Nikos Kazancakis, 1883 yılında, o yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan, Girit Adası’nda doğdu ve 1957 yılında, Freiburg, Almanya’da aramızdan ayrıldı.
Bir roman yazarı olmasının yanı sıra şair, siyasetçi ve düşünür olan Kazancakis, 20. yüzyılın en önemli ve eserleri yabancı dile en çok çevrilmiş Yunan yazarları arasında yer alıyor.
Girit’in Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için 1889 yılında başlattığı isyanda Kazancakis ailesi Yunanistan’a göç etmiş, başarısız olan isyanın ardından Girit’e geri dönmüştür.
1897-1898 yıllarında başarıya ulaşan Girit İsyanı sırasında ise, Nikos Kazancakis ailesi tarafından Naxos Adası’na gönderilmiştir.
Burada Fransız rahipler tarafından yönetilen bir okulda öğrenim hayatına başlayan Kazancakis, orta öğrenimini Girit’te tamamlamıştır.
‘Her insanın kendi deliliği vardır. Bana öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.’
1902 yılında Atina Üniversitesi’nde Hukuk öğrenimi gören yazar, mezuniyetinin ardından Felsefe alanında çalışmak amacıyla Paris’e gitmiştir.
Paris’te 20. yüzyılın en önemli filozoflarından biri olan Henri Bergson’la çalışan Kazancakis, Balkan Savaşları başladığında gönüllü olarak Yunan ordusuna katılmıştır.
‘Ne makine şu insan be! İçine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun; iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor…’
Savaşın sona ermesiyle ülkesine dönen Kazancakis, felsefe çalışmalarına burada devam etmiştir. Aynı dönemde felsefi eserleri Yunancaya çevirmeye de başlamıştır.
‘Sanırım ki insanlar üç türlüdür: kendi deyişleriyle hayatı, hayatlarını yaşamayı amaç sayanlar, yani yemeyi, öpmeyi, zengin olmayı, onur kazanmayı… Sonra, kendi hayatlarını değil, bütün insanlığın bir olduğunu anlarlar ve insanları ellerinden geldiği kadar aydınlatmak, sevmek ve onlara iyilik etmek için savaşırlar. Bir de bütün evrenin hayatını yaşamayı amaç edinenler var; her şey insanlar, hayvanlar, bitkiler, yıldızlar; hepimiz bir bütünüz; biz hepimiz aynı korkunç savaşın içindekileriz. Hangi savaş mı? Maddeyi ruha dönüştürme savaşı!’
1914 yılında, özellikle Yunan tarihi ve dini sembolizm temalarında yazdıklarıyla ünlü şair ve oyun yazarı Angelos Sikelianos ile tanışan Kazancakis, Sikelianos ile birlikte 2 yıl, Yunan Hristiyan kültürünün ortaya çıktığı ve geliştiği bölgeleri gezmiştir.
Kazancakis’in düşün hayatında Bergson’un yanı sıra Sikelianos’un da büyük bir etkisi olduğu eserlerinde açıkça görülür.
Çok yönlü yazarlık geleneğinin en başarılı temsilcilerinden biri olan Kazancakis, yaşamının büyük bir bölümünü seyahat ederek geçirmiştir.
1922 yılından ölümüne kadar Fransa’dan Almanya’ya, İtalya’dan Rusya’ya ve Mısır’dan Japonya’ya kadar pek çok ülkeye giden Kazancakis’in eserlerinde, bulunduğu farklı kültürlerin etkileri de hissedilir.
‘Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birden bire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.’
Önceleri Sikelianos’un milliyetçi fikirlerinden etkilenen Kazancakis, Berlin’de bulunduğu sürede komünizm ile tanışmıştır. Sovyet Rusya’da Stalin’in yükselişine tanık olan yazar, Sovyet tipi komünizmden uzaklaşmış olsa da geçmişteki milliyetçi fikirlerine geri dönmemiştir.
1945 yılında, ülkesindeki küçük bir sol partinin başkanı olmuş ve istifa edene kadar bir yıl Yunan hükümetinde görev almıştır.
‘Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avare et ve korkma! Tanrı baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir!’
1946 yılında, Yunan Yazarlar Topluluğu tarafından Sikelianos ile birlikte Nobel Edebiyat Ödülü için kurula tavsiye edilmiştir.
1957 yılında, 1 oy farkla Nobel Edebiyat Ödülü’nü Kazancakis değil, Albert Camus kazanmıştır. Fakat Camus, ödülü aldıktan sonra, Kazancakis’in bu ödülü kendisinden daha fazla hak ettiğini söylemiştir.
Yazara, 1956 yılında Uluslararası Barış Ödülü (Viyana) verilmiştir.
‘İki yol da sarp ve çetindi; ikisi de insanı doruğa çıkarabilirdi. İnsanın ölüm yokmuş gibi hareket etmesiyle, aklında her an ölüm olduğu halde hareket etmesi, belki aynı şeydi.’
1957 yılında lösemiye yakalanan Kazancakis’in, aforoz edildiği Ortodoks kilisesi tarafından, mezarlıkta defnedilmesine izin verilmemiştir. Bu yüzden yazar, doğduğu Kandiye’yi çevreleyen Venedik surlarının kale burçlarından birinin altına gömülmüştür.
Kazancakis’in Martinego’da bulunan mezar taşında, kendi eserinden alıntılanan ‘Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum. Özgürüm.’ yazmaktadır.
Kazancakis’in ilk eseri, 1906 yılında yazdığı Yılan ve Zambak’tır.
Yazarın en bilinen ve dünya çapında tanınmasını sağlayan eseri ise, 1946 yılında yayımlanan Zorba’dır.
‘Ruhumun tümü bir çığlık ve uğraşımın tümü bu çığlığı yorumlamak.’
BONUS
Kazancakis’in eserlerinden uyarlanan film, belgesel ve dizilerden en bilinenleri Yeniden Çarmıha Gerilen İsa (1957), Günaha Son Çağrı (1988) ve Zorba’dır (1964).
Mihalis Kakoyannis yönetmenliğinde çekilen Zorba, 1965 yılında 7 dalda Akademi Ödülüne aday gösterilmiş ve 3’ünü kazanmıştır.