Metin Oktay
Bizi sevenleri üzmeyelim baba…
Metin Oktay, nam-ı diğer Taçsız Kral. İsmi Galatasaray ile özdeşleşmiş, aktif futbol hayatının birçok yılını Gol Kralı unvanıyla tamamlamış, adına besteler yapılmış, filmler çekilmiş, kitaplar yazılmış, beyefendi duruşuyla Türk futbolunda taraflı tarafsız herkesin beğeni ve takdirini toplamış bir isim.
Tribünlerden duyduğu incitici sözlerin ardından gözyaşlarına hakim olamayıp özür dileyecek kadar naif, çektiği bir şut ile rakip fileleri delecek kadar iyi bir futbolcudan…
Kariyerine İzmirspor ile başlayan Oktay, bu formayla çıktığı İzmir Profesyonel Ligi’nde 18 maçta 17 gol atarak takımının 1954-1955 sezonunda yakaladığı şampiyonlukta önemli rol oynamış ve sezonu gol kralı olarak tamamlamıştı. Daha sonra, adını tarihe yazdıracağı kulübün, Galatasaray’ın formasıyla tanışması ise, 7 Mayıs 1955’de oynanan ve Beşiktaş’a karşı 1-0 kaybedilen Atatürk Kupası maçıyla olmuştu. O gün denenmek amacıyla giydiği formaya o kadar ısındı ki, akabinde 1 Temmuz 1955’de Galatasaray ile taksi plakalı bir Chevrolet marka otomobil karşılığında 5 yıllık mukaveleye imza attı. Ardından 13 Ağustos 1961’de İtalya yolunu tutan Oktay, Palermo formasını kısa bir süre terlettikten sonra 1962 yılında Galatasaray’a geri döndü. Halen 6 defa sahip olduğu gol kralı unvanıyla bu alanda en çok gol kralı olan futbolcu olma sıfatını elinde bulunduran Taçsız Kral; Palermo, Galatasaray ve milli takım formalarıyla kariyeri boyunca çıktığı toplam 410 maçta 349 gol attı.
Futbol kariyerinin ardından, 1969-70 sezonunda Galatasaray teknik direktörü Kaloperovic’in yardımcısı olarak çalışmaya başladı, ancak sezon tamamlandığında yaşanan teknik direktör değişimi ile o da görevinden ayrıldı. 1972-73 sezonu başında, bu defa Bursaspor’un teknik direktörü olarak göreve başlayan Kaloperović’in yanında yine o vardı. Sezonun ortasında Kaloperović’in görevden ayrılmasıyla Bursaspor’un yeni teknik direktörü oldu ve 1973 yılının sonuna kadar bu sıfatı taşıdı. Sonrasında ise, Galatasaray’da yöneticilik ve çeşitli gazetelerde spor yazarlığı yaptı. 13 Eylül 1991’de, Boğaziçi Köprüsü çıkışında geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.
55 yıllık hayatına birçok rekor ve zafer sığdıran Taçsız Kral, 1960 Yılında maç izinleri karnesine işlemediği için askerlik görevini 8 gün eksik yapmış görünür ve bu sebeple 45 gün kadar hapis hayatı yaşar. Top ve Ben isimli kitabında bu gibi yaşadığı acı tatlı deneyimlerinden bahseden Oktay’ın hayatı, Taçsız Kral filminde, Ertem Eğilmez’in usta yönetmenliğiyle beyaz perdeye de taşınmıştır. Kırdığı rekorlar, elde ettiği başarılar, kazandığı zaferler üzerine ciltler yazılsa, onu anlatmaya yine de yetmez, önünde saygıyla eğilip, onu özlemle anarken sözlerimizi; kitabında, yaşam görüşü üzerine yazdığı şu dizelerle bitirelim;
İnsan Ömrü dediğiniz nedir ki? Bir ömür boyu kavga…
Yaşama kavgası, ekmek kavgası, kısacası var olma kavgası. Bazen düşünürüm, bir ömür boyu kavgaya değer mi, diye…
Lefter Küçükandonyadis
Ordinaryüs lakabıyla da bilinen, tribünlerin kendisine ‘Ver Lefter’e, yaz deftere’ diye tempo tuttuğu Lefter’in adı, Rumca’da özgür anlamına gelen Elefterios’tan geliyor, ancak kendisi kısaca Lefter olarak anılıyor.
Futbol hayatı Taksim Spor Kulübü ile başladı. Futbolcu lisansına sahip olması için yaşı yetmiyordu, kulüp yöneticilerinin duruma el atarak 1941 yılında mahkeme kararıyla yaşını büyüttü. 2 yıl Taksim forması giydikten sonra, 1943’de askere gitti, 4 yıllık askerlik görevinin ardından 1947’de İstanbul’a döndü ve Fenerbahçe ile tanıştı. Çubuklu forma altında dikkatleri üzerine çeken Ordinaryüs lakaplı Lefter, 1951 yılında 17.500 lira bonservis bedeliyle Fiorentina’ya transfer oldu.
İtalya’nın ardından kısa bir süre Fransa’nın OGC Nice takımında yer alan Lefter, 1953-1954 sezonunun başlamasıyla yuvasına, Fenerbahçe’ye döndü. Kaldığı yerden devam ediyordu ve hemen o sezon gol kralı oldu. Toplam 17 yıl taşıdığı Fenerbahçe formasıyla rakip filelere 400’den fazla gol bırakarak, kırılması oldukça zor bir rekorun altına imza attı. Bu zaman diliminde, Türk futbolunun sembol isimlerinden biri olarak ün kazandı. Golleri ve neredeyse kusursuz kullanarak gole çevirdiği penaltılarından dolayı taraftarlar kendisini sahada Ver Lefter’e, yaz deftere! sloganıyla karşılar olmuştu. Oyun zekasından, estetik çalımlarından ve gollerinden ötürü yıllarca Ordinaryüs sıfatıyla anıldı.
Futbolu bıraktıktan sonra Yunanistan’ın Egaleo, Güney Afrika’nın SuperSport United ve Türkiye’den de Samsunspor, Orduspor, Boluspor, Mersinspor gibi takımlarda teknik direktörlük yaptı. Antrenörlük kariyerini, spor yazarlığı takip etti. 3 Mayıs 2009’da İstanbul Kadıköy’deki Kuşdili Parkına heykeli dikilecek kadar milyonların bağrına bastığı Lefter, 13 Ocak 2012’de hayata veda etti.
Hakkı Yeten
Baba Hakkı lakabıyla da bilinen Hakkı Yeten, asıl mesleği avukatlık olmasına rağmen arası futbol ile hep daha iyi olan bir isim. Kim bilebilirdi ki daha çıkacağı ilk maça geç kalan birinin zamanla disiplinli tavırları sayesinde ‘Baba’ lakabını kazanacağını…
Futbol hayatına Karagümrük ile merhaba diyen Hakkı Yeten, bir maçta attığı 6 gol ile adını hızlı bir şekilde dönemin, bütçesi diğer takımlara göre nispeten daha güçlü olan ekiplerine duyurmakta gecikmemişti.
1931 yılında Beşiktaş’a transfer olmuş ve tam 17 yıl siyah beyaz formayı giymişti. Zamanla taraftarların da sevgilisi olan Baba Hakkı, bu formayla çıktığı 439 maçta tam 382 gol atma başarısını göstererek Beşiktaş tarihinin en golcü futbolcusu unvanını kazandı.
İlk yarısını 3-0 yenik kapattıkları bir Ankara deplasmanının devre arasında, takıma dönerek ‘Dönüş biletlerinizi yırtarım, İstanbul’a yürüyerek dönersiniz’ cümlesinin etkisi, maç sonunda Beşiktaş’ın skor tabelasındaki 6-3 üstünlüğünden anlaşılıyordu.
Babacan ve disiplinli tavırları, tüm takımın onu bir abi gibi görmesine vesile oluyordu. Centilmenliğiyle spor camiasına örnek teşkil eden Baba Hakkı, oyunu domine ettikleri bir Fenerbahçe maçında, Fenerbahçe kaptanının yanına gelerek ‘Takıma söyle biraz asılsınlar, bu maçın zevki böyle çıkmaz’, diyerek rakibini cesaretlendirmekten bile geri durmayacak kadar asil bir karakterdi.
1948 yılında takımın sergilediği performanstan hoşnut olmayan taraftarın kendisini ıslıklaması üzerine ‘Bana bu formayı taraftar giydirdi, şimdi onlar isterse çıkarırım’ diyerek futbol kariyerini o gün noktaladı. Aktif futbol hayatını sona erdirmesinin ardından 3 dönem Beşiktaş başkanlığını yürüten Yeten, Beşiktaş’ın Süleyman Seba ile birlikte iki onursal başkanından biri konumunda bulunuyor.
Kariyerine kırılması güç birçok rekor ekleyen Baba Hakkı, 16 Nisan 1989’da taraflı tarafsız tüm sevenlerini derin bir yasa boğarak aramızdan ayrıldı.
Can Bartu
Aynı gün içinde önce, Fenerbahçe formasıyla Galatasaray karşısında bir basketbol maçına çıkıp 28 sayı kaydetmiş, sonra Dolmabahçe’de futbol maçına çıkmış ve bir de gol atmış bir isimden söz ediyoruz: Can Bartu.
Türk spor camiasına hem basketbol milli takımının hem de a milli futbol takımının formasını giyerek adını yazdırmış ilk ve tek isimdi. Bartu, spor hayatına Fenerbahçe basketbol takımının formasını giyerek adım attı. Sonraları tercihini futboldan yana kullanan Can Bartu, 1961 yılında kendisine ‘Sinyor’ lakabının takılacağı İtalya’nın yolunu tuttu. Burada sırasıyla Fiorentina, Venezia ve Lazio formaları giyen Sinyor, 1967 senesinde Türkiye’ye döndü ve yeniden Fenerbahçe ile buluştu. Sarı lacivert formayla 326 müsabakada ter döken Bartu, yine o formayla toplam 162 gol kaydetti.
Bartu, spor hayatına Fenerbahçe basketbol takımının formasını giyerek adım attı. Sonraları tercihini futboldan yana kullanan Can Bartu, 1961 yılında kendisine ‘Sinyor’ lakabının takılacağı İtalya’nın yolunu tuttu. Burada sırasıyla Fiorentina, Venezia ve Lazio formaları giyen Sinyor, 1967 senesinde Türkiye’ye döndü ve yeniden Fenerbahçe ile buluştu. Sarı lacivert formayla 326 müsabakada ter döken Bartu, yine o formayla toplam 162 gol kaydetti.
1970 yılında futbol kariyerini sonlandıran Can Bartu, farklı kuruluşlarda spor üzerine yazılar kaleme almaya ve futbol yorumculuğu yapmaya başladı. Fenerbahçe tribünlerinde binlerce insanın dilinden yankılanan;
Cihatlar, Lefterler, Canlar, Fikretler
Hala eskimeyen birer abidedirler…
bestesini her duyduğunda yaşadığı o mutluluğu gözlerinden okuduğumuz Sinyor, 11 Nisan 2019’da hayata veda etti.
Turgay Şeren
20 yıl boyunca formasını, her maçta sanki ilk kez sahaya çıkar gibi bir hevesle giydiği Galatasaray’ın ve Türk futbol tarihinin en unutulmaz kalecilerinden biriydi o. Hatta belki de, en unutulmazı.
A milli takımın Almanya ile oynadığı ve sahadan 2-1 üstün ayrıldığı maçta, ortaya koyduğu performans ile ‘Berlin Panteri’ lakabını aldı. Şeren, futbol kariyerinin tamamını kaleci olarak Galatasaray’da geçirdi. A milli takım formasıyla da sahaya en çok kaptan olarak çıkan futbolcu konumunda yer alan efsane futbolcu, 1967 yılında başarılarla dolu kariyerini sonlandırdı.
Futbolculuk kariyerinin ardından teknik direktörlüğe adım atan Berlin Panteri, uzun yıllar Mersin İdman Yurdu’nu çalıştırdı. 1979’da yuvası olarak gördüğü Galatasaray’ın kapısından içeri bu kez teknik patronu olarak girdi. Ancak bu macera beklenildiği gibi uzun sürmedi ve Şeren, 5 Mayıs 1980’de görevinden istifa etti.
Futbol hayatından sıyrılmasının ardından Metin Oktay için hazırlanan Taçsız Kral filminde kendisini oynadıktan sonra; sırasıyla Milliyet, Telegol, Star, Akşam gazetelerinde spor yazarlığı yaptı.
16 Ekim 2011’de kendisine Galatasaray – Bursaspor maçı öncesinde takdim edilen plaketi aldığı sırada, efsanesi olduğu kulübün taraftarları hep bir ağızdan kendisini selamlıyordu. Unutulmaz kaleci Turgay Şeren, 7 Temmuz 2016’da hayatını kaybetti.
Rıdvan Dilmen
Spor hayatına atletizm ile başlayan Dilmen, daha sonra tercihini futboldan yana kullandı. Çok büyük bir futbolcu olmayı daha çocuk yaşlarında kafasına koyan Dilmen, kendisine her zaman Fenerbahçeli Cemil Turan’ı örnek aldığını söylemiştir.
Mahalle maçlarında herkes birini seçerken, ben onun (Cemil Turan) ismiyle oynamayı isterdim.
Fanatik bir Fenerbahçeli olduğunu hiçbir zaman gizlememiş ve hatta maçları izlemek uğruna otostop ile yollara düştüğünü bile söylemişti. Rıdvan’ın futbol sevdası ailesinden geliyordu, zira abisi Ercüment Dilmen de bir dönem Denizlispor forması giymişti.
Profesyonel futbol hayatına Nazilli Sümerspor ile başlamış ve oradan da 25 futbol topu transfer bedeliyle Muğlaspor’a gitmişti. Dilmen, o dönemki teknik direktörü Kemal Dirikan’ın kendisine ‘Şeytan gibi zekan var’ sözünden sonra, ‘Şeytan’ lakabıyla anılmaya başladı.
Muğlaspor forması altında geçirdiği ilk yılın ardından sergilediği başarılı performans büyük kulüplerin de dikkatini çekmişti. Ancak Boluspor onlardan önce davranarak Rıdvan Dilmen’i kadrosuna kattı. Transferi gerçekleşir gerçekleşmez çıktığı ilk maçın ertesi günü, tüm spor yazarlarına adından söz ettiren Dilmen, bir sonraki hafta milli takım kadrosunda yerini almıştı.
3 yıllık Bolu macerasından sonraki adresi, Sarıyer olmuştu. Burada da 4 yıl forma giymesinin ardından hep hayalini kurduğu o renkleri giymenin zamanı gelmişti. 1987 yılında, Rıdvan Dilmen artık Fenerbahçe’deydi. Fenerbahçe’nin 103 gollü unutulmaz şampiyonluğunda 19 gol, 41 asistle; 60 gole doğrudan etki etmiş ve bu rekor gollü tarihi şampiyonlukta büyük pay sahibi olmuştu.
Barcelona’nın stadı Camp Nou’da gerçekleşen Dünya Karması maçında Zidane ve Xavi gibi isimlere kaptanlık yapan Rıdvan Dilmen’in, sakatlıklar bir türlü peşini bırakmıyordu. Zamanla kronikleşen bu durum onun da şevkini kırdı ve 1994 yılında, çok sevdiği kulübüyle yollarının ayrılmasına sebep oldu.
Futbol kariyerine teknik direktör olarak devam etmiş ve sırasıyla Vanspor, Konyaspor, Karşıyaka, Adanaspor ve Fenerbahçe’yi çalıştırmıştı. Vanspor ile yaşadığı şampiyonluk ona Fenerbahçe’nin kapılarını bu defa hoca olarak açmıştı ancak takımın -o zamanki adıyla- UEFA Kupası’ndan elenmesi kulüp ile yolların ayrılmasına neden oldu.
Daha sonraları yorumculuk ve spor yazarlığı da yapan Dilmen, hayatından sporu hiçbir zaman çıkarmadı.
Tanju Çolak
Türk futbol tarihinin, 335 gol ile en golcü oyuncusu unvanını elinde bulunduran Tanju Çolak, aynı zamanda Avrupa Altın Ayakkabı Ödülü’ne sahip tek Türk futbolcudur.
Futbol ile tanışması henüz 10 yaşında gerçekleşen Çolak’ın ilk adresi Samsunspor’du. Burada 4 kez üst üste gol kralı olmasının ardından dikkatleri üzerine çekti ve Galatasaray’a transfer oldu. Galatasaray’da forma giydiği ilk sezonda 39 gol atarak Türk futbol tarihinde bir sezonda en çok gole ulaşarak gol kralı olan futbolcu unvanını halen taşıyor olan Tanju Çolak, 1992 yılında olaylı bir şekilde Fenerbahçe’nin yolunu tuttu.
Burada geçirdiği ilk sezonu da 53 maçta 50 gol atarak tamamladı ve ardından 1 sene sonra rekor bir maaş karşılığında İstanbulspor’a transfer oldu. 1994 yılında Mercedes davası nedeniyle aldığı hapis cezası yüzünden futbolu bırakmak zorunda kaldı ve Üsküp’te yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinin ardından yapılan yargılama sonucu 9 yıl hapis cezası aldı. 23 ay hapiste kaldıktan sonra yeniden yargılama yolunun açılmasıyla 1995 yılında özgür kaldı ancak bir daha yeşil sahalara dönmedi.
Bir dönem Göztepe ve Siirtspor’da teknik direktörlük görevini de üstlendikten sonra, 2011 yılında Siirtspor başkanlığına seçilen Çolak, aktif futbol hayatının sonlanmasıyla bir menajerlik ofisi kurdu ve aynı zamanda spor yazarlığına başladı.
Sergen Yalçın
Tam adı Ali Rıza Sergen Yalçın olan efsanevi futbolcu, futbola henüz 10 yaşında, Beşiktaş alt yapısında başladı. Gordon Milne yönetiminde A takıma kadar yükselmiş, ancak forma şansı bulamamıştı. Düzenli olarak A takım formasını 1991-1996 yılları arasında terleten Sergen, bu süreçte siyah beyazlı takımla birçok başarıya imza attı ve adından söz ettirmeyi başardı. Yetenekleri ve duran toplardaki etkinliğiyle kendisini izletmeyi başaran Yalçın, zaman zaman kumar, at yarışı gibi tutkuları yüzünden eleştirilerin de hedefi oluyordu.
1996 yılında Beşiktaş’tan talep ettiği maaşı alamaması üzerine yüksek maaş vaadiyle İstanbulspor’a transfer oldu. Burada geçirdiği ilk sezonda takımın ligi dördüncü sırada bitirip UEFA Kupası’na katılmasında büyük rol oynadı. 1998 yılında idari kadroyla yaşadığı problemler sözleşmesini tek taraflı feshetmesine sebep oldu ve uzun bir süre futbol oynayamadı.
1999 yılında Siirt Jet-Pa Spor’a transfer oldu ve Fenerbahçe’ye bedelsiz olarak kiralandı. Gösterdiği etkileyici performansın ardından 1 sene daha kiralanmasına karar verildi, ancak yaşanan teknik direktör değişimi uyumsuzluğa yol açtı. Buradan sonra Galatasaray’da 1 yıl forma giydi ve sonra, Trabzonspor’un yolunu tuttu. 1 yıl da bordo-mavi formayı terleten Yalçın, yeniden Galatasaray’a döndü. Yine 1 yıl kadar sarı-kırmızılı ekibin kadrosunda bulunduktan sonra, Beşiktaş’la buluştu. 5 yıl kadar aşık olduğu siyah-beyaz formayı yeniden giydi ve 2007 yılında teknik direktör Jean Tigana ile anlaşamayarak ayrıldı. Etimesgut Şekerspor ve Eskişehirspor takımlarının da formasını giydikten sonra 2008 yılında futbolu bırakma kararı aldı.
Spor yorumcusu olarak yer aldığı programlarda, jüri olarak bulunduğu yarışmalarda ve rol aldığı televizyon projelerinde hep esprili bir üslup takınan Yalçın, futbol hayatına bir süre ara verdikten sonra, sırasıyla Gaziantep, Sivas, Kayseri, Eskişehir, Konya, Alanya ve Yeni Malatya takımlarında teknik patronluk görevine soyundu. Şimdilerde ise, ‘elbet bir gün buluşacağız’ dediği kulüpte; Beşiktaş’ta teknik direktör olarak faaliyet gösteren Yalçın, oynattığı futbolla beğenileri kazanmaya devam ediyor.
Tugay Kerimoğlu
Futbola Galatasaray alt yapısında başlayan Kerimoğlu, ilk A takım deneyimini teknik direktör Jupp Derwall’in kendisini kadroya dahil etmesiyle yaşadı. 1987 yılında profesyonel olarak kadrosunda yer aldığı Galatasaray’da tam 12 yıl aktif olarak futbol oynadı. Fatih Terim ile ligi üst üste 4 sene domine eden takımın kadrosunda yer alıyordu. Bu formayla sergilediği performans Avrupa kulüplerinin de dikkatini çekti ve 1999 yılında İskoçya’nın Glasgow Rangers takımına transfer oldu. 2 yıl burada kaldıktan sonra, 2001 yılında adından en çok söz ettireceği Blackburn Rovers’e transfer oldu. Öyle ki; burada ortaya koyduğu mücadele dünyaca ünlü Sir Alex Ferguson tarafından ‘Eğer 10 yaş daha genç olsaydı onu yetenekleriyle Old Trafford’un yıldızı yapardım’, sözleriyle değerlendirilmişti. 2003-2004 sezonunda Rovers’in en iyi oyuncusu seçilen Kerimoğlu, 2007 yılından itibaren takımın kaptanlığını yapmaya başlamıştı. 2009 yılında, West Bromwich maçıyla jübilesini gerçekleştirerek profesyonel futbol hayatını sonlandırdı.
Futbol yaşantısına Manchester City altyapısında antrenör olarak devam etti. Daha sonra, 4 Mart 2010 tarihinde Galatasaray’ın kapısından girdi ve antrenörlük hünerlerini efsanesi olduğu bu kulüp adına sergilemeye devam etti. Galatasaray’da uzun yıllar teknik direktör yardımcısı olarak görev aldı. 2015’de Şanlıurfaspor ile teknik direktörlük macerası yaşamış, ancak art arda gelen mağlubiyetler onu istifa etmek zorunda bırakmıştı. 4 Kasım 2017’de bu ülkede teknik direktörlük yapmak istemediğini açıklayan Tugay, bugün kariyerine spor yorumcusu olarak devam ediyor.
Emre Belözoğlu
Henüz aktif futbol hayatını sürdürüyor olmasına rağmen, adını Türk futbolunda efsaneler arasına yazdırmayı başaran Emre Belözoğlu, futbol hayatına 1996 yılında Galatasaray ile merhaba dedi. Sarı kırmızılı ekiple üst üste 4 şampiyonluğun yaşandığı dönemde bu sevince ortak olurken, Türk futbol tarihine kazandırılmış en önemli başarı olan UEFA Kupası zaferinde de Galatasaray’ın kadrosunda yer alıyordu.
Yaratıcı oyun zekası, üretken yapısı ile birçok Avrupa kulübünün dikkatini çekti ve nitekim 2001 yılında Inter’e transfer oldu. Etkili performansını orada da sürdüren Belözoğlu, o dönem Real Madrid, Barcelona, Milan gibi kulüplerin radarına girmişti. Inter’de geçirdiği 3. sezonda performasının zirvesine ulaşan Belözoğlu, Pirata d’Oro (Altın Korsan) ödülüne layık görüldü.
Inter’deki son senesinde sakatlık talihsizlikleri peşini bırakmadı ve sezon sonunda Premier Lig ekiplerinden Newcastle United’a transfer oldu. 3 yıllık İngiltere macerasının ardından, 2008 yılında ‘Yuvam’ dediği Fenerbahçe’nin kapısından girdi. Gelir gelmez deneyiminden ötürü takımda 2. kaptanlık görevine getirildi. Belözoğlu, ilk sezonunda beklentileri karşılayamadı ancak 2009-2010 sezonunun sonunda ligin en değerli oyuncusu seçildi.
2012 yılında yeniden Avrupa yolculuğuna çıkan Emre’nin durağı bu kez İspanya olmuştu. La Liga ekiplerinden Atletico Madrid ile 2 yıllık sözleşme imzaladı. Chelsea ile karşılaşılan ve 4-1 Atletico Madrid üstünlüğüyle sonuçlanan finalin ardından, yeni bir süper kupa başarısı daha ekledi. La Liga kariyeri kısa sürdü ve 2013 yılında yeniden Fenerbahçe’ye döndü. 2016 yılında o dönemki sportif direktör Giuliano Terraneo ile anlaşmazlık yaşadı ve sözleşmesinin uzatılmayacağının açıklanmasının ardından Başakşehir ile kontrat imzaladı. Henüz ilk sezonunda kaptanlığa getirildi ve sergilediği performansın ardından, 1,5 yıl sonra A milli takım kadrosuna davet edildi.
Belözoğlu, Brezilyalı efsane Pele’nin açıkladığı ‘Yaşayan en iyi 125 futbolcu’ listesinde de yer aldı. 2019 yılında Fenerbahçe’ye geri döndü ve halen futbol hayatını sarı lacivertli ekipte sürdürüyor.