde uyumla dengeleniyordu. “Uyum karşıtlıklarla doğar.” ya da ‘‘Karşıtlar birbirleriyle uyuşur.” böylece daha o zamanlar diyalektik, apayrı görünümler ortaya koyuyordu.
Aristoteles
Bu durumda hemen Aristoteles’ten bahsetmek gerekir. Herakelitos’un evrenin ve doğanın oluşumunu maddenin iç çelişkilerinde görmesine Aristoteles karşı çıkmıştır. Ona göre bir maddenin değişimi ve evrimi ile madde kesinlikle aynı madde değildir.
Aristoteles esas olarak karşıtların çelişkisi ve birliği yasasındaki çelişki ilkesine karşı gelirken, Aristo mantığı diye tanınan ve kurucusunun olduğu düşünce biçimine göre hareket etmektedir. Aristoteles için biçimsel mantık özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü halin olmazlığı ilkesine dayanır. Bir şey hem kendisi hem de başka bir şey olamaz. Bir şey vardır ya da yoktur, bunların arasında bir şey olmasına imkân yoktur. Sonuç olarak evreni ve doğayı meydana getiren bir değişmezdir ve bu nedenle de çelişkisizdir.
Sokrates
Diyalektik, Platon’da zihni iddialara yöneltme ya da yükseltme yöntemini belirler. Sokrates ise, evreni, doğayı ve insanı diyalektik yöntemi kullanarak açıklamaya çalışmıştır. Filozofa göre insanın kendisini ve başkalarını sürekli sınaması filozofça bir yaşamdır. Bu nedenle bilgelikleriyle ünlenen kişileri yoğun sorularıyla bunalttığı bilinir.
Ancak bu onun savunma ve çürütme politikasıdır ve “doğrulama yöntemi” olarak adlandırılmıştır. Aslında bütün çalışmaları ve düşüncesi ahlaka yönelmiştir. Bu yöndeki çıkış noktası ise Bilgi ve Erdemin Özdeş olmasıdır ve Sokrates’e göre gerçek düşüncelerle belirlenmiştir. Bilginin elde edilmesinde, gözlemler ve deneyler büyük ölçüde ayrı tutulmuştur. Önemli olan ahlaksal dünya görüşüdür. Sokrates’in “Kendini bil. Kendini tanı.” tümcesi de bizlerin hiç yabancısı olmadığımız kendimizi tanıma biçimidir.