
Kısaca Abbas Kiyarüstemi
1940 yılında Tahran’da doğan Abbas Kiyarüstemi ‘İran Yeni Dalgası’ akımı yönetmenlerindendir.
Filmlerinde gerçek hayattan yansımalar görülmektedir. Çoğunlukla çocuk kahramanlar kullanmak, belgesel tarzı anlatım, kırsal bölgelerde geçen filmler, pastoral manzaralar, arabaların içinde geçen diyaloglar ve genelde sabit kamera kullanımı Kiyarüstemi’nin en belirgin özellikleridir.
Göz yormayan soft renk paletleri kullandığı için izleyicide huzurlu bir ambiyans oluşturur. Diyaloglarda, film adlarında ve temalarında İran şiirlerinden fazlasıyla yararlanmıştır. Bu nedenle Nuri Bilge Ceylan’ı etkileyen en önemli yönetmenlerden biridir.
Filmlerinde derin sanatsal izlenimler bulunur, izleyici kendisini o sahnenin içinde hisseder. Cannes Film Festivali başta olmak üzere hayatı boyunca 70’in üzerinde ödül almıştır.


Genel Hatlarıyla Kiyarüstemi Sineması
Kiyarüstemi’nin filmlerinde genelde yoğun kasvet bulunuyor olmasına rağmen derin diyaloglarıyla sizi içine çeker. İran kültüründen bolca unsur bulunan filmlerinde aynı zamanda hayattan izler ve kendinizden bir parça bulursunuz.
Minimalist bir yöntem izleyen yönetmen, çoğunlukla yaşam üzerinde durmuştur. Gerçeklik ve kurgunun iç içe girdiği anlar, izleyicide kendine ve hayata dair bir yabancılaşma yaratır ve bu nedenle kendinizi yaşamı sorgularken görebilirsiniz.
Gerçeğin kırılganlığı, parçalı yapısı, kurmaca ve gerçek arasındaki ince sınırda ilerleyen filmlerde, gerçeklik yanılsaması da yer almaktadır. Başlangıçta gerçek bir olayın haberleştirilmesi ve fotoğraflarının çekilmesiyle ifade edilmeye çalışılan gerçeklik, bu defa yönetmen eliyle olayın gerçek kahramanlarının rol aldığı filmde yeniden inşa edilir. Kurmaca ve gerçek arasındaki sınırda ilerleyen film, bu anlamda gerçeklik yanılsaması içerir. İzleyiciye fotoğraftaki hayatın içinde yaşıyormuş izlenimi verir.

Sınırları Aşan Yapımlar
İfade özgürlüğünün bastırıldığı bir rejimde film çekmekle çekmemek arasında kalmak İranlı yönetmenlerin neredeyse tanımlayıcı özelliğidir diyebiliriz. Bireysel manifestolar, sözle ifade edilemeyen hisleri ve düşünleri sinema yoluyla izleyiciye aktarmak sıkça görülür. Doğu kültürüne uzak Batı sinemasında kendisine yer bulması onu diğer yönetmenlerden ayıran bir diğer özelliğidir. Uluslararası sinemada kabul görmek Batı dünyasında bir yönetmene kıyasla Doğulu bir yönetmen için oldukça zordur.

Şiir, Sinema ve Fotoğraf
Kiyarüstemi 2016 yılında Ankara’da bulunan CerModern sanat galesine misafir olmuştur. O zamanlardan bir röportajı aşağıda yer alıyor:
Şiir, sinema ve fotoğraf sanatı her biri özel uzmanlık alanları gerektiren konular. Siz bunları birbiriyle bağlayarak sanatınızı yapıyorsunuz. Bu yönteminizin nedeni nedir?
Çok uzun cevabı olan bir soru bu. Ben bu yola çıktığımda hiçbir şeyi hesaba katmadan yola çıktım. Dolayısıyla bu sorunuza cevap veremem çünkü her birini ayrı şekilde yapmıştım bu sanatların. Şunu söyleyebilirim, bunların hepsinin arasında ortak bir özellik olması gerekiyor. Bunlar birbiriyle çatışma zıtlığı içerisinde değiller. Fotoğraflar ile filmler arasındaki benzerlik inkâr edilemez. Bunların hepsinde sadeliğin ön plana çıkması için çalışıyorum. Şiirler de yine aynı şekilde… Bir film yapıyorsam acaba bunun bir şiire benzerlik teması var mı diye düşünürüm. Şimdi baktığınızda görüyorsunuz, gündelik hayattaki sorunlara duyarsız olmamak için çalışıyorum.

Kiyarüstemi, kısa film ve belgeseller de dahil olmak üzere, 40’tan fazla filmde çalışmıştır. Özellikle On, Rüzgâr Bizi Sürükleyecek ve Kirazın Tadı filmleriyle dikkat çekmiş ve eleştirel başarılar kazanmıştır.

10 (2002)
On adet uzun plandan oluşan ve tek açıyla çekilmiş bir filmdir. Yeni boşanmış bir kadının ve bu ayrılık sebebiyle onu suçlayan oğlunun ilişkileri üzerinden ataerkil toplumlarda kadınların hayattaki sıkışmışlığını gözler önüne serer.
Kiyarüstemi kadınların yaşadığı bu bunalım hissini her ne kadar Tahran şehrinde yaşayan kadınlar üzerinden dile getirmiş olsa da aslında anlatılmak istenen sorun daha çok evrenseldir. Bu filmi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, İran kadınlarının toplumdaki yerini, gündelik hayatını ve karşılaştığı sorunları oldukça minimalist bir biçimde ekranlara taşıyabilmesidir.

Rüzgar Bizi Sürükleyecek (1999)
Film tek başına büyüyen bir ağacın aranışıyla başlar. Adres tarifi bu ağaca göre yapılmıştır. Karakterlerden biri, Sohrab Sepehri’nin ‘Arkadaşımın Evi Nerede’ şiirinden bir bölüm okur: “Ağacın yakınında / Tanrı’nın rüyasından daha yeşil / Asma dallarının indiği bir sokak var”. Kendisi de şair olan Kiyarüstemi’nin Furuğ kadar hayranı olduğu diğer şair İranlı Sohrab Sepehri’ye yaptığı gönderme aslında burada da görülmektedir. İç içe geçen yollar, karanlıklara açılan kapılar, aykırılıklar ve yalnızlık… Ağaç imgelemiyle aslında kendini arayan bir karakter. Bir filmden daha çok şiir hissi uyandırıyor.

Kirazın Tadı (1997)
Dünyaya ve hayata bakış açınızı değiştirecek oldukça çarpıcı bir film. Filmde öldüğünde kendisini gömecek birinin peşine düşen Badii Bey’in hikayesini anlatıyor. Arabaya ilk binen, askerlik yapan bir Kürt genci üzerinden Kürt halkının yaşamı ve yeri üzerine sosyolojik konulara değiniyor. Anlatılan yol hikayesi boyunca psikolojik çıkarımlardan da yararlanarak intihar vakaları ve bunların ikna yöntemleri hakkında da anlatılar yapıyor.
Arabaya binen ikinci kişi bir ilahiyatçıdır. Günah ve gerçeklik üzerine yapılan bir konuşmadan sonra Badii Bey, nihai amacını açıklar ve onu kazdığı mezarın başına götürerek ölümüne yataklık etmesini ister. Kuran’daki ayetlerden bahsederek bunun günah olduğunu söyleyen ancak henüz neyi savunduğu bile tam olarak bilmeyen ilahiyatçı şöyle der; ‘Mutsuzluk da günah değil mi?’ Fakat Badii Bey bu konuşmanın sonunda ilahiyatçıyı da ikna edememiştir.

Üçüncü yolcu Bagheri Bey ise, hasta çocuğunu iyileştirebilmek için para kazanma derdinde olan bir Türk’tür. Bagheri Bey’le yaptığı yolculuk diğerlerinden farklıdır. Ana karakterin toprakla kurduğu bağ üzerinden ölüme durduğu noktadan yaşama doğru olan bir çizgide yönü değişen Badii Bey için yol artık yeşil ve tonlarına kayar. Mekan seçimiyle karakterin ruh halini filmin başından beri yansıtan Kiyarüstemi, kullandığı sabit kamera ile Badii Bey’in hayata olan bakışına karşı gündelik hayatın sıradanlığını bizlere yansıtıyor. Yolculuk boyunca hayat enerjisiyle sürekli bir şeyler anlatıyor. ‘Sevgili dostum, zihnin hasta ama sende bir sorun yok’.

Fotoğrafçı olarak Kiyarüstemi
Kendisi aynı zamanda fotoğrafçılık ile ilgilenmektedir. “Tek bir fotoğraf bir filmin sebebi olabilir. Sinemanın başladığı yer işte tam orasıdır, tek bir fotoğraf” demiştir. Çektiği bazı fotoğraflar:

