“OKU” kelimesinin sihrini çözebilmek için okuyabilmek gerekir. Fakat okumak çok boyutlu bir iştir. Her şeyden önce okumak için muhakkak cümlelere ihtiyaç bulunmaz. Etraftaki gelişmeleri okuyabilirsiniz, bir başkasının duygularını okuyabilirsiniz, …
Burada, yazılı bir kaynağın (bir metnin veya bir kitabın) okunmasındaki üç boyuttan bahsedeceğim. Yani, yazım işlemini ya da bir başka deyişle, metnin okunmadan önce birisi tarafından (bu yazı gibi) gerçekleştirilmiş ‘şeyleri’nin anlamlarını çözme işinden…
Genellikle, salt metin okumayı işaret eden anlamıyla öne çıkan okumak ile yazılmış bir cümleyi anlamlandırmak arasındaki farkı böylece belirlemiş olmak, nasıl okunacağını bilmenin temel başlangıcıdır.
“Büyükbaba dedi ki daha az sözcük olsaymış dünyada bu kadar sorun olmazmış.”
Küçük Ağaç’ın Eğitimi, Forrest Carter
Bu basit ama hayatınızda ‘dönüşümsel bir iz’ bırakabilecek yazının daha kolay anlaşılması için ilk 7 maddeden sonra gelen 3 madde, okumanın 3 boyutu olacak… Yani, maddelendirme sizi yanıltmasın.
Bir şeyi okumuş olmak ve onu kendinizce anlamlandırmış olmak bir iştir. Yazılı bir şeyin tam olarak size anlatmak istediğini anlamış olmak ayrı bir iştir ve doğal olarak ayrı bir zihinsel kafa yapısı (veya işlemler dizisi) gerektirir.
Çok basit bir örnek olarak Don Kişot verilebilir. Bu çok değerli başyapıt, tam metin haliyle iki ciltlik bir romandır. Her halükarda orjinali (iki cildin toplamı) 1000 sayfayı geçer. Yani mevzu esasen yeldeğirmenlerine savaş açan, yarı kaçık olduğu düşünülen bir kişinin öyküsünden çok ötede bir yerdedir ki büyük yazarımız Yaşar Kemal’in başucu kitabıdır ve birçok önemli yazar için çağımızın en derinlikli metinlerinden bir tanesidir.
Her yazılan, onu okumayı hak edecek kişinindir.
YÜZEYSEL BOYUT
Sadece kelime bazında gerçekleşen okuma boyutudur. Kelime, anlam olarak sizde var olan karşılığına ulaştığında anlamlandırılır. Anlam konusunda sizde şimdiye kadar oluşan ne ise, odur. İfade edilmek istenen şey, sizdeki anlam kaynağı kadardır. Anlamın eşleşmesi yeterlidir. Daha derine gidilme ve sorgulanma ihtiyacı duyulmadığı müddetçe her okuma (üzerinde; bu neden burada, neden bu şekilde ifade edilmiş gibi düşünülmeden gerçekleşen her okuma) yüzeyseldir. Anlam oluşur, iş yüzeyde meydana gelir.
ÇEVRESEL BOYUT
Anlam oluşsa dahi sizi tatmin etmiyorsa (veya tatmin etse bile daha farklı anlamı olan benzer metinlere ulaşmak istiyorsanız) benzer/yakın anlamlar farklı kaynaklarda taranır. Bunu hem daha iyi anlamlandırmak hem anlamı pekiştirmek hem de ‘doğru’ şekilde anlamak için yapmaya ihtiyaç var.
Örneğin; Don Kişot’un tam metnini okuyarak ve ardından (başka bir versiyonu olan) kısaltılmış metnini okuyarak insanların neler neler ıskaladığını rahatlıkla deneyimleyebilirsiniz. Veya Philip K. Dick okuyup tarzını beğenmeyip bilimkurgu metinlerden uzak durabilirsiniz. Böylelikle Asimov sizin için ‘deha’ olamaz.
BÜTÜNSEL ‘Dönüşümsel’ BOYUT
Bu okuma, kanaatini sizin belirleyeceğiniz miktarda ‘yeniden yazmak’ gerektirir. Not almak veya alıntıları ayrıştırarak saklamak gibi. (Ama altını çizmek değil, altı çizili yerleri yazmak.) Oldukça yavaş bir okuma şeklidir. Burada önemli olan kelime bazı, cümle bazı gibi mikro anlayış değil, tüm metin bazında, makro bir anlayış söz konusudur.
Ve sadece tüm metne değil, yazarın da dünyasına girmeniz gerekir. Çoğu zaman kitabın ilk sayfasındaki kısa biyografi yeterli miktarda size bu imkanı sağlar ama detaylı biyografisi size çok şey kazandırır.
Örneğin; Walden, Ormanda Yaşam – Henry David Thoreau, yazarını gerçek bir kahraman zannedebilirsiniz. Kolay değil, iki yıl ormanda ve sıfır kaynakla yaşadığını, fırtınaları, yağmurları, evini yapışını, evi yaparken nasıl zorluklar yaşadığını çok yoğun hissedebilirsiniz… eğer okumanız yüzeyselse. Çevresel ise; başka bir kaynaktan, evinin iki mil ötede olduğunu öğrenmek tüm olay evrenini başka bir dünyaya taşıyacaktır. Ve biyografisinde derinlere indiğinizde…
İyi okumalar dilerim.