2. Dünya Savaşı, tarih kitaplarında ve okullarda detaylı olarak yer almasa da; tarihin en büyük savaşlarından biri olması, ardında yatan ideolojileri, insan hikayeleri ve hala çözülememiş gizemleri ile hemen herkesin ilgisini canlı tutan bir konu.
Savaşın üzerinden neredeyse 70 yıl geçmesine rağmen, özellikle film endüstrisine, henüz işlenmemiş hikayeler anlattırmayı sürdürüyor.
Savaş öncesi, sırası ve sonrasında yaşanan olaylar, isimsiz kahramanlar ve bu insanların hikayeleri, her okuyucuyu ve izleyiciyi derinden etkiliyor.
Özellikle büyük bir soykırıma maruz kalan Yahudiler için bugün hala kapanmayan bir yara olan 2. Dünya Savaşı, bu açıdan belgesellerde, kitaplarda ve sinemada yoğun olarak işlendi.
Ben de II. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen ya da az bilinen 10 kahramanını size anlatmak istedim:
Charles Joseph Coward
“Auschwitz Kontu” olarak da bilinen Coward, 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri Auschwitz’ten kurtaran ve bir geceliğine kampa kaçak yollardan girdiğini iddia eden İngiliz askeridir.
Nazilere karşı savaştığı için toplama kampına gönderildi. Kampta kendisini kaçıranları gözetledi ve kurtarabildiği kişileri kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
Charles Joseph Coward belki de bir Alman toplama kampına gizlice giren tek kişiydi. Bunu yaparak sayısız Yahudi’nin hayatını kurtardı. Savaş bittikten sonra İngiltere’ye teslim edilen Coward, İkinci Dünya Savaşı sırasında masum insanlara yapılan insanlık dışı muamelenin sorumluları aleyhinde ifade verdi.
Eileen Mary “Didi” Nearne
Eileen Nearne, 15 Mart 1921’de Londra’nın Batısındaki Fulham Road’da doğdu. 1923’de ailesiyle birlikte İngiltere’den ayrılıp Fransa’ya taşındı. Böylece hem İngilizce hem de Fransızca’yı akıcı şekilde konuşmaya başladı.
1940’da Nazi Almanyası işgal edildiğinde, ailesi Eileen ve kız kardeşi Jacqueline’i İngiltere’ye geri göndermeye karar verdiler. Burada savaşa katılarak, Fransız Özel Operasyon İdaresi’ne casus olarak kabul edildi. Paraşütle Fransa’ya indi, Fransa’nın derinliklerine gizlenerek anti Alman faaliyetleri ve sabotajlar düzenledi. Fransa’da Nearne Rose adı ile çalıştı ve Londra ile Paris arasında Fransız direnişine silah sağlayan gizli bir radyo hattını işletti.
Sonunda Gestapo tarafından yakalandı ve Ravensbruck toplama kampına gönderildi. Burada ve daha sonra götürüldüğü diğer toplama kamplarında vahşice işkence gördü, ancak gerçek kimliğini veya operasyon idaresi ile olan ilişkisini asla ortaya çıkarmadı. 1997 yılına kadar, savaşta yaptıkları hakkında hiçbir şekilde konuşmamayı sürdürdü.
Irena Sendler
Irena Sandler, 15 Şubat 1910 tarihinde Varşova’da doğdu. 2. Dünya Savaşı sırasında Varşova Gettosu’ndan 2.500 Yahudi çocuğun kurtarılmasına yardım eden Polonyalı bir sosyal hizmet görevlisiydi. Sendler profesyonel hayatına 1932 yılında başladı. Özgür Polonya Üniversitesi’nde Anne ve Çocuk Yardım Bölümü’nde hukuk bölümünde çalıştı. 1935’de bölümü kapandığında Varşova Sosyal Refah ve Halk Sağlığı Departmanı’nda görev aldı.
1939’da Almanlar Varşova’yı işgal ettiğinde, Irena, Yahudilere yiyecek ve barınak sunarak yardım etmeye başladı. Polonya’daki Yahudilerin hayatlarını kurtaran bir yeraltı örgütü olan Zegota’nın çocuk bürosunun başkanı olarak yaklaşık 30 gönüllünün yardımıyla 2.500 Yahudi çocuğu 2. Dünya Savaşı’nda Varşova gettolarından kaçırdı.
Georg Ferdinand Duckwitz
29 Eylül 1904’de Bremen’de doğdu. Savaştan önce birkaç yıl Danimarka’da yaşamış ve kahve tüccarı olarak çalışmış bir Alman diplomattı. 1930’ların başında Duckwitz, Nazilerin aşırı milliyetçi propagandasına çekildi ve partiye katıldı. Ancak Hitler’in şiddet niyetleri gün ışığına çıkınca partiden hayal kırıklığına uğradı. Almanlar Danimarka’yı ele geçirdiklerinde Danimarka halkının zorluklarına ve zorluklarına sempati duydu.
2. Dünya Savaşı sırasında işgal altındaki Danimarka’da, Nazi Almanyası ataşesi olarak görev yaptı. Danimarkalıları 1943’de Almanların Yahudi nüfusunu sınır dışı etme niyeti hakkında uyardı ve İsveç’e kabul edilmelerini sağladı. Danimarkalı direniş grupları bu sayede Danimarka’daki Yahudi nüfusunun %95’ini kurtardı. İsrail, Duckwitz’e “Ülkeler Arasında Erdemli Birey” ünvanını verdi.
Namık Kemal Yolga
II. Dünya Savaşı sırasında, Paris Büyükelçiliğinde görevli bulunduğu sırada, çok sayıda Yahudi’ye Türkiye pasaportu vererek Nazi kampına alınmalarını önlemiştir. Bu şekilde çok sayıda Yahudi’nin hayatını kurtaran Yolga, bu davranışı ile Türk Schindler’i olarak da bilinir.
Namık Kemal Yolga, 1940 yılında Dışişleri Bakanlığı tarafından ilk yurtdışı görevi olarak Paris’e gönderildi. İki ay sonra Alman ordusu Fransa’yı işgal etti ve bu ülkedeki Yahudileri Paris yakınlarındaki toplama kamplarına göndermeye başladı. Bu sırada Yolga, pek çok Yahudiye Türk vatandaşlığı verilmesini sağladı. Bu şekilde bu kişilerin evlerinden atılmalarını, sonrasında ise, toplama kamplarına götürülmelerini önledi. Ayrıca pasaport verilen bu Yahudilerden tutuklananları, Alman ordusundan kurtararak kendi arabası ile güvenli bir eve götürdü.
Selahattin Ülkümen
2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin Rodos Başkonsolosu olan Selahattin Ülkümen, Osmanlı hüviyeti olan birçok yerli Yahudi’nin toplama kamplarına gönderilmesini engellemiştir. Bu çabası ve kararlı tutumundan ötürü Türk Schindler olarak anılan Türk diplomatlardan birisidir. Yahudileri kurtaran gayri-Yahudilere verilen Uluslararası Dürüstler unvanına sahiptir.
Yahudiler, 1917’ye kadar Rodos Adası’nda, Osmanlı egemenliğinde ve 1943’e kadar İtalyan işgali altında refah içinde yaşadılar. 1943 Alman işgali esnasında, adadaki Yahudi sayısı yaklaşık olarak 1700 kadardı. İçlerinde Türk, Yunan, İtalyan ve birçok Akdeniz ülkesinden Yahudiler vardı.
Alman işgalinden sonra, Yunan ve Türk Yahudiler Korfu Adası’ndan ölüm kamplarına gönderildi. Ama Rodos Adası’nda Türkiye Başkonsolosluğu görevi yapan Selahattin Ülkümen, yaklaşık 1700 nüfusluk Yahudi toplumundan 42’sinin hayatını kurtarabildi.
İsmail Necdet Kent
Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde, yüksek öğrenimini New York Üniversitesi Kamu Hukuku bölümünde tamamladı. 1937 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girdi. 1941 yılında tayin olduğu ve 1944 yılına kadar kaldığı Marsilya Başkonsolosluğundaki görevinden önce Atina’ya Muavin Konsolos olarak atanmıştı.
1941 – 1944 arasında Türkiye’nin Marsilya Başkonsolosluğunda Muavin Konsolos idi. 2. Dünya Savaşı sırasında birçok Yahudiye Türk pasaportu vererek hayatlarını kurtardı. Nazi işgali altındaki Fransa’da geçirdiği bu yıllardaki kahramanlıklar, Alman toplama kamplarına giden treni durdurmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda Güney Fransa’da yaşayan veya oraya kaçan, geçerli Türk pasaportu olmayan birçok Türk Musevi’ye Türk kimliği sağladı.
Kent, savaştan sonra Türkiye’nin New York Başkonsolosu olarak görev yaptı ve bunu takiben Bangkok, Yeni Delhi, Stokholm ve Varşova’da büyükelçilik görevlerinde bulundu. Artık emekli bir diplomat olan Kent’e, 15 Mayıs 2001 tarihinde, İsrail’den gelen ve üzerinde “Bir can kurtarmak dünyayı kurtarmak gibidir” yazan özel bir madalya ile beraber Türkiye’nin en yüksek şeref madalyalarından birisi olan Üstün Hizmet Madalyası verildi. Bu tören sırasında Kent, “Benim yaptığım, yapmam gereken şeydi. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum” dedi.
Sir Nicholas Winton
Savaş sırasında bankerlik yapan Sir Nicholas Winton, Alman işgali altındaki Çekoslovakya’nın Prag kentinden sekiz tren ayarlayarak 669 çocuğun, Almanya üzerinden Britanya’ya kaçırılmasını sağladı.
Winton 669 çocuğun hayatını kurtardı, ama içinde hep son vagonun acısı kaldı. Winton’un ayarladığı dokuzuncu tren, savaşın başlamış olmasından dolayı Prag’ı terk edememiş ve içindeki 250 çocuktan bir daha haber alınamamıştı.
Kurtardığı çocukların her birine aile bulan Winton’a, Polonya ve Çekoslovakya’dan 1200’den fazla Yahudiyi soykırımdan kurtaran Alman işadamı Oskar Schindler’den esinlenerek ‘Britanyalı Schindler’ deniliyordu. Dünya ise, Winton’un kahramanlığını ancak 50 yıl sonra öğrendi. Sir Nicholas Winton, kahramanlığı hakkında kimseye tek bir laf bile etmedi. Bu inanılmaz öykünün ayrıntıları eşi sayesinde ortaya çıktı.
Dimitar Peshev
Kariyerini, hayatını ve geleceğini, doğru olanı yapmak için tehlikeye atmadan önce, Peshev ünlü bir Bulgar politikacıydı ve o sırada, Bulgaristan’ın Ulusal Meclisi Başkan Yardımcısıydı. Zaferi, Nazi yanlısı Bulgar kabinesine isyan etme ve 48 binden fazla Bulgar Yahudisi’nin Nazi kamplarına gönderilmesini önleme kararıydı.
Dimitar Peshev, 25 Haziran 1894’de doğdu. Bulgaristan’ın Köstendil kentinde büyüdü. 1. Dünya Savaşı’nda savaştı. Sonra bir avukat, ardından yargıç oldu. 1938’de Bulgaristan Ulusal Meclisi Başkan Yardımcısı oldu.
2. Dünya Savaşı’nın başlangıcında, Bulgar Çar Boris III, Nazi Almanyası ve faşist İtalya ile ittifak kurdu. 1941’de Bulgaristan Parlamentosu, Nazi Almanyası’nın önderliğini takip ederek, Nürnberg Yasalarının ‘Ulusun Korunması Yasası’ olarak adlandırılan bir kopyasını kabul etti. Bulgaristan, birkaç Yahudi karşıtı yasa çıkardı. Bu yasalar, Yahudi halkını ‘dünyanın pisliği’ olarak tanımladı. Yahudilerin vatandaşlığa başvurması, okullara gitmesi veya iş bulması ciddi şekilde yasaklandı.
İnsan ve sivil hakların savunucusu olarak tanınan Dimitar Peshev, aynı zamanda Bulgar Yahudi Cemaati’nin iyi bir dostu olarak biliniyordu. Peshev, Nazi Almanyası ile ittifaka ve önceki Yahudi karşıtı yasalara karşı çıkmamış olsa da, yaklaşık elli bin Bulgar Yahudisi’ni savundu.
8 Mart günü, ‘Bulgaristan Yahudi Topluluğu Sınır Dışı Etme Planı’, Yahudi arkadaşı Jacob Baruch aracılığıyla, Peshev’e birkaç gün evvel ulaşmıştı. Peshev, hükümetin bu kararını durdurmaya karar verdi.
Zamanın Başbakanı Bogdan Filov’u ikna edemeyen Peshev, Bulgaristan İçişleri Bakanı Petur Gabrovski’yi Yahudileri sınır dışı etmemeye ikna eden yakın bir arkadaşa ulaştı. Dimitar Peshev’in 48 bin Yahudi’yi kurtarmaya yönelik cesur çalışması başarılı oldu.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan Komünist Partisi, Peshev’i cezalandırdı. Almanlarla işbirliği yapmakla, antisemit ve anti-komünist olmakla suçlandı. Toplama kamplarına transferleri durdurmak için, Yahudi Cemaati tarafından rüşvet almakla bile suçlandı. Yargılamasında, Yahudi arkadaşları onu ölüm cezasından kurtararak, onun lehine ifade verdiler; sonunda 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sadece bir yıl sonra serbest bırakıldı.
Dimiter Peshev günlerinin geri kalanında ev hapsinde kaldı ve izole bir hayat yaşadı. Ocak 1973’de, ölümünden sadece bir ay önce İsrail’deki Yad Vaşem Holokost Müzesi onu ‘Uluslararası Dürüst’ unvanı ile onurlandırdı.
Khaled Abdul-Wahab
Yahudi Soykırımı sırasında Vichy-Tunus’ta birçok Yahudi aileyi Nazi zulmünden kurtaran Müslüman Tunuslu bir insandı. Ona ‘Tunuslu Schindler’ dendi.
Zengin aristokrat bir ailenin oğlu olan Abdul-Wahab, gençliğinde çoğunlukla Fransa’ya olmak üzere sık sık yurtdışına seyahat etmişti. Savaştan önce New York’ta sanat ve mimarlık okumuştu. Kasım 1942’de Alman birlikleri Vichy Tunus’u işgal ettiğinde 31 yaşındaydı. Fransız Tunus, sonrasında yaklaşık 100.000 Yahudi’ye ev sahipliği yaptı. Nazilerin Yahudi karşıtı politikaları uyarınca sarı rozet takmak zorunda kaldılar, para cezasına çarptırıldılar ve mallarına el konuldu. 5.000’den fazla Tunuslu, Yahudi zorunlu çalışma kamplarına gönderildi ve 46’sı öldü. Fransa’daki 160 Tunuslu Yahudi Avrupa ölüm kamplarına gönderildi.
Naziler ve sahil kasabası Mahdia’nın nüfusu arasında bir muhatap olan Abdul-Wahab, Alman subayların yerel bir Yahudi kadına tecavüz etmeyi planladıklarını duymuştu. Asker sarhoş olana kadar ona şarap verdi ve ailenin sığındığı petrol fabrikasına gitti. Boukhris ailesi, komşuları ve Ouzzan ailesi olmak üzere toplam 25 kişiyi aldı ve onları ailesinin çiftliğine götürdü. Onları burada 4 ay boyunca tuttu, her aile üyesine küçük bir oda ayırdı. Khaled’in çiftliği, yaralı Alman askerlerinin bulunduğu kızıl haç kampına bağlı olmasına rağmen, Yahudilerin varlığından haberdar olan çiftlik elemanlarının hiçbiri gerçeği ortaya çıkarmadı. Nazi işgalinin sona ermesiyle, 1943’de İngilizler Mahdia’ya geldi ve tüm aileler evlerine döndüler.